“…
Gece leylak ve tomurcuk kokuyor
Yaralı bir şahin olmuş yüreğim
Uy anam, anam
Haziran’da ölmek zor!
…”
“Haziran’da ölmek zor”du… Ayrılmak zordu bu hayattan, kaldırmadan sınırları ve sınıfları, dünyayı eşit ve özgür kılmadan…
Haziran’da yitirdiğimiz şair ve yazarlarımız Nazım Hikmet, Orhan Kemal ve Ahmed Arif, kalemleri ile bu toplumu anlattılar. İşçilerin, yoksul köylülerin, ezilen halkların sesi-soluğu oldular. Öylesine yalın ve içten anlattılar her birini, çünkü toplumun her bir parçasıyla bütünleşmişlerdi.
Heybelerinde özgür bir dünyanın düşüyle, özgür kıldılar kalemlerini. Ne baskı ne sürgün ne de zindan susturabildi Nazım’ı, Orhan’ı ve Ahmed’i…
“Sömürü ve zulüm son bulsun” diyenler nasıl ki bugün “vatan haini” ilan ediliyorsa kavgamızın onurlu, namuslu kalem işçileri olarak onlar da yaşadıkları dönemde paylarını düşeni fazlasıyla aldılar. Nazım onların “vatan haini” yaftalamalarına şu mısraları ile yanıt verdi:
“…
Vatan çiftliklerinizse,
Kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
Vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
Vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
Fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
Vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
Vatan, mızraklı ilmihalse, vatan, polis copuysa,
Ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
Vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası,
Amerikan donanması, topuysa,
Vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
Ben vatan hainiyim.
…”
14’ünden beri şairlik ettiğini söyleyen Nazım, Halep’te paşa torunluğunu da yaşamıştır, günlerce aç da dolaşmıştır. Şiirleriyle dünya şairi olan Nazım, ülkesinden uzakta sürgünde yaşamıştır. Biz kendisini daha çok şiirleri ile tanısak da onlarca tiyatro oyunu ve öykü de yazmıştır. Komünistliğini göğsünü gere gere her daim dile getiren Nazım, 3 Haziran 1963’te ülkesinden uzakta gözlerini dünyaya kapamıştır.
Nazım Hikmet’in Orhan Kemal ile zindanda yolları kesişmiştir. Orhan Kemal, şiirle girdiği kalem işçiliğine Nazım Hikmet’in yönlendirmesiyle öykülerle, romanlarla devam etmiştir. Ve anlatır hayatı, gerçeği, işçiyi, emekçiyi… Ve ayrılırken zindandan Nazım ustasına bir şiir armağan bırakmıştır:
“Sen
‘Promete’nin çığlıklarını
Kaba kıyım tütün gibi piposuna dolduran adam’
Sen benim mavi gözlü arkadaşım
Kabil değil unutmam seni.
…”
Orhan Kemal, Adana’da dünyaya gelmiştir ve gerçek ismi Mehmet Öğütçü’dür. Toplumcu gerçekçi bir yazar olarak edebiyat dünyasında Orhan Kemal adıyla ölümsüz eserler bırakmıştır. 2 Haziran 1970’te hayata gözlerini yuman Orhan Kemal’in, “Grev” öyküsündeki işçi söyle dile getirir isyanını;
“Sen? Bana ekmek veriyorsun ha? Sen kimsin de bana ekmek vereceksin? Çalışıyorum ben, alnımın teriyle kazanıyorum onu… Bana ekmek veriyormuş. Ben çalışmayım da sen bana ekmek ver. Ulan siz değil ekmek, günahınızı bile vermezsiniz bedavadan!”
Orhan Kemal, hayata veda ettiğinde naaşını omuzlayan, o hikayelerini anlattıkları işçilerdir, Orhan’ın ardından sel olup yürümüşlerdir.
Orhan Kemal ile zindanda yan yana gelen Nazım, Ahmed Arif ile de zindan şiirlerinin dizelerinde buluşmuştur. Demir kapılı, kör pencereli zindanından uğruna ölümlere gidip geldiği zulasındaki mahzun resme “Haberin var mı?” diye seslenirken, Nazım da Bursa Cezaevi’nde karşısına astığı Tanya’nın resmi ile konuşur:
“…
Seni astılar memleketini sevdiğin için
Ben memleketimi sevdiğim için hapisteyim
Ama ben yaşıyorum
Ama sen öldün
Sen çoktan dünyada yoksun
Zaten ne kadar az kaldın
On sekiz senecik…
Doyamadın güneşin sıcaklığına bile…
Tanya;
Sen asılan partizan ben hapiste şair
Sen kızım, sen yoldaşım
Resmin üstüne eğiliyor başım
…”
2 Haziran 1991’de aramızdan ayrılan Ahmed Arif, bu toprakların acısı kadar sevdasını da sevdaları da kelimeleri bir inci kolye dizer gibi dizerek anlatmıştır. Her bir şiiri, kıraç toprakların, törelerin ortasında dağlarına bahar gelmiş memleketine umudu büyütme çabasıdır. Ve kör pencereli zindan karanlığı, görüşmeciden gelen yeşil soğan ile dağılır.
“Öyle yıkma kendini” diyen Ahmed Arif, fırsatçının, fesatçının, celladın, hayının üstüne yürümemizi, yüzüne tükürmemizi istemiştir. Adiloş Bebe’ye ve aslında hepimize demiştir ki:
“…
Bunlar,
Engerekler ve çıyanlardır,
Bunlar,
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır,
Tanı bunları,
Tanı da büyü…
…”
Ahmet Arif, Orhan Kemal, Nazım Hikmet mücadelenin, iyinin, doğrunun, güzelin şairleri, yazarları oldular. Onları okuyacak, onları tanıyacak, onları anlatacağız. Şimdi bize kalan miraslarıyla omuzlayacağız kavgayı ve “Güzel günler göreceğiz, güneşli günler…”.