Balkanlar ve Doğu Avrupa paylaşıldı, artık sıra Rusya’da! Bu bir gerçek! Bu paylaşımın esas aktörünü ve gücünü öne çıkartmadan alınacak her politik tavır sonunda 150 yıllık emperyalist günahları unutmak; hele 1990 sonrası yapılanları örtmek olur. Bu “paylaşım” konusunda çarpık bir bilinç yaratır
Ukrayna krizinden “üçüncü dünya savaşının” eşiğine gelindi! Abartılı ama çarpıcı bir tespit. Gerçekten neler oluyor? Hem dünyanın içinde bulunduğu kaotik durumda bir yoğunlaşma var, hem de sanki I. Emperyalist Paylaşım Savaşı yıllarına döndük.
Lenin’in 1915 tarihli “Sosyalizm ve Savaş” adlı bir broşürünü hatırlamakta yarar var; savaş başlamıştır; II. Enternasyonal çökmüştür ve Avrupa’da halklar ayaktadır. Lenin savaşla sosyalistlerin ilişkisini irdeler. Yazıya “1789-1871 dönemi ardında derin izler ve devrimci anılar bırakarak geçti” diyerek başlar. (V.İ.Lenin, Sosyalizm ve Savaş, Cilt 21. s.295) Artık “ilerici burjuvazinin” rol oynadığı savaşlar da burjuvazinin ilericiliği de geride kalmıştır. “Günümüzdeki savaş emperyalist bir savaştır” tespitini yapar, ayrıca yazıda emperyalist ülkeleri, sömürgelerini tek tek sergiler. Savaş 1914 yılında başlamış ve sürmektedir. Savaşa karşı 1912 Basel Manifesto’suna vurgu yapar. Bu günlerin işçi sınıfına yapılan ünlü çağrısı biliniyor: “Savaşa katılma silahını kendi burjuvazine çevir!”
I. Emperyalist savaştan Bolşevik devrimi çıkagelmiş; II. Savaştan ise Sosyalist Sistem doğmuştur. Bugünün 1914-15’li yıllarla benzerliği ve farkı nedir? Bugün “savaşa hayır” veya “emperyalist paylaşım savaşlarına hayır” parolaları ne ifade ediyor. Koşullardan soyutlanmış halleriyle ne ölçüde doğrudurlar?
I. Emperyalist paylaşım savaşı çeşitli emperyalist güç merkezleri tarafından dünyanın paylaşıldığı bir dönemdir. Klasik sömürgecilik yıllarıdır. Ülkelerin açıkça işgal edildiği ve sömürge valileri ile yönetildiği bir dönemdir.
II. Emperyalist paylaşım savaşı ise ilkinden çok farklıdır. İlk savaşta yenilen Almanya ve İtalya dünyada yeni yerlerini istiyorlardı. Buraya kadar tıpkı ilk paylaşım savaşı gibidir. Almanya Çekoslovakya’yı, Polonya’yı işgal eder, sonra neredeyse Avrupa’nın tamamını alır. ABD ve İngiltere’nin örtülü açık desteğiyle Sovyetler Birliğine yönelir. Hikâyenin sonu biliniyor. Dolayısıyla II. Paylaşım savaşı esasında, Faşizmin Sosyalizme karşı imha savaşıdır. Savaş sonrası Yalta’da dünya yeniden kurulurken masada Sovyetler, ABD ve İngiltere vardır. “Dünyayı paylaşırlar.” Ancak bu paylaşımın ilkinden büyük bir farkı vardır. Sosyalizm büyük kayıplarına rağmen dünya gücü olduğunu kanıtlamış, kendi etki alanını yaratmıştır.
II. Emperyalist paylaşım yıllarında çok sayıda ulusal kurtuluş savaşı yaşanmıştır. Devamında gelen Soğuk Savaş yıllarındaki savaşlar artık emperyalizmle sosyalizmin ve ulusal kurtuluşçuların savaşlarıdır. Dolayısıyla I. Emperyalist savaş yıllarıyla II. Savaş ve devamı birbirinden çok farklıdır.
1990 sonrası dünyaya gelelim. Güncel dünyamıza bakarken emperyalizmin 150 yıllık tarihini hiç akıldan çıkarmamak gerekir. Paylaşım savaşları hangi basamaklardan geçmiştir? Bilindiği gibi 1950’ler sonrasında artık klasik sömürge savaşları yoktur. Yeni sömürgecilik dönemi başlamıştır. Geri ülkelerde artık sömürge valileri yoktur, dünya finans kapitalinin sermaye ve metaları, bağımlı iktidarları vardır. 50’ler sonrası tek gerçek savaş Vietnam savaşıdır. Emperyalistler arası bir savaş değil, sosyalizmin emperyalist sistemle yaptığı destansı bir savaştır.
Duvar yıkıldığında tüm bu tarih buharlaşıp yeniden ve hemen yeni emperyalist merkezler arasında nasıl bir paylaşım savaşı başlamış olabilir? Tek gerçek doğru şudur: Hemen ve acilen emperyalizm, başta Amerika yıkılan sosyalizmin yağmasına girişmiştir. Emperyalist merkezler arası bir savaş değil, Batı emperyalizminin yıkılan sosyalizmi her şeyi ile yağma etmesidir.
Bugün unutulan bazı gerçekleri yeniden hatırlayalım. Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra silahların dehşet dengesi ortadan kalkınca başta Japonya ve Almanya artık “barışçıl ekonomik yarış günleri”nin başladığını düşündüler. Bu yaklaşım ABD’yi çileden çıkarttı. Saddam’ın provokasyona getirilmesiyle Kuveyt’i işgali tüm bu “barışçıl ekonomik yarış” beklentilerini havaya uçurdu.
Yugoslavya iç savaşı 1991’de başladı tam on yıl sürdü. Almanya’nın kışkırtmasıyla başlayan ama baş edemeyip Amerika’yı yardıma çağırdığı korkunç bir savaş. Sonuç Kosova’da Avrupa’nın en büyük Amerikan üssünün kurulması…
Bu dönemde Clinton’un dışişleri sekreteri Madeleine Albright’in bir sözü unutulamaz: “Bir ülkenin sahip olabileceğinden çok fazla zenginliğe tek başına Rusya sahiptir.” ABD emperyalizmi niyetini daha açık nasıl söyleyebilirdi!
Yeltsin günlerinde Rusya yağmalanmaya çalışıldı. Bu yağmanın yolunu Putin iktidarı kesti. Ortaya ne çıktı? Rus “oligarkları” (tekelci burjuvazisi) beş altı yıl gibi çok kısa bir sürede Sosyalizmin 70 yılda yarattığı serveti yağmaladılar. Ancak bu yıllar Rus insanında ve oligarklarında yeni bir bilinç yarattı. Rus insanında milliyetçi bir bilinç, oligarklarda ise “artık biz de Batı dünyasına katılabiliriz” beklentisini ya da yanılsamasını yarattı. Putin 2001 yılında NATO’ya girmeyi teklif etti. Brüksel’de bu konuda kendine “muhatap” aradı ama bulamadı. Sonunda kendini toparlayınca 2007 Münih güvenlik konferansında “çok kutuplu dünya”yı ilan etti.
Uzun sözün kısası 2021 NATO toplantısında Rusya ve Çin “düşman güç” ilan edildiler. Neden? Dünyayı ABD emperyalizmine rağmen paylaştıkları için mi? Hayır! Duvarın yıkılışından beri Washington’un stratejisinin omurgası bu yıkılan dünyadan kendisine bir rakip çıkmaması üzerine kurulmuştu. Olmadı! İki büyük rakip çıktı.
Evet, günümüzde bir emperyalist paylaşım vardır. Nasıl? Yugoslav iç savaşından ve Irak’ın işgalinden sonra Kıta Avrupa’sı ABD’ye mesafe koymaya çalışıyor. Çünkü Süper Gücün kendisini sürüklendiği yere gitmek istemiyor. Orada aynı zamanda kendi yıkımını görüyor. ABD ve Avrupa açıkça Rusya’nın paylaşımını denemiş başaramamıştır. Bu gerçekten sonra Kıta Avrupa’sı Rusya ile ilişkilerine farklı bir seviye vermeye çalışıyor. Ancak böyle gelişmelerin kendi yıkımı anlamına geldiğini iyi bilen ABD, bu yolu kesmeye çalışıyor.
ABD 1990’lar sonrası yapamadığını şimdilerde deniyor. Rusya’nın düşürülmesi ve ardından Çin’in en azından küçültülmesi…
Emperyalizmin 150 yıllık tarihi ışığında ve son yılların olaylarından hareketle sormak zorundayız. Günümüz emperyalist paylaşımında Rusya ve Çin nerede duruyor?
Ukrayna işgalinden sonra bütün batı medyası Rusya’yı işgalci ve bazı sol çevreler de paylaşım savaşının emperyalist merkezlerinden birisi ilan ettiler.
Balkanlar ve Doğu Avrupa paylaşıldı, artık sıra Rusya’da! Bu bir gerçek! Bu paylaşımın esas aktörünü ve gücünü öne çıkartmadan alınacak her politik tavır sonunda 150 yıllık emperyalist günahları unutmak; hele 1990 sonrası yapılanları örtmek olur. Bu “paylaşım” konusunda çarpık bir bilinç yaratır.
Rusya’nın Ukrayna’dan çekilmesi üzerine tavır koymak, bunu istemek çok basit ve haklı bir talep gibi görünse de ABD’nin hazırladığı tuzağa düşmek olur. Neden hala NATO vardır? Ve Rusya’nın burnunun dibine yanaşmasının amacı nedir? Bu soruların da cevabı sosyalistler için çok açık olması gerekirken büyük gürültüyle ABD ve NATO gerçeği unutularak bütün çelişkileri eşitleyen tavırlar almak siyasi olarak büyük bir hata olur. ABD’nin ve NATO’nun Avrupa’da artık bir işi yoktur; