31 Mart Pazar günü gerçekleşen yerel seçimler sonrası solun içerisinde bir dizi tartışma ve değerlendirmeler gündeme gelmeye başladı. Biz Hatay/Antakya ve özelde de Samandağ’da yaşanan süreci aktarmak istiyoruz. Yaşananları, yapılan, yapılmayan ve yapılamayanları ortaya koymak, önümüzdeki mücadelelerde bizlere katkı sunacaktır.
Antakya onlarca yıldır, solun, “sol kamuoyu”nun yakından bildiği, takip ettiği, özellikle merkez ilçe Defne ve Samandağ’da solun, devrimcilerin güçlü olduğu, sol kültürün hâkim olduğu bir şehir. 70’lerden bu yana devrimci mücadelenin inişli çıkışlı da olsa sürekliliğini devam ettirdiği bir coğrafya.
Egemenler cephesinden ise Türkiye Cumhuriyeti’ne sonradan “katılan” sınır şehri olması hem de Suriye Savaşı’nda olduğu gibi bir “savaş bölgesi” olarak görülmesi nedeniyle, devletin hep özel ilgi alanında olmuştur. Özellikle Arap Alevilerin kimliğini korumaktaki ısrarı, muhalif duruşu ve devrimcilere, devrimci mücadeleye olan yakınlığı hep büyük bir problem olarak görülmüştür. Bu nedenle, Hatay/Antakya egemenler için hep göz önünde tutulması gereken bir coğrafyadır.
Antakya’daki mücadelenin son 15 yılına baktığımızda, üç “eşik”te solun, devrimcilerin mücadeleyi güçlendirici bir tutum ortaya koyduğunu ve bu sayede güçlendiğini söyleyebiliriz. Birincisi, Suriye’ye dönük emperyalist müdahale ile başlayan Suriye Savaşı sürecidir. Antakya halkı, savaşı durdurmak, yaşamlarını savunmak adına devrimcilerle birlikte önemli bir direniş ortaya koymuştur. Suriye savaşında, devrimcilerin, solun halkla birlikte geliştirdiği direniş, egemenlerin savaş politikalarının teşhirinde önemli bir işlev görmüş ve halk nezdinde prestijini arttırmıştır. İkincisi, egemenlerin kimyasını bozan Gezi Direnişi’dir. İstanbul’dan başlayan Gezi Direnişi, en güçlü karşılıklarından birini Antakya’da bulmuş, Gezi Direnişi süreci boyunca ve sonrasında bu direniş ruhu varlığını korumuştur. Abdullah Cömert, Ali İsmail Korkmaz ve Ahmet Atakan’ın bu toprakların evladı olması tesadüf değildir. Arkasından HDP listelerinden Barış Atay’ı meclise taşıyarak, Kürt halkının mücadelesi ile de daha yakın bir bağ geliştirmiştir. Üçüncüsü ise deprem sürecidir. 6 Şubat’ta 11 ili etkileyen ve devletin bir katliama dönüştürdüğü depremde en büyük yıkıma uğrayan Antakya’da, devrimciler çok hızlı bir refleks göstermiş, depremin yarattığı yıkımın içinde Antakya halkı ve dışarıdan gelen binlerce gönüllü ile birlikte şehri terk etmeme ve “yaşamı yeniden kurma” iradesini ortaya koymuştu. Yıkımın içindeki bu mücadele devrimci, sosyalist hareket ile halkın arasındaki bağın daha da güçlenmesini sağlamıştır.
Depremin ardından gelen 14-28 Mayıs seçimleri deprem bölgelerinde oluşan yıkımı ve bu yıkıma karşı gelişen dayanışmanın ikinci plana atılıp, deprem bölgelerine kör kalınmasına neden olmuştur. Sol örgütler de deprem bölgelerinde çalışma yürütmelerine rağmen mart ayı itibari ile deprem “gündemi”ni kapatmış odak noktalarına seçimleri almıştır. Depremin 40. gününde Samandağ’da yapılan “Hüznümüz İsyanımızdır” eylemi, oluşan seçim havasını dağıtmak ve asıl soruna odaklanabilmek için bir adım olmuştur.
