1.7 C
İstanbul
6 Şubat Perşembe, 2025
spot_img

Güzellikte liyakat aramak ve güzelliğin zor ile ilişkisi üzerine – Hengâme Fanzin

"... Gelelim bu tartışmanın bir başka noktasına. Güzellik yarışmasında bile güce yakın olanların avantajlı olmasına şaşırmak ve eleştirmek üzerine biraz tartışma yürütmek istiyorum. Zira güzellik gerçekten de bu kadar sınıflar, taraflar üstü bir mesele midir de buna şaşırıyoruz? Güzellik, zaten egemenin estetiğine dair bir şey olarak açığa çıkmamakta mıdır? Ya da bugün, güzellik standartlarını sadece kadın bedeninin metalaştırılmasıyla ya da tüketim kültürüyle açıklamaya çalışmak ne kadar yeterlidir?.."

Vixit

“Yıl olmuş 2024, hala güzellik yarışması mı olur?”

Geçtiğimiz ay yapılan ve birazdan neden bunca gündem olduğuna dair tepkilere değineceğim güzellik yarışmasının ardından çokça zikredildi bu cümle. Öncelikle bu cümleden başlamak isterim. Bugün güzellik yarışmalarının varlığına neden bu kadar şaşırıldığını anlamak pek de kolay değil. Zira evet 21. yy’ın ilk çeyreği içindeyiz ve güzellik algısı üzerinden yapılan propagandalar ve tüketim hala kapitalizmin en büyük kalelerinden biri. Bugün, içerisine sağlıklı yaşam, kendinin en iyi versiyonu olmak, kişisel gelişim vb. fikirler ve pazarların dahil edildiği biçimiyle daha derinlikli bir anlam barındırıyormuş gibi görünen ve fakat hala aynı kapitalist kodlara sahip bir güzellik algısı bize dayatılmakta. Bu çerçeveden baktığımızda 50+ oyuncuların kadının her yaş güzel olması üzerine demeçler verdiği belgesellerin yayınlanmasıyla, genç kadınların “iç ve dış” güzelliğinin ve kültürünün ölçüldüğü güzellik yarışmalarının yapılıyor olması arasında çok da bir açı farkı olmadığını görmek önemli. O sebeple, beden olumlamanın bunca revaçta olduğu bir dönemde hala güzellik yarışmaları yapılıyor olması garipsenebilir belki; ancak ikisinin de beden üzerinden yürütülen politikalara işaret ediyor ve her ikisinin de aynı pazarı besliyor olduğuna dikkat etmek önemli.

Gelelim mevzuya. Geçtiğimiz ay Miss Turkey yarışmasında bir yarışmacı kadın, birinci seçiliyor ve güzelliği kitleler tarafından tescillenemeyen bu kadının, aynı zamanda bir büyükelçinin kızı olması bu kişinin torpilli olduğunun bir göstergesi haline gelince, güzellik yarışması üzerinden bir liyakat tartışması başlıyor. Aslında toplumda her şeyin torpille işliyor oluşuna dair birikmiş haklı öfke, bir güzellik yarışmasında tekrar açığa çıkıyor. Burada kritik noktalardan biri, bir yandan bu tepkileri verip bir yandan da güzellik yarışmasını eleştirilerin, aslında bunu yaparken de bir güzellik yargısında bulunuyor olmaları paradoksu. Ki bu yargılayıcı tepkilerin en naif versiyonunda, bu kadına birinciliği haketmeyecek bir çirkinlik yakıştırıldığı gibi, daha da ileri boyutunda bodyshamingin her türlüsü ve yine mizah altına iliştirilmiş aşağılayıcı ve alaya konu olan onca nefret söylemi bulunuyor. Niyetim kimin torpilli olup olmadığını ya da kimin birinciliği ne kadar hakettiğini tartışmak değil. Konu tam olarak da bu zaten. Yarışmanın varlığını eleştiren ve reddedenlerin aslında bu güzellik kriterlerini ne kadar tanıdığı ve buna dair bir liyakat tartışması yapabilmesi çelişkisi. Bu örnek de bize, tıpkı Paris Olimpiyatları’nda yaşananlara benzer birtakım şeyler gösterir nitelikte. Asıl, bulundukları konumda kendi yeteneklerinin sorgulanması gereken, kendi dolandırıcılık geçmişlerinden rahatsızlık duymayıp güzellik yarışmasındaki bu kadının tacı almasından rahatsızlık duyan birtakım ünlü kişilerin öncülük ettiği linç kampanyasında, cinsiyetçi söylemler ve hatta yine -ne hikmetse- transfobik söylemler havada uçuşuyor. Bu söylemler artık, sanki kapının eşiğinde ve hatta çoğu zaman davetsizce çıkmak üzere bekler gibi. Öncelikle, birçok şeye karşı artık toplumda biriken öfke, en ufak bir kıvılcımda bile yanlış yönde bir nefret kusmaya dönüşebiliyor; söz konusu uzun zamandır popülerliğini yitirmiş bir güzellik yarışması olsa bile. Derinleşen ekonomik kriz ve savaş politikalarının yarattığı şiddet ve nefret söylemleri ortamında, öfkeyi bir yerden çıkarmak adına hızlıca bu dalgaya katılmak, hem kendiyle çelişen fikirleri, -dolayısıyla düşüncede bulanıklıkları açığa çıkarıyor,- hem de bu nefret söylemleri ve eylemlerinin zeminini genişletiyor. Geçen ay, olimpiyatlara dair yazdığım yazıda da söylemiştim; bugün bu söylemlerin rahat zikredilir halde oluşu bir tesadüf değil. Bunun bir benzerini yine ırkçılıkla, transfobiyle, kadın düşmanlığıyla bezeli şekilde bu örnekte görüyoruz bu kez de. Üstelik bu lince katılanlar da bunun gayet farkında olsalar gerek, olimpiyatlardaki lincin hedefi olan Cezayirli sporcunun kendisinden daha güzel olduğunu söylemek, güzellik yarışmasının birincisini aşağılamak için bir yöntem olarak seçiliyor.

