Suriye’de Türkiye, ABD ve İsrail’in çıkarlarını çakıştıran ‘cihatçı fetih’ her bir tarafa varmak istediği sonucu vermeyebilir. Kârlı üçlünün kazanımları ilave testlere tabi.
Halep’in düşüşünü getiren ilk şok dalgasında Suriye devletinin beli kırıldı, İran darbelendi, Rusya sağdan-soldan kroşe yedi. ‘Şahin’ kamikaze İHA’ları da Ukrayna’nın intikamı sayılır! İlk dalganın bir diğer kaybedeni Fırat’ın batısındaki Kürtler oldu.
Rusya açısından “Suriye’deki Ukrayna intikamı” telafi edilemeyecek bir darbe olmayabilir. Askeri kapasitesinin sadece yüzde 1’ini Suriye’de kullandığı düşünülen Rusya havadan taarruz ve savunma kapasitesini artırıp Afrika’daki asimetrik güçlerini Suriye’ye kaydırabilir. Bu şekilde çatışmalara dahil olduğu 2015’teki sıfır noktasından yeniden başlayabilir. Ama Donald Trump gelinceye kadar Ukrayna denklemini olabildiğince lehine çevirmesi lazım. Fakat Suriye’de emsal haline gelecek bir hezimeti de göze alamaz.
İran, İsrail’in Suriye’deki saldırılarında ağır bedeller ödemesine karşın çekilmenin savaşı kendi kara sınırlarına yaklaştıracağı inancıyla hareket ediyor. İran’ın daha fazla Devrim Muhafızları askeri danışmanlarının yanı sıra Irak’taki Haşd’uş Şaabi güçlerini Suriye’ye getirmesi halihazırda yürüyen bir gelişme. Şam’ın gerek duyup onay vermesi halinde doğrudan İran nizami muharip unsurları da cepheye sürülebilir. Bunun Türkiye ve Rusya’nın katılımıyla 6-7 Aralık’ta Doha’da yapılacak üçlü toplantıda caydırıcı pazarlık kartı olarak masaya sürülmesi muhtemeldir. ABD ve İsrail’in saldırıları bu seferberliği durduramazsa İran’ı Suriye’den uzaklaştırma stratejisi geri tepmiş olur. İran’ın artan varlığına yönelik saldırılar ABD ve İsrail’le doğrudan çatışma riskini artırabilir. Halbuki İran uzlaşma eğilimindeydi.
Irak Başbakanı Muhammed Şiya el Sudani de ABD tarafından “Suriye’den uzak durun” diye tehdit ediliyor. Fakat Bağdat’taki siyasi aktörler, Suriye’yi yüzüstü bırakmayı kendilerini de vuracak bir kötülüğün önünü açmak olarak görüyor. HTŞ’nin hakimiyet alanını genişletmesi halinde Irak’ın Sünni üçgeninde IŞİD yeniden dirilebilir. Çünkü IŞİD’in fikri ve toplumsal altyapısı tam olarak çökertilmedi. Sudani’nin Haşd’uş Şaabi’yi önleme çabası kendi sonunu da getirebilir.
Suriye devletinin ana kolonlarından çökertilmesi 2011’den farklı olarak pek çok Arap ülkesini korkutuyor. IŞİD’in akıbetinden sonuçlar çıkartıp kendini yeniden kodlayan ‘selefi-cihadi’ HTŞ’nin Ürdün ve Mısır’ın yanı sıra bazı Körfez ülkelerinde önemli karşılıkları var. O yüzden Araplardan ABD’ye giden mesaj gayet ciddi: “Bu gelişmeler Suriye’yi Somali’ye döndürebilir.”
Artık Suriye liderliğinin telefonuna çıkacak Arap yönetimlerinin sayısı az değil. Kaygılarda bir paydaşlık var.
***
Amerikalılar Fırat’ın doğusunda SDG, Fırat’ın batısında HTŞ ile Suriye yönetimini felç edip İran ve Rusya’yı darlama yaklaşımı sergiliyor. Fakat gelişmeler ABD’nin destek verdiği SDG’yi hem zor duruma düşürüyor hem de istemedikleri seçimlere zorluyor.
