Ben, bugün, bu kürsüden vicdanı olanlara seslenmek istiyorum, vicdanı olmayanlara söyleyecek fazla bir söz kalmadı zaten. Hükûmetiyle, devletiyle, medyasıyla, bu Parlamentonun büyük çoğunluğuyla bu vicdan muhasebesinde zaten sınıfta
kalındı ama ben, vicdanı olan, insanlığa saygısı olan, kendisine “İnsanım” diyenlere seslenmek istiyorum. O köyde ne yaşandı? Bunu anlamak, bunu hissetmek isteyenlere sesleniyorum. Göz göre göre, açık, planlı bir katliamla karşı karşıyayız. Bu gerçeği gizlemeye hiç kimsenin yalanı yetmeyecektir. Oradaki binlerce insan bu gerçeği biliyor. Olsa olsa bu gerçeği oraya ulaşma imkanı olmayan Batıdaki Türk yurttaşlarımızdan gizleyebilirsiniz. Ben onların vicdanına sesleneceğim buradan. Ben buradan vicdanlı Türklere sesleneceğim. Türkiye’nin batısında yaşayan, oraya eli kulağı yetişmeyen insanlara sesleneceğim. Orada neler yaşandığını anlamak için de küçücük bir kaç tane tanıklıkların yaptığı değerlendirmeleri anlatacağım.
Savaş uçakları 13-14-15 yaşındaki çocukları bombaladığında çocuklar katırların karınlarının altına saklandılar. çocuk aklıyla, kendilerini böylece bombalardan koruyabileceklerini zannettiler. Ve o çocukların bedenleriyle, parçalanmış katırların bedenleri, kanları birbirine karıştı. Bu tablo karşısında tüyleri ürpermeyenin insanlığından şüphe ederim ben!
O çocuklar tir tir titrediler savaş uçaklarının gürültüsü, bombalarının altında. Korkudan saklanacak kayalıklar aradılar kendilerine. El ele tutuştular. Parçalanmış cesetlerini kayalıkların altından çıkarttığımızda, korucu çocuğu ile diğer ailenin çocuğu el ele tutuşmuştu. Belki el ele tutuşursak ölümden kurtuluruz zannettiler. Bu kadar çocuklardı onlar. Bunu anlamayan, bu tablo karşısında tüyleri ürpermeyen, bu tablo karşısında özür dilemeyi aklından geçirmeyen, bu tablo karşısında vicdan muhasebesi yapmayanın insanlığından şüphe ediyorum ben.
Yine o çocuklardan birisi kelime-i şahadet getirerek kendisini belki ölümlerden, belki bombalardan koruyabileceğini zannetmiş. Cesedini bulduğumuzda işaret parmağı havadaydı. Kelime-i şahadet getirerek, oradan kurtulanların ifadesiyle o bombaların altında can vermişti.
Bu tablo karşısında kendisine müslümanım deyip de utanmayan, bundan hicap duymayan, bunun hesabını sorma gereği duymayanların insanlığından da, islamiyetinden de, inancından da şüphe ederim ben.
Hangi Kaçakçılık? Memleketin Ekonomisinin Yarısı Kayıtdışı
Ne yaşadık orada? Herkes biliyor. Ne kaçakçılığı, neyin kaçakçılığı? Bir paket sigaranın kaçakçılığı mı olur? Buralarda trilyonları götürürken, devletin cebini çarçur ederken, yağmalarken, vergi kaçakçılığı yaparken kaçakçılıktan bahsetmiyorsunuz. Bu memleketin ekonomisinin yarısı kayıt dışıdır. Budur kaçakçılık işte. Bankaları hortumlayanlar nerede, büyük kaçakçılık, vurgun yapanlar nerede?
Bir ekmek parası için, kendi toprağında, kendi köyünün iki kilometre ötesine gitmiş diye buna mı kaçakçılık diyorsunuz?
Bu mu sizin vicdanınız?
Anlamak istiyorsanız gidin görün. Köylülerin evi Türkiye sınırında tarlaları Irak sınırı sayılan yerdedir. O köylüler her gün sizin deyiminizle kaçak olarak sınırı geçip tarlalarında ekin biçiyorlar, hayvan otlatıyorlar. Ne sınırı? Neyin kaçakçılığı? Yok mu vicdanınız sizin, yok mu insanlığınız?
