Hatay’ın Samandağ, Antakya ve Defne ilçelerinde Akdeniz Kültür ve Dayanışma Derneği ile Samandağ Kalkındırma Derneği tarafından düzenlenen Geleneksel Evvel Temmuz Kültür Sanat Festivali’nin 23’ncüsü panel, söyleşi, atölye ve konserlerle devam ediyor.
7-17 Temmuz tarihleri arasında yapılan festival kapsamında bugün saat 18:30’da Palmira çay bahçesinde, “Felaketler Kıskacında Arayış ve Çözüm Önerileri” başlığı ile panel düzenlendi. SYKP MYK üyesi Sümeyye Köse’nin kolaylaştırıcılığını yaptığı panelde, SYKP Eş Genel Başkanı Canan Yüce, Emek Partisi Antep Milletvekili Sevda Karaca, Kaldıraç Sözcüsü Hakan Dilmeç konuşma yaptı. Panele katılması beklenen Yeşil Sol Parti Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ise Meclis çalışmaları nedeni ile panele katılamadı.
Sümeyye Köse’nin açılış konuşmasının ardından konuşmacılar sunumlarını gerçekleştirdi.
Yaklaşık 15 yıldır Evvel Temmuz Kültür ve Sanat Festivali’ne katıldığını söyleyen Canan Yüce, “Festivalin uzun süredir sürdürülüyor olması, hem kentimizin hem de ülkemizin sorunlarını tartıştığımız bir festival olması ve buranın sesini başka yerlere taşıyor olması açısından çok anlamılı ve önemli. Dolayısıyla Festivali 23 yıldır kesintisiz gerçekleştiren Samandağ Kalkındırma Derneği ve Akdeniz Dayanışma ve Kültür Derneği’ne teşekkür ediyorum” dedi.
Yüce: Kar hırsıyla inşa edilen o evlerin altında kaldık
Festivalin depremin ardından gerçekleştirildiğine dikkat çeken Yüce, “Bir çok dostumuzu, komuşumuzu, akrabamızı kaybettik. Beraber ağladık ama beraber de direndik. Dayanışmayı ve umudu büyütttük. Halklar dayanışmayla bir seferberlik örneği sergiledi” dedi. “Deprem uzun yıllardır tartıştığımız bir çok meseleyi hızlıca gün yüzüne çıkardı” diyen Yüce, “Kentleşme, inşaatlaşma, kadınlara ve LGBTİ+’lara yönelik saldırılar, ayrıştırıcı politikalar… Tek adam rejiminin bütün bunların kaynağı olduğunu söylüyorduk ve bunları ne yazık ki acı bir şekilde deneyimledik. Kar hırsıyla inşa edilen o evlerin altında kaldık. Tek adam rejimiyle birlikte her devlet kurumunun tek bir merkezden yönetildiğini ve yerel yönetimlerin baskılandığını gördük. Ne yazık ki devlet kurumları tek adam rejiminden icazet beklerken biz öldük. Sahaya inemeyen AFAD’ından Kızılay’ına hepsinin nasıl çürüdüğünü gördük. Ve yine iktidarın kendi iktidarını sürdürebilmek için Alevi bölgelerine bilinçli olarak yardım göndermediğine şahit olduk. Halkın “devlet yok” çığlıklarına şahit olduk. Bize sürekli biryerlerden bir şeyler beklemeyi ve edilgen olmayı dayatan sisteme karşı belki depremin sonuçlarına karşı nasıl direneceğimizi bilmiyorduk. Ancak ilk şoku atlattıktan sonra halkın dayanışması bütün bunları aşan bir yerden buraya aktı. Deprem bize ‘deprem seferberliği nasıl olur, devletin olmadığı yerde halklar nasıl örgütlenir, nasıl hayatta kalmak için mücadele eder?’ bunu gösterdi” dedi.