14-28 Mayıs genel seçimlerinden Saray Rejimi güçlenerek çıkmış; seçimlerde AK Parti, MHP, CHP, İYİ Parti, DEVA Partisi vb. birlikte hareket ederek aslında meşru olmayan seçimleri halka kabul ettirmiştir. Sol örgütler “1 oy Kılıçdaroğlu’na” kampanyası yürüterek bu müsamerenin bir parçası hâline gelmiştir. “Aslolan devrimin gündemidir” yaklaşımı yerini solda bir sağa kayışa bırakmıştır. Halk umutsuzluğa, yılgınlığa sürüklenmiştir. Solun aldığı tutum bu umutsuzluk, yılgınlık havasını büyütmüştür.
Tüm bu tabloya rağmen Antakya halkı hâlâ çadırlarda kaldıkları için, rezerv alanlarla yaşamları gasbedilmek istendiği için, havası, suyu, doğası zehirlendiği için direnişiyle depremi, sorumlulardan hesap sormayı gündemde tutmuştur.
Antakya’da henüz temel ihtiyaçların bile tam olarak karşılanmadığı 1 senenin ardından yerel seçimler gündeme gelmiştir. Antakya’nın yeniden inşası, yeni bir yaşamın kurulması için ve depremi katliama dönüştüren devlet politikalarına karşı mücadeleyi büyütmenin bir aracı olarak yerel seçimleri genel seçimlerden farklı ele aldık. Depremde seferber olanlar yönetmeli diyerek ortak devrimci ittifakı, yönetim anlayışını ve bağımsız bir aday etrafında ilkeli, devrimci, eşit temsiliyete dayalı bir biçimi temel yaklaşımımız olarak önerdik. Halkın örgütlülüğüne dayalı devrimci, halkçı bir yönetim anlayışını ancak bu şekilde çıkarabileceğimizi, Antakya için bu süreçte ihtiyacın bu olduğunu tarif ettik.
Yerel seçimler sürecinde Antakya için sol, ağırlıklı olarak kazanma ihtimali daha yüksek olan Defne ve Samandağ üzerinde yoğunlaştı. Büyükşehir seçimleri arada konuşulsa da çok fazla gündeme alınmadı, odak noktası hiçbir zaman olmadı.
Defne seçim sürecinde TKP eylül ayı ile birlikte kendi sürecini başlatmış ve sol ile bir ilişki geliştirmeden kendi çalışmasını yürütmeye başlamıştır. TKP dışında kalan sol örgütler ise aynı süreçte Defne’de ortak hareket etmek için girişimlere başlamıştır.
Halkevleri, TÖP, EMEP, TİP, Kaldıraç, SMF, Sol Parti, DEM Parti’nin (o zamanki ismiyle HEDEP), siyasi kurumların imzaladığı, birçok DKÖ’nün ve kişinin de katıldığı 104 kişinin imzasıyla 20 Ekim’de “Defne Biziz, Biz Defne’yiz” şiarı ile bir çalıştay çağrısı yapılmıştır. Çağrı sonrası tüm kurumların ve DKÖ’lerin olduğu çalıştay hazırlık toplantıları gerçekleştirilmiş, sonucunda, 9-10 Aralık tarihlerinde iki günlük bir çalıştay gerçekleştirilmiştir. Bu çalıştayda nasıl bir belediyecilik ve nasıl bir yönetim konusunda ortak metinler çıkarılmıştır.
Çalıştay sonrası siyasi örgütlerin olduğu toplantılarda nasıl bir aday sorusu üzerinden ilke ve “çatı parti” tartışmaları yürütülmeye başlanmış, aday kriterlerine ilişkin 10 maddeli bir metin çıkartılmıştır. Kriterlerde deprem sürecinde Antakya’yı terk etmemiş olması, Defneli olması, bir başkasının emeği üzerinden kazanç elde etmemesi vb. şeklinde ilkeler ortaya çıkmıştır. Bu toplantılarda TİP’in “çatı parti” olması genel kabul görmüştür. DEM Parti bu toplantılara düzenli katılmamış bu nedenle “çatı parti” kararı alınırken dâhil olmamışlardır. Sonrasında katıldıkları toplantıda bu konu gündeme gelmiş ve kendi iç tartışmalarını bitirebilmek için ek süre talep etmişlerdir. Ek sürenin bitmesine iki gün kala “çatı parti” olarak TİP’in açıklanması nedeniyle DEM Parti imzacı olmak istememiştir. Bu durumun bir yandan da DEM Parti’nin, Defne seçim sürecine mesafeli yaklaşımı ve tartışmalara dâhiliyetinin az olması nedeniyle yaşandığını düşünüyoruz.