Ankara, “Saldırganlığın Caydırılması” adı verilen saldırganlığın önünü açarken birkaç hesap güdüyordu. Fırat’ın batısında Tel Rıfat’tan başlayıp Halep’in iki Kürt mahallesi ve Menbic’le devam edecek şekilde YPG’nin kontrol alanlarını temizlemek. En önemli hedef buydu. Ki bunun için Suriye Milli Ordusu (SMO) milislerinin başlattığı Özgürlük Şafağı operasyonu Tel Rıfat’ta amacına ulaştıktan sonra Menbic’e yöneldi. Halep’in içinde Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallelerinin geleceğiyle ilgili SMO’dan ziyade HTŞ’nin tutumunun belirleyici olacağı anlaşılıyor. HTŞ, PYD/YPG/PKK’yi “Baas’ın Kürt yüzü” ve “rejimin maşası” olarak görse de SMO gibi “Bunlar yok edilmesi gereken terörist örgüt” gibi bir dili kullanmıyor. Aksine bunları ‘ulusal örgütler’ olarak görüyor. Bu bakımdan HTŞ’nin Türkiye’ye endeksli olmayan daha kendine özgü bir gündemi var. Rejimini İslami bulmadığı ve ‘Dar’ul Harp’ olarak gördüğü Türkiye ile iş birliğini ise ‘maslahat gereği’ diyerek savunuyor.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre “HTŞ ile SDG arasında çatışma yok; HTŞ, Halep’ten (Tel Rıfat) Tabka’ya doğru ayrılan Kürtleri koruyarak Türkiye destekli grupların kötü muamelede bulunmasını engellemeye çalışıyor.”
YPG’ye bakıştaki farklılık Şeyh Maksud ve Eşrefiye’ye silah zoruyla girmeden önce müzakere yolunu deneme esnekliği getirdi. Bir bakıma “Siz güven içinde Halep’i terk edin, yoksa biz gireceğiz” tehdidini de içeren bir pazarlık süreci yaşanıyor.
HTŞ, hafta sonu SDG’ye yaptığı Halep’ten kuzeydoğu Suriye’ye gitmeleri yönündeki çağrıya yanıt bekliyor. SDG anlaşma sağlandığı yönündeki iddiaları reddetmişti. Suriye Milli Ordusu komutanlarından Abdulcabbar Akidi, Rudaw’a demecinde “SDG ile silahlı çatışma çıkmaması konusunda anlaştık. Silahları ile birlikte çekildiler. Bölge devrimci güçlerin kontrolünde ancak bu iki mahalleye girmedik. Çünkü onlarla anlaşmamız böyle” ifadelerini kullandı.
Fakat asıl muhatabın HTŞ olduğu düşünülürse onların ne dediğine bakmak gerekiyor.
HTŞ’nin liderliğindeki Askeri Operasyonlar İdaresi üyesi Nureddin el Baba, Rudaw’a dedi ki; “PKK mensuplarıyla güvenli bir şekilde çekilmeleri için görüşmeler devam ediyor. Böylece, Halep ilinin büyük bir kısmı, belki de tamamı kurtarılmış olacak… Kan dökülmesini istemiyoruz.”
Pragmatik bir yaklaşımla Halep’te Kürtlerle savaşa tutuşup enerjilerini tüketmek, ABD’nin tepkisini çekmek ve Suriye ordusunun toparlanmasına izin vermek istemiyorlar. Bu iki mahalledeki hesaplaşmayı sonraya bırakıp Hama’yı ele geçirmeye odaklandılar. Hama düşerse Humus ve Şam’a ilerlemenin hesaplarını yapıyorlar. Eylem tarzıyla dedikleri “Şimdi Kürtlerle savaşmanın zamanı değil!”