Uzun bir süredir toplu krizlerle karşı karşıya kaldığımızı belirten Yüce, “Bir yandan ekonomik krizle, bir yandan siyasal krizle, bir yandan ise iklim kriziyle nasıl mücade etmemiz gerektiğininin altını çiziyorduk. Toplu krizlerin sonuçlarını hayatımızın her alanında yaşayarak deneyimliyoruz. Zenginin daha fazla zenginleştiği, yoksulun daha fazla yoksullaştığı bir süreçten geçiyoruz. Dünya ve ülkede yükselen faşizmle karşı karşıyayız. Dolayısıyla bizim faşizme karşı mücadeleyle, kapitalizme karşı mücadeleyi iç içe geçirmekten başka çaremiz yok. Bizim faşizmin kaynağının kapitalizm olduğunu gören bir yerden anti-faşist mücadeleyi kurmak için çabalamamız gerekiyor. Aleviler, Kürtler, kadınlar, LGBTİ+’lar, sosyalistler olarak faşizme karşı mücadeleyi birleştirmeli ve büyütmeliyiz” dedi.
“Bıkmadan usanmadan toplumsal mücadele hattını örmemiz lazım”
Kadınlara ve LGBTİ+’lara karşı saldırıların AKP iktidarı döneminde arttığını belirten Yüce, “Devlet eliyle kadın cinayetleri destekleniyor. Sürekli hedef gösterilen kadınlar ve LGBTİ+’lar toplumun dışına itiliyor, ötekileştiriliyor. ÇEDES projesini duymuşsunuzdur. Bu projeyle birlikte dindar ve kindar bir nesil oluşturulmaya çalışılıyor” dedi. Tüm bunlara karşı mücadelenin halkın öz örgütlenmesinden geçtiğini belirten Yüce, “Deprem sürecinde gördük bunu. Toplumsal mücadele uzun erimli bir mücadeledir. Bizim bıkmadan usanmadan, ilmek ilmek bu mücadele hattını örmekten başka çaremiz yok” dedi.
Seçim sürecine dikkat çeken Yüce, “Tek adam rejimini göndereceğiz dedik. Gönderemedik, bir yenilgi yaşadık. Ama toplumun yarısının bir şeylere itiraz ettiğini, hayır dediğini gördük. Seçimleri bir yenilgi olarak görmenin yanında bu seçimden dersler çıkarmamız gerektiğini de düşünüyorum. Kendi mahallemizden çıkıp diğer mahallelerle temas kurmalıyız. AKP’nin örgütlü olduğu mahallelerde nasıl örgütleneceğimizi ciddi manada konuşmalıyız” dedi.
Tekrar halkın öz örgütlülüğüneve anti faşist birleşik mücadeleye dikkat çeken Yüce, “Bugün Kürt özgürlük mücadelesi, deneyimi ekoloji mücadelesine ışık tutuyor. Kadın mücadelesi, işçi sınıfı mücadelesine ışık tutuyor” dedi.
“En büyük kriz, iktidarı istememektir. Solun konuların muhattabı olmamak gibi bir krizi var”
Canan Yüce’nin ardından söz alan Hakan Dilmeç, 2008 ekonomik krizi ile başlayan ve derinleşen toplumsal kriz olduğunu belirterek, “Egemenlerin bu krizden yeni paylaşım savaşı ile çıkmaya çalıştığını, iktidarların bu krizi emekçilere ödeterek ötelemeye çalıştığını” söyledi. Aynı zamanda 2008’den beri dünyanın her yanında isyanların olduğuna dikkat çeken Dilmeç, “Bu isyanlar bir biri ile paralel hareket ediyor. Gezi’de bu isyan dalgasının parçasıydı” dedi.
Solun kriz tarifini doğru bulmadığını belirten Dilmeç, “En büyük kriz, iktidarı istememektir. Solun konuların muhattabı olmamak gibi bir krizi var. Mücadele ediyoruz ancak yaşanan süreci tersine çevirecek konum almaktan imtina ediyoruz” dedi.
“Doğru, birçok çalışma yaptık ancak işin siyasetini yapamadık “
Solun, sosyalistlerin deprem döneminde çokça çalıştığını ancak benzer biçimde bireysel çalışmaların da yapıldığına değinen Dilmeç, “devlet yoktu” eleştirilerine ilişkin, “Devlet vardı. Polisi ile SADAT’ı ile devlet vardı ancak devlet enkaz kaldırmada yoktu. Halk düşmanı bir yapıdan halkı kurtarması da beklenemezdi. Devlet bu anlamda üstüne düşeni yaptı, ancak biz ne yaptık bunu sormak lazım. Doğru, birçok çalışma yaptık ancak işin siyasetini yapamadık. İşin siyasetini Kemal Kılıçdaroğlu’na bıraktık. Siyaset yapmak deprem anında kepçeleri bölgeye gönderebilecek bir güç yaratmaktı. Depremde daha çok hayat kurtarabilirdik. “Bu memleketteki tüm kepçeler bizim” diyemediğimiz için yapamadık bunu. Kepçelerin sahipleri, kamyoncular işçi sınıfının parçalarıdır. Örgütlemek istediğimiz kişilerdir” dedi.