Kimsiniz Siz! Bu kadar insanlıktan çıkmışsınız!
Ve senelerdir orada, karakolun gözü önünde, devletin bütün yetkililerinin gözü önünde, gün ortasında açıkça yapılan bir faaliyeti, “bilmedik, görmedik, terörist zannettik, operasyon kazası oldu” demek için vicdanlarınız bu kadar mı köreldi? Bu kadar mı insanlığınızdan çıktınız? İnsan 35 canın, 19’u çocuk olan 35 canın öldüğü bir ortamda, bir trafik kazası ise bile, dili varmaz “ne yapalım bir kaza olmuş” demeye. Önce bir vicdan muhasebesi yapar, önce kendini insanlığını sorgular, önce yaşanan acıyı paylaşmayı bilir, önce üzüntü duyar. Ama biz bu hükümetten 20 saat sonra “operasyon kazası” duyduk. Kimsiniz be! Kimsiniz siz! Nasıl 35 kişinin katliamı karşısında, ölümü karşısında bu kadar umursamaz, bu kadar haddini bilmez, bu kadar insanlıktan çıkmış olabiliyorsunuz?
Utanın!
Önce çıkacaksınız özür dileyeceksiniz, af dileyeceksiniz, üzüntü duyacaksınız. İnsansanız eğer, vicdanınız varsa eğer. Ama bunu yapmadan, sanki sinek ölmüş, sanki iki tavuk ölmüş gibi operasyon kazası diyorsunuz. Utanın! Utanın! Hicap edin! Kendinizden utanın!
Ne terörü, ne terörle mücadelesi? 90 yıldır bu memlekette terörle mücadele diye diye yapmadığınız katliam mı kaldı? 90 yıldır “eşkıyayla mücadele, şakiyle mücadele, isyancıyla mücadele, teröristle mücadele” adı altında bir halkla mücadele ediyorsunuz. Bir halkı katlediyorsunuz. Kürt halkını ortadan kaldırmaya çalışıyorsunuz.
Kürt Halkına Gözdağı Vermek İsteyenler Katliamın Altında Kendileri Kalacak
Ortada terör merör sorunu yok. Herkes bunu çok iyi biliyor. Nasıl alakası yok? 30 yıldır bu memlekette ne yaşanıyor? Orada ölen kimin çocukları? Nereden geliyorlar, nereye gidiyorlar? Sordunuz mu vicdanınıza? Bu ülkenin genelkurmay başkanı bile çıkıp dedi ki “40 bin kişiyi öldürdük. Beş kere boşalttık dağları ama bu sorun bitmiyor”. Siz hala bu gerçeği anlamadınız mı? Orada bir halk var, bir halk! Bir halkın hakları var, bir halkın inkar edilen kimlik sorunu var, Kürt sorunu var, terör sorunu yok. Ve bir de insanlık sorunu var. Bir de vicdansızlık sorunu var. Sorun budur işte, bunu göreceksiniz. Bunun hesabını soracağız. Bunun hesabını soracağız. Bu katliamı göz göre göre, gündüz vakti katırlarıyla, karakolun gözü önünde gitmiş 35 canı, dönüşte katlederek Kürt halkına gözdağı vermeyi düşünenler göreceklerdir ki bu katliamın altında kendileri kalacaklardır.
Kimsenin Ölümden Korkusu Yok, Önemli Olan Vicdanını Yitirmemektir
Kimsenin ölümden korkusu yok! Ölümden öte köy mü var? Önemli olan vicdanını yitirmemektir. Önemli olan insanlığını yitirmemektir. Önemli olan bu ülkede barış içerisinde, kardeşçe ama eşit olarak yaşayabiliriz demektir. Bu eşitlik duygusunu kabul edebilmektir.