Gelelim bu tartışmanın bir başka noktasına. Güzellik yarışmasında bile güce yakın olanların avantajlı olmasına şaşırmak ve eleştirmek üzerine biraz tartışma yürütmek istiyorum. Zira güzellik gerçekten de bu kadar sınıflar, taraflar üstü bir mesele midir de buna şaşırıyoruz? Güzellik, zaten egemenin estetiğine dair bir şey olarak açığa çıkmamakta mıdır? Ya da bugün, güzellik standartlarını sadece kadın bedeninin metalaştırılmasıyla ya da tüketim kültürüyle açıklamaya çalışmak ne kadar yeterlidir?

“Demek ki zorla güzellik oluyormuş.”

Yine, tepkilerde sıklıkla ifade edilen bir başka cümle. Bu cümlenin asıl refere ettiği yeri düşünürsek, yine bu cümlenin bugün, kadına şiddetin de iyice arttığı ve kadın düşmanı ve tehditkar cümlelerin kendine daha rahat alan bulduğu bir dönemde zikredilmesi tesadüf müdür? Bunu da düşünmek gerektiğini not edip devam edelim. Güzelliğin ve estetiğin iktidarı, bunca zordan beslenirken bu cümle ne kadar anlamlıdır? Çünkü evet, egemen güzellik algısının belirleyeni tam olarak da zorun kendisidir. Sömürgecilikten beri, güzellik standartları sınıfsal, ırksal hiyerarşiler içermektedir ve ayrımcılık temelinde belirlenmektedir. Sömürgecinin bedeni, sömürgecinin kültürü, güzelliğin ve estetiğin belirleyeni haline gelmiştir. Dolayısıyla güzelliğe dair egemen yargıların hepsi hala ırkçılıktan beslenmektedir. Bu anlayışın kendisi aynı zamanda bir baskı aracı olarak sömürge toplum üzerinde kullanılmıştır. Kapitalizmde tüketim kültürüyle birlikte bu güzellik algısı boyutlandırıldıysa da hala sömürgecilikten kalma kodları barındırır. Popüler kültür ve tüketim üzerinden, yeni pazarlar yaratabilmek adına, bu ırkçı standartlar kırılmak zorunda kalındığında dahi bu ancak egzotizmle harmanlanır. Ve onda güzel olanı kendi standartları içerisinde yeniden sunarken, onun güzel bulduğuyla, onun estetik anlayışıyla hala net bir savaşım içerisindedir. Dolayısıyla nasıl ki sınıflı bir toplumda liyakat tartışmasının kendisi bile ne kadar ayağı yere basmayan bir tartışmaysa, güzelliğin iktidar sahibinin bir sıfatlandırması olmasına şaşırmak da bir o kadar gariptir.

Dolayısıyla liyakatsizlik güzellik yarışmalarına kadar indi derken, güzellik yarışmalarına kadar inen nefret söylemlerini göz ardı etmemek ve güzellik yarışması ve güzellik algısının kendisinin tam olarak hangi seviye olduğunu bir kez daha sorgulamak gerekir.

Son Haberler

ÇOK OKUNANLAR

ÖZGÜR BİR DÜNYA İÇİN!

KALDIRAÇ DERGİSİ'NİN OCAK SAYISI ÇIKTIspot_img

ARTIK TELEGRAM'DAYIZ!

spot_img

DÜNYAYI İSTİYORUZ!

İŞÇİ GAZETESİ'NİN 218. SAYISI ÇIKTI!spot_img

Bizi takip edebilirsiniz

369BeğenenlerBeğen
851TakipçilerTakip Et
14,108TakipçilerTakip Et
1,950AboneAbone Ol