“Savaş için Erdoğan’ın iktidarda kalması gerekiyordu”
Dünyanın dört bir yanında ABD tarafından savaş alanına çevrildiğine vurgu yapan Dilmeç, Türkiye’nin bu savaş poltikalarına göre şekillendirilmiş bir ülke olduğunu belirterek, “Bu savaş politikalarının sürmesi için Erdoğan’ın iktidarda kalması gerekiyordu” dedi.
“Birleşik Emek Cephesine ihtiyacımız var”
Emek, özgürlük güçlerinin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday çıkarması gerektiğini belirten Dilmeç, “Beklenen oldu artık öz örgütlülüğümüzü gerçekleştirmemiz lazım. Birleşik emek cephesine ihtiyacımız var. Dağınık ve lokal olsa da işçiler direnişe devam ediyor, kadınlar, ekoloji mücadelesi, Kürtler hala direnmeye devam ediyor. Kendi gücümüzü örgütleyebiliriz ve bunu örgütleyebilirsek düşündüklerimizden fazlasını yapacak kudrete sahibiz” dedi.
“Meclis’te deprem bölgesini talan etmeye yönelik bir paket tartışılıyor”
Hakan Dilmeç’in ardından söz alan Sevda Karaca, “Sırrı Süreyya Önder bugün burada değil. Çünkü Meclis’te adını Milli Dayanışma Paketi olarak koydukları yağma paketi madde madde tartışılıyor. Bizim acımızın üzerine kurulu bir yağma paketinden bahsediyoruz. Deprem bölgesini talan etmeye yönelik bir paket” dedi.
Felaketler silsilesini sıralamaya kalkarsak muhtemelen baş sıraya depremi koyarız diyen Karaca, “Ancak bu ülkenin çok uzak tarihine gitmeye gerek yok. Mesela pandemi yaşadık. Adı felaket konulmayan ama felaketi yaşadığımız başka bir şey daha var. İşçi cinayetleri. 21 yıldır 31 bin insan iş cinayetlerinde hayatlarını kaybetti. 21 yılda 7 bin 106 kadın öldürüldü, 1 buçuk milyon çocuk örgün eğitimde değil. Her dört çocuktan biri okula aç gidiyor. Açlık sınırının altında yaşayan insan sayısı katlanarak artıyor. Biz bunları yaşarken her geçen yıl dünyanın en zenginleri arasına giren patronların sayısı artıyor. Geniş halk kesimlerinin payına ise felaketler kalıyor. Tüm bunların karşında günü kurtarmaya yönelik eylemselliklere değil sermayaden, iktidardan hesap sorma araçlarına ihtiyacımız var.” dedi.
Seçimlere değinen Karaca, “Biz seçimleri AKP için bir zafer, geniş halk kesimleri için de yenilgi olarak adlandırmıyoruz. İki burjuva klikten de felaketler silsilesini ortadan kaldıracak bir proje beklemiyorduk. Siyasetin bir duygu siyaseti olarak yapılması, halkın nesneleştirilmesi bir burjuva kliğini biraz daha kabul edilebilir kıldı. Bir tercihte bulunduk bu tercih tek adam rejiminin karşısında bulunma tercihiydi. Biz bir programı tercih etmedik. Ve yenilen programdı. Geniş halk kitleleri değildi. Diğer burjuva klik ise zaferini tamamen ilan edebilmiş değil. Biraz önce saydığım felaketlerin kendiliğinden bir değişime uğrayacağını düşünmek diyalektik materyalizme uygun değil. Kapitalizm denilen bu lanet düzen çürümüşlüğünü tarihsel olarak bir süreçler bütünü olarak önümüze koyuyor. Ancak gündelik hayatımızda kapitalizm yeniden ve yeniden kendini besliyor. Felaketler silsilesi içinde toplumsal dönüşümün sağlanamıyorsa bu noktada eksiklikler var demektir. Tartışmamız gereken meselede budur” dedi.