Kayyum atamalarının halkların geleceğini ipotek altına alma girişimi olduğunu belirten Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, “Eğer bu günlerde kol kola girebilirsek, bütün bunları aşabiliriz. Bu iktidar ve bastonları da kenara itilir” dedi.
Barış akademisyenlerinden Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) 13 belediyesine kayyum atanması, belediye eşbaşkanlarının tutuklanması ve Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılarına karşı CHP’nin tutumunu değerlendirdi. Hükümetin kayyum politikalarını değerlendiren barış akademisyenlerinden Hamzaoğlu, uygulamanın halk iradesini ipotek altına alma girişimi olduğunu belirterek, buna karşı halkların bir araya gelmesi gerektiğine işaret etti.
Halkların geleceğine ipotek
Anadolu ve Mezopotamya topraklarının birçok etnik gruba ev sahipliği yaptığını dile getiren Hamzaoğlu, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra yapılan mübadelelerle bu zenginliğin yok edildiğini söyledi. Türkiye’de kalanların ise kendilerini Türk ve Sünni olarak tanımlamak zorunda kaldığını ifade eden Hamzaoğlu, “Kürtlere yönelik benzer uygulamalar yaşanmıştır. Ama Kürt halkı bu toprakların en kadim halkıdır. Diğerleri gibi küsmemiş, sessiz kalmamış, her türlü dağınıklığa, her türlü soruna rağmen bu badireleri aşmasını bilmişler. O yüzden kayyumlar, kendi başına sandıktaki halk iradesinin yok sayılması ile ifade edilebilir ama yeterli değildir. Esasında halkların bu topraklarda geleceklerini ipotek altına alma girişimidir” diye belirtti.
2010 referandumu
AKP’nin 2002 yılında tek başına iktidara gelmesi ve 17 yıllık iktidar sürecine dikkati çekerek, 2010 Anayasa Değişikliği Referandumu’nu hatırlatan Hamzaoğlu, “Referandum AKP’nin şimdiki faaliyet alanlarının tam olarak kurumsallaşması olanağını sundu. Bu referandum 12 Eylül Anayasasını bile aratmakta olan bir hukuk düzeni, yürütme fonksiyonunu önümüze getirdi. Onun ardından birçok olay yaşadık ama bugüne bağlayacağımız en önemli olay 7 Haziran 2015 seçimlerinin yok sayılması sürecidir” dedi.
7 Haziran seçim sonuçları
AKP’nin 13 yıllık iktidarı süreci ardından gelinen 7 Haziran 2015 seçimlerinde HDP’nin varlığıyla tek başına iktidar olma vasfını kaybettiğini söyleyen Hamzaoğlu, şöyle devam etti: “Hatta bu süreçte hükümet olmaktan çıkıp iktidar ligine çıktı. 7 Haziran seçilmeleri Türkiye tarihinde bu anlamıyla özel bir yer tutuyor. O dönemde atılması gereken adımlar atılmamış, görev verilmesi gereken partilere görev verilmemiş ve böylece hükümet kurulamamıştı. Türkiye siyasi tarihinde ilk kez bir genel seçim sonucu uygulanmamıştır. Ardından Suruç katliamı, Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesi, Ankara Gar Katliamı yaşandı. Bu ortamda 1 Kasım seçimlerine gidildi. AKP yeniden iktidar olmak için MHP ile ittifak kurdu. Bu seçimlerde 2010 seçimlerine benzer bir şekilde ülkenin anayasasını düzenlemek ve sistemi doğrudan değiştirmekti. Bu beraberinde tek adam rejimi sistemi getirdi.”
‘Hekimlik değerleri sorgulanıyor’
AKP’nin bugün sürdürdüğü kayyum politikalarının 1 Kasım 2015 seçimlerinden sonra devreye konulduğunu kaydeden Hamzaoğlu, sürecin belediye eşbaşkanlarının tutuklanmasıyla devam ettiğini belirtti. Görevden alınarak yerine kayyum atanan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Selçuk Mızraklı’nın evrensel bir meslek mensubu olduğunu ve tutuklanmasıyla hekim kimliğinin hedef alındığını ifade eden Hamzaoğlu, “Yurttaşın devlete sorumluluğu ayrı şeydir hekimlik mesleğinin insanlığa karşı sorumluluğu ayrı şeydir. Bir hekim hastası kim olursa olsun hastası onu reddetmediği sürece mesleğini yapmak zorundadır. Selçuk arkadaşımız düzmece bir yalanla hekimlik değerlerinin sorgulanmasına da tabi tutuluyor. Selçuk Mızraklı nezdinde, hekimlik mesleğinin topluma ve hastalarına karşı sorumluluğu tartışılmış ve tutuklanmış oluyor. Hiç kimse ‘neden bu hastayı tedavi ettin’ diye bir hekimi sorgulayamaz. Ama dediğim gibi ‘niçin sen bunu yaptın?’ gerekçesiyle Selçuk arkadaşımıza tutuklama kararı çıkarıldı. Kayyum; toplumsal yaranın ne boyutta olduğunu gösteriyor” ifadelerini kullandı.
CHP’nin gerçek yüzü
Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırıları öncesinde CHP’nin savaş tezkeresini desteklemesini değerlendiren Hamzaoğlu, “AKP-MHP iktidarı 31 Mart yerel seçimlerinde yaşadıkları krizden kurtulmak için bir harekat adı altında Suriye topraklarına girme kararı aldı. Ve birden CHP yönetiminin gerçek yüzü ortaya çıktı. İktidara bir can simidi, bir baston rolünü yeniden oynadı. Oysa milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılmasından ders çıkarılsaydı, Suriye topraklarına girilmesine ilişkin tezkere reddedilirdi. Böylece 2019 yerel seçimlerinde oluşan siyasi atmosfer ve umut daha da pekişecekti. Ama maalesef CHP burada tarihsel bir adım attı. Bu adım kamuoyunda yükselen ‘yıllardır üzerimize çöken bu ceberut iktidardan kurtulabiliriz’ umudunu, ‘evet’ oyu vererek bir anda bitirmeye çalıştı” eleştirilerinde bulundu.
‘Karanlık ama aşılabilir’
31 Mart ve 23 Haziran seçimlerindeki sonuçların CHP’nin bir becerisi ve başarısı olmadığını, halkların muhalefetinin başarısı olduğunu vurgulayan Hamzaoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Seçimlerde HDP, CHP ve diğer muhalefet partilerinin tabanı bir araya geldi. Bu taban CHP yönetimini silkeleyip, tekrar bir araya gelebilir. Ama muhalefet bu süreçte sıranın kendisine geleceğini unutmadan, yapılanlara hayır demeye, mağdur edilmişin, yere düşürülmüşün koluna girip kaldırmaya, beraber yol yürüme niyetinin olduğunu ifade etmeli ve bunu hayata geçirmelidir. Eğer bu günlerde yeniden kol kola girebilirsek, bütün bunları aşabiliriz. Bu iktidar ve bastonları da kenara itilir, halklar kendileri için bu topraklarda iktidar olabilirler. Evet, bu günler karanlıktır, soğuktur ama bu günler aşılabilir. Bunu da irademizle, gücümüzle gerçekleştirebiliriz.”
Kaynak: M.A