Sol Parti ise DEM Parti’nin imzacı olmamasını kendisi için “yeterli bir neden” olarak görüp imzacı olmak istememiştir.
“Çatı parti” belirlendikten sonra aday tartışmaları yoğunlaşmıştır. TİP aday olarak Mehmet Güzelyurt’u gündeme getirmiş fakat ortaklaşılan aday kriterlerine uygun olmaması nedeniyle itiraz edilmiştir. Önerilen diğer adaylar ise TİP tarafından çeşitli gerekçelerle reddedilmiştir.
Ahmet Şık, Sözcü TV’deki konuşmasında Mehmet Güzelyurt’u 2 ay boyunca ikna etmeye çalıştık sözleri ile aslında Defne’de TİP’in en baştan beri kendi adayını tüm sol kurumlara kabul ettirmeye çalıştığını göstermektedir. TİP önerdiği adayı dayatmış fakat kurumların kabul etmemesi nedeniyle TİP ayrılarak kendi adayını ilan etmiştir. Bu durum “ortak çalışma”nın ancak kendi adayları kabul edildiği sürece ortak olabileceğini göstermiştir.
* * *
Defne’nin yanı sıra Samandağ’daki yerel seçim sürecinin de özel olarak ele alınması gerektiğini düşünüyoruz.
Uzun yıllardır CHP’li belediyelerce yönetilen Samandağ’da halkın ihtiyaçlarına yönelik neredeyse hiçbir adım atılmamıştır, özellikle deprem sürecinde belediye başkanın halkın yanında olmaması ve sorunlara dair bir çözüm geliştirmemesi nedeniyle Samandağ halkının yıllardır biriken öfkesi CHP’yi ‘”cezalandırma” fikrini geliştirmiştir.
Halkın CHP’ye olan bu tepkisi solun çıkartacağı ortak bir aday etrafında birleşme ve halkın örgütlülüğüne dayalı devrimci, halkçı bir yönetim anlayışını hayata geçirme imkânını da doğurmuştur.
Defne’nin ardından Samandağ’da da TİP çalıştay yapılmasını önermiş ve sol, sosyalist örgütlerin ortak aday ve ortak yönetim tartışmaları “nasıl yöneteceğiz” fikrinin somutlaşması için bu süreç başlamıştır. Bu olumlu bir adım olmasına rağmen çalıştay daha yapılmadan “çatı parti”nin ve adayın kim olacağı tartışmaları yerel yönetime dair ilke ve işleyiş tartışmalarının önüne geçmiştir.
Çalıştay tarihi TİP tarafından hazırlıklar tamamlanmadan öne çekilmeye çalışılmış fakat itirazlar nedeniyle 23-24 Aralık olarak belirlenmiştir. Çalıştay öncesi son planlama toplantısında TİP kendi aday başvurularının son tarihinin 24 Aralık olduğunu, genel merkezlerinin listelerini beklediğini ve TİP’e başvuru yapmayan adayların kabul edilmeyeceğini ifade etmiştir. Henüz ilke ve işleyiş tartışılmadan ortaya konan bu tutum nedeni ile ortaklaşılan masa dağılmıştır.
Sol güçlerin çıkartacağı ortak adayı önemli görmemiz nedeniyle masanın tekrar kurulması yönünde adımlar atarak kurumlarla görüşmeler yapılmıştır. TİP tarafından da verilen özeleştiri ile birlikte masanın yeniden toplanması sağlanmıştır. “Nasıl yöneteceğiz” sorusunu somutlaştırmak için önerilen çalıştay, seçim çalışmalarına başlamakta geç kalma gerekçesi ve aday belirlemenin daha önemli görülmesi nedeniyle niteliksizleştirilmiş, yerel yönetimde ilke ve işleyişi önemli gören bizlerin tartışmaları ayak bağı olarak görülmüştür. TİP dışındaki kurumlar ise tartışmalarımıza hak vermekle birlikte sürecin tıkanmaması için ilke ve işleyiş tartışmalarını es geçerek dayatmaları kabul etmemiz gerektiğini söylemişlerdir.
Israrcı olduğumuz ilke ve işleyiş önerilerine dair örnekler vermek isteriz.
İlkeler ve çalışma biçimine birlikte karar verdikten sonra ortak perspektife uygun olan adayın zaten öne çıkacağını ve bunda mutabık olacağımızı belirtmiştik. Henüz aday tartışılması yapılmadan TİP Emrah Karaçay’ı kendi adayı olarak basına tanıtmaya başlamıştır. Bu henüz bir araya gelen kurumların başka aday önerileri de olmasına rağmen henüz ortak işleyiş tartışıldığı için kendi adaylarını önermediği süreçte yaşanmıştır. TİP tarafından önden yapılan bu açıklama bu nedenle güven kaybına neden olmuştur.
Sonrasında işleyişe dair önerdiğimiz mahalle meclislerinin temsilcilerinin belediye meclisinde yer alması, yönetme ve denetleme yetkisi olması ilkemiz TİP tarafından “Kimse seçilmiş arkadaşlarımızı denetleyemez” denerek reddedilmiştir.
Solun ortak aday çıkartması yönündeki tutumumuz “aday netleşmezse kendi yolumuza bakarız” ifadeleri ile TİP tarafından boşa çıkartılmıştır.
Bu tartışmalarımızla süreci tıkamakla itham edildiğimiz ve fikrimizi paylaşamadığımız için süreci ve fikirlerimizi yazılı bir metinle anlatarak kurumlarla paylaştık. Sonrasında bazı kurumlar bizimle görüşme talebinde bulunmuştur. TÖP, SMF ve Partizan’la yaptığımız görüşmelerde tartışmalarımız karşılık bulmuş fakat TİP’in ısrarcı olacağı ve masanın korunması adına tartışmalarımızı göz ardı ederek devam etmemiz gerektiği söylenmiştir. DEM Parti de tartışmalarımızı desteklemiş fakat bu konuyu masaya taşımamışlardır. Halkevleri ise Samandağ seçim sürecinde olmamalarına rağmen ortak hukukumuz nedeniyle Samandağ’daki ittifakın içinde olmamız için benzer önerileri yapmış, belediye meclislerinde de benzer bir dayatma olması durumunda Defne İttifakı’ndan çekileceklerini söylemişlerdir.
Bu görüşmelerden tekrar gördüğümüz, tartışmalarımıza hak verilmekle birlikte TİP’in basıncı ve dayatmalarına karşı yeterli ortak akıl ve eleştiri geliştirilememiş olmasıdır.
Hem solun ortak adayındaki ısrarımız hem de ilke ve işleyişi tartışmadaki ısrarımızla sürecin devam eden toplantısına katıldık. Bu toplantıda aday belirleme konusu gündeme geldiğinde metnin sonunda okuyabileceğiniz ilkeleri toplantıya önerdik. Bu önerimiz kadın aday dışında tartışılmadan kabul edildi. Biz de sürecin işleyişi açısından kadın aday konusundaki önerimizi geri çektik. Fakat tartışılmadan kabul ettik denen bu ilkelerin aday belirleme sürecinde işletilmediğini gördük. Bu konudaki tartışmamıza yine hak verilmesine rağmen yine masanın devamı için tartışmamamız istendi. Bu nedenle süreci tekrar analiz ederek yaşanan güven kayıpları ve konuların ele alınış şekli nedeniyle süreçten çekilme kararı aldık. Samandağ’daki sürecin işletilme şekli nedeniyle Defne İttifakı’ndan da çekilme kararı aldık.