Kürt kaynaklara göre Kürt gençleri silahlarıyla Şeyh Maksud Savunma Güçleri’ne katılıyor. “Çetelerin bölgelerimize girmesine izin vermeyeceğiz” diyorlar. Yerel bir seferberlik hali varken YPG ya da SDG’nin adı geçmiyor. Bu da Akidi’nin dediği türden bir geçici mutabakata işaret ediyor. Fakat burayı Halep idaresinden özerk bir yapı olarak tutmaya niyetleri yok.
Rojava Enformasyon Merkezi de 2 Aralık’ta “Müzakereler sürüyor” bilgisini geçmişti. Yerel kaynaklara göre Şeyh Maksud’a günlerdir taze gıda girmiyor ve sular kesik. Bu da ablukayla dize getirme taktiğini akla getiriyor.
Farklı kaynaklara göre Kürtlerin bu pazarlıktaki hesabı şöyle: Erzak stoklarının idare edebileceği 2 ay içinde çatışmasızlık garanti edilebilirse belki durum tersine dönebilir. Suriye ordusunun toparlanıp geri dönmesi gerekir ki henüz Hama’yı doğudan ve batıdan çembere almaya çalışan HTŞ’nin istilasını tersine çevirecek bir püskürtme yapabilmiş değil.
Daha önemlisi ABD, SDG’nin Fırat’ın doğusundan batısına güç ve silah göndermesini istemiyor. Fırat’ın batısında HTŞ, doğusunda SDG, Amerikalıların tercihlerine göre hareket ederse Washington açısından ‘operasyon tamamdır’.
Menbic de zaten ABD’nin Türkiye’ye YPG/SDG’yi çekme sözü verdiği yer. O yüzden orada da kendi silahlarıyla bir savaş istemiyor. Elbette Türkiye’nin planlamasına uygun olarak SMO, Menbic’i ele geçirirse Fırat’ın doğusuna da geçmeyi deneyecektir. Fakat karşı yakada Amerikan kırmızı ışığı belirebilir. Fırat’ın batısındaki Türk-Amerikan çakışması Fırat’ın doğusunda bozulabilir.
***
HTŞ’nin süpürme hamlesinin Şam üzerindeki yıkıcı etkisini güçlendirmek için Fırat’ın doğusunda eski bir plan güncelleniyor: Suriye-Irak sınır hattının tamamen kapatılması.
Suriye ordusu, Hama’yı geçilmez kılmaya odaklanmışken SDG, Fırat’ın doğusunda ikinci bir cephe açtı. Suriye ordusu Hama ve Humus’u tahkim için doğudaki güçlerini batıya çekerken boşluk oluşuyor. SDG bunu fırsat bilip Deyr el Zor’da Fırat’ın doğu yakasında Suriye ordusu ve İran destekli milislerin kontrolündeki 7 köyü ele geçirdi. Saldırılara havadan eşlik eden Amerikan güçleri ayrıca topçu atışları ve lojistik destek sağladı.
Bu hamle Halep’teki fiili statünün değişmesine paralel olarak gelişiyor. Önceden YPG-SDG ile Suriye yönetimi arasında bir denklem vardı. Fırat’ın batısındaki Kürt bölgelerinde YPG Suriye ordusu, İran milisleri ve Rus güçleriyle paslaşıyordu. Halep’te Kürt bölgelerini korumak, Fırat’ın doğusunda Suriye ve İran’la gerilimden kaçınmayı gerektiriyordu. Suriye ordusunun Halep’ten çekilmesi birbirini gözetme gerekliliğini zayıflattı.
SDG’nin Fırat’ın altına geçme hazırlığı yaptığına dair henüz bir işaret yok. Ama Amerikalılar bunun için bastırabilir. ABD daha önce SDG’yi Suriye-Irak sınırını kapatacak hamleye ikna edememişti. Kürtler İran ve Suriye’yi karşılarına almak istememişti. ABD, SDG’den Elbukemal’e doğru hareket geliştirmesini bekleyebilir. ABD hem Suriye yönetimini çaresiz bırakmak hem de İsrail’i güvenceye almak için Elbukemal kapısını İran bağlantılı sevkiyatlara kapatmak istiyor. SDG Meyadin-Elbukemal hattında ilerlerse Ürdün-Suriye-Irak üçgenindeki Tanaf’ta Devrimci Komando Ordusu (Mağavir el Sevra) ve Karyeteyn Şehitleri Tugayı, Doğu Aslanları Ordusu, Şehit Ahmed el Abdu Güçleri ve Özgür Kabileler Ordusu gibi Amerikan beslemesi milisler de kuzeye doğru sınır hattını kapatabilir. İkmal hattı kapatılırsa hem Suriye ordusu nefessiz kalır hem de Lübnan’da Hizbullah’ın İsrail’e karşı toparlanması önlenmiş olur.
***
Türkiye’yi HTŞ ile ilgili hüsnü kuruntusundan uyandıracak başka bir şey daha: SMO ve “Suriye geçiş hükümeti” paşa paşa Halep’in efendisi olacağını sanıyor. Halep kalesinde Türk bayrağını görenler temelsiz bir heyecana kapılıyor. Dün kente gidip “Halep’in fatihi” pozunu veren Ebu Muhammed el Colani her ne kadar müşterek bir yönetim için HTŞ’yi feshedebileceklerini söylese de inisiyatifi başkasına bırakmaları beklenmiyor. 2015’te İdlib’i ele geçirdikten sonra Fetih Ordusu’nu nasıl bölgeden sildiğini biliyoruz. Halep’te de yetki ve paylaşım kavgası erken başladı. HTŞ yağma olaylarına karıştıkları gerekçesiyle bazı SMO komutanları derdest etti. Ayrıca Sultan Murad Komutanı’nı Halep’e sokmadı. Evet SMO grupları yağma, ganimet, hırsızlık ve sınır tanımazlık konusunda bir numara. Colani ise ‘düzen adamı’ olarak bu savaşı kazanmak istiyor! Dahası HTŞ, SMO’dan Halep’te girdikleri yerleri boşaltmalarını istedi. Bu gelişmeler üzerine Özgürlük Şafağı Operasyon Odası, HTŞ’yi saldırgan davranmak, süreci tekeline almak ve özgürleştirilen yerleri yeniden işgal etmekle suçladı.
HTŞ’ye bağlı “Kurtuluş Hükümeti” Halep’te kamu binalarına yerleşiyor, kontrol noktaları kuruyor, yetkiyi ele alıyor. Türkiye’nin desteklediği geçici hükümet oturacak bir koltuk bulursa bunu kâr sayabilir.
***
Erdoğan, Rusya ve İran’la pazarlıklarında saha kartını kullanabilir. Bu iki ülke üzerinden Esad’a Kürtlerin liderliğindeki özerk yönetimi çökertecek sahici bir ortaklık, Suriye’nin kuzeyinde 30-40 km derinliğinde Türkiye’nin kontrolde bir koridor, sığınmacıları hızla döndürecek bir plan, silahlı grupların yönetime ortak edilmesi taleplerini dayatabilir. Fakat bu kartın zayıf ve tehlikeli tarafı sahadaki inisiyatifin makyajlanmış bir IŞİD zihniyetinin tekelinde olmasıdır. IŞİD’in eski Suriye emiri ve Türkiye’nin terörist listesindeki Colani, Erdoğan’a efendi muamelesi yapmayacaktır! Ayrıca ‘emir’ rolünü oynayan Colani her ne kadar Batılı medyada “Ilımlılaştı” diye allanıp pullansa da Suriye Ulusal Koalisyonu’nu Suriye halkının meşru temsilcisi diye tanımış 100 küsur ülkeden çok azını arkasında bulabilir. Ve tabii bir de Trump ne diyecek diye beklemek lazım. Onun kulağına “İran, Şii milisler ve Hizbullah’la savaşan tek gerçek lider bu” diye fısıldamaya başladıklarından emin olabiliriz. Ama Trump bu; “General Colani” de diyebilir, küfrü de basabilir!