Bin Katliam Daha Yapsanız Onursuzluğu Kabul Etmeyeceğiz
Neyin üstünlüğünü taslıyorsunuz bize! Neyiniz bizden fazla? Türklerin neyi Kürtlerden fazla. Hitlerin, Almanların Yahudilerden neyi fazlaydı? Hepimiz insanız, insan. Ortak paydamız budur. İnsanların da hakları vardır. Kimlik hakları da bunlardan birisidir. Bunu kabul edeceksiniz, bunu göreceksiniz. Bu ülkede eşit yurttaş olarak, özgürce herkes kendi kimliği ile özgür yurttaşlık haklarına sahip olarak yan yana onurlu bir yaşamı paylaşabilir. Ama onursuzluğu asla kabul etmeyeceğiz. Bin kere katliam yapsanız da kabul etmeyeceğiz. Kimliğimizden vazgeçmeyi, kültürümüzden vazgeçmeyi, insanlığımızdan vazgeçmeyi, bin katliam yapsanız da tercih etmeyeceğiz.
Şunu çok iyi bilin; bunu vicdanı olmayanlara söylüyorum. Bunu insanlığı olmayanlara söylüyorum, bu katliam karşısında suskun kalıp edebiyat yapanlara söylüyorum.
(Meclis sıralarından gelen sataşmaya karşılık) Kes Sesini! Katliamı lanetleme cüretini göstermemişsin sen, kes sesini!
Buradayız. Tarihten Beri Varız, Bundan Sonra da Var Olacağız!
Birileri bize diyor ki, kök salmanıza izin vermeyeceğiz. Neyin kök salması, biz bu topraklarda bin yıllardan beri varız, köklerimiz o kayaların, o taşların, Cudi’nin, Gabar’ın, Ağrı’nın, Munzur’un taa en derinliklerindedir. Buradayız. Tarihten beri varız, bundan sonra da var olacağız! Neyin kök salmasıdır? Köklerimiz burada zaten, atalarımız burada, dedelerimiz burada, mezarımız burada, dilimiz burada, kültürümüz burada. Neyin kök salmasına izin vermiyorsunuz siz? Haddinize mi? Bu ne biçim cümleler! Bu cümleleri kuranlar utansınlar.
Bu cümleleri kuranlar utansınlar. Bu cümleleri kuranlar bu topraklarda bin yıllardan beri yaşayan Kürt halkının varlığını inkar eden zihniyetin bugünkü göstergesidir.
O Bedenleri Paramparça Edenler Bu Halka Hesap Verecek!
Bu öfkemi, bir kadın olarak, bir insan olarak, bir anne olarak haklı görüyorum. Ben gittim. Ben yaşadım. Ben orada o kadınlara sarıldım. İki kardeşini, üç kardeşini yitirmiş genç kızlara sarıldım. Ne yaşadıklarını çok iyi biliyorum. Yüreğiniz varsa, insanlığınız varsa, özür dilersiniz, acılarını paylaşırsınız siz de gidip onlarla kucaklaşırsınız. Ama “operasyon kazasıdır, terörle mücadeledir, devam edecek, kök salmalarına izin vermeyeceğiz” gibi laflarla bu halkın yanına yaklaşamazsınız. Bu kadar açıktır. Nerede durduğunuzu bileceksiniz. Her insan kendi yerini kendisi tayin eder. Duruşuyla, söylemiyle, politikasıyla, yaptıklarıyla, insanlığıyla kendi yerini kendisi tayin eder. Bu insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Peşini bırakmayacağız, sonuna kadar. Uluslararası hukuğun el verdiği bütün olanakları da kullanarak bunun hesabını soracağız. Buna emir verenler, talimat verenler, bombaları yağdıranlar, o çocukların, o gencecik fidanların bedenlerini paramparça edenler bu halka hesap verecek.
Devlet Parasını Verip Üstünü Kapatırım Diyor
Birileri çıkıp diyor ki, kasıt yok, özür de yok tazminat var.
Utanın be! Utanın be! Bizim kültürümüzde buna ne diyorlar biliyor musunuz, kan parası. “Param varsa cinayet işlerim, parasını öder üstünü kapatırım.” Şimdi “devletim, gücüm var, cinayet işlerim, parasını verip üstünü mü kapatırım” diyorsunuz? Utanın be!
3 Ocak 2012
TBMM- Genel Kurul Salonu
#Roboski
#RoboskiKatliamı #Unutma #HesapSor