Bunun üzerine yerelde yürüttüğümüz tartışma sonucu 4 Şubat tarihinde Bağımsız Devrimci Aday Platformu’nun adayını kamuoyu ile paylaşmış olduk. Aday tartışmalarımız Samandağ yerel seçimlerinde devrimcilerin, gönüllülerin, emekçilerin, öğrencilerin, kadınların, halkların bilfiil depremde seferber olanların iradesinin temsil edilmesi gerekliliği üzerine şekillenmiştir.
Kadın aday önerimiz TÖP ve TİP tarafından “Samandağ’da karşılık bulmaz” denerek reddedilmişti. Dünyada yükselen kadın hareketinin etkisi ve deprem sürecinde kadınların yeni bir yaşamı örmek için gösterdikleri iradenin yönetim mekanizmalarında da olması gerektiğini, bu durumun başta Samandağlı kadınlar olmak üzere tüm kadınlara bir güç olacağını düşünerek yaptığımız bir öneriydi. Bu nedenle Çağla Cemali’yi Bağımsız Devrimci Aday Platformu olarak aday gösterdik.
Seçim çalışmalarının başlangıcında Emrah Karaçay, çalıştaya ve sürece çok emek verdiğimizi, halka şeffaf olmak adına ilkeleri daha fazla tartışalım dediğimizi fakat kendilerinin hemen sahaya inmek istediklerini bizim de bu nedenle ittifaktan ayrıldığımızı söylemiştir. Sonrasında bu ifadeler seçim günü yaklaştıkça “Kadın aday kabul edilmediği için ayrıldılar”, “Başkan adayları kabul edilmediği için ayrıldılar”, “13 başkan yardımcılığı talep ettiler”, “Başkan yardımcılığı önerdik, kabul etmediler”e dönüşmüştür.
Büyükşehir seçimleri ise yukarıda da bahsettiğimiz tabloda sol tarafından odak noktası hâline hiçbir zaman gelmemiştir. TİP büyükşehir ile ilgili Lütfü Savaş’ın adaylığı netleşene kadar harekete geçmemiş, Barış Atay’ın ortak, desteklenebilecek aday olabileceği önerilerine ise yeterli bir karşılık vermemiştir.
Lütfü Savaş’ın adaylığının netleşmesi ve halkta ortaya çıkan tepki sonrası büyükşehir tartışmaları yükselmiştir. TİP, adına “Hatay İttifakı” dediği tam olarak kimlerden, ne zaman oluşturulduğu bilinmeyen bir ittifakla Gökhan Zan’ın adaylığını açıklamıştır. TİP büyükşehir seçimleri için sol ile ortaklaşma zemini arayışına hiçbir zaman girmemiştir.
Lütfü Savaş’ın adaylığının ardından, büyükşehir seçimleri için önceden de önerdiğimiz “bağımsız, ortak, ilkeli, eşit temsiliyete dayalı” bir aday etrafında solun bir araya geldiği bir biçimi önerdik. Fakat bu önerilerimize de olumsuz geri dönüşler aldık. TKH, Lütfü Savaş’ın karşısında solun ortak adayı olursa destekleyeceklerini fakat sadece 2 kurumdan oluşan bir ortaklaşmanın yetersiz olacağını söyleyerek kendi adayları ile yollarına devam etti.
Antakya yerel seçimleri için sol ile yapılan görüşmeler ve ortaya koyduğumuz Bağımsız Devrimci Aday çalışmamız göstermiştir ki:
1) Sol, Antakya’da ortaklaşma sağlayamamıştır.
2) “Aslolan devrimin gündemidir” yaklaşımı yerel seçim çalışmalarını belirlemeliyken aynı 14-28 Mayıs seçimlerinde olduğu gibi, yerel seçim çalışmaları ve ortaya konan anlayışlar solu seçimleri bir araç olarak kullanmaktan öteye düşürmüştür. Seçimler amaç hâlini almış ve durum “taktik-strateji” denklemiyle meşrulaştırılmaya çalışılmıştır.
3) Solun sadece altı boş kazanma ufkuyla ortaya koyduğu çalışmalar düzen dışı politik bir söylem yaratmaktan uzak, devrimci bir ajitasyon-propaganda hattından uzaklaşılmasına sebep olmuştur.
4) Solun “kayyum atanır” korkusuyla söylemini “yumuşatması”, yerel dinamikleri gözettiğini iddia ederek propaganda hattı örgütlemeye çalışması, söylemin sosyal demokrat bir anlayışın ötesine geçememesine neden olmuştur.
5) Halkın yönetime katılımı veya “birlikte yönetim” ifadesi seçim çalışmalarında somutlanmadığı takdirde, seçim sonrasına bırakıldığı takdirde yönetim anlayışına yönelik yeni bir şeyi tarif etmemiş olur.
6) Mahalle meclislerinin seçim çalışmaları içerisinde kurulmaya başlanması ve bütçenin mahalle meclisleriyle birlikte planlanacağının seçim çalışmaları kapsamında halka ilan edilmesi, ortaya koymak istediğimiz devrimci-halkçı yerel yönetimler anlayışının asıl referans noktalarıdır.
7) Yaptığımız seçim çalışmasında mahalle meclislerinin insanlar tarafından sahiplenildiğini, pandemi, “doğal afetler”, deprem sürecinde dayanışmalarla yönetmeye başlamış olan halkın ortaya koyduğu iradenin mahalle meclislerinde ifadesini bulabildiğini görebildik. İnsanlar kurulan mahalle meclislerinde -seçimlerde bize oy vermeyeceğini söyleyenler de vardı- sorumluluk aldı.
8) İlkelere dayalı siyasetin, halka açık bir biçimde yapılan siyasetin devrimci-halkçı bir zemini oluşturabildiğini gördük.
9) Kadınların hem deprem öncesinde bütün dünya da ortaya koydukları mücadele hem de depremle birlikte geliştirmiş oldukları ve sürecin yönetilmesinde ifadesini bulan özneleşme hâli, ortaya konan seçim çalışmasıyla kendisini mahalle meclisleri temsilciliğinde, “Kadınlar Yerel Yönetimlere” kampanyasıyla muhtarlık çalışmalarında var etmiştir. Samandağ özelinde ve bütün Antakya’da ezberler bozulmuştur.
10) Samandağ’da yıllardır alışılagelmiş siyasi yaklaşımı -seçim listelerinin sermaye grupları tarafından belirlenmesi, belediye meclis üyelerinin zengin ve geniş ailelerden isimler ile doldurulması, başkan adaylarının benzer tipolojilerde (zengin, erkek, büyük aile çocuğu vb.) olması gibi- tam tersine bir yaklaşımla ele alarak Samandağ halkının bilincinde bir kırılma yaratabildik.
Halkın kendi sorunlarını ve çözümlerini tartışacağı, yerel yönetimi denetleyeceği, gücünü kendinden ve yanıbaşındakinden alacağı mahalle meclislerinde örgütlenmeye çağırıyoruz.
Sürecin bütününde yönetim anlayışını, yönetim mekanizmalarının bileşenlerinin belirlenmesi için bizim ele alıp tartıştırmak istediğimiz ilkelerimiz aşağıdaki gibidir:
1) Mahalle meclislerinin temsilcilerinin toplamından çıkacak iradenin seçilmiş belediye meclisi üyelerimizce tanınması, kabul edilmesi ve hayata geçmesi için mücadele etmesi
2) Çalıştay masasının devamı niteliğinde yasal zemini aşan fiilî meşru mücadeleyi esas alan bir yaklaşımla belediye başkanının ve ortak ittifak bileşenlerinin seçtiği kişilerin eşit temsiliyeti sağlanarak bir yönetici meclisin kurulması ve halka ilan edilmesi
3) Başkan adayının devrimci sosyalist kadın aday olması
4) Şeffaflığın her açıdan mekanizmalarının geliştirilmesi (belediye meclis toplantılarının halka açık olması, halkın katılımını ve denetimini sağlayacak her aracın geliştirilmesi, mali açıdan halka açıklık vb.)
5) Adayımızın ve yönetim mekanizmamızın halka karşı suç işlememiş olması, kadına dönük suç işlememiş olması, halklara ve inançlara dönük suç işlememiş olması, emek sömürüsü üzerinden sermaye birikimi yapmamış olması
6) Gerek deprem öncesi gerekse de deprem sürecinde toplumsal mücadelenin içerisinde bilfiil olmak, devrimci mücadelenin parçası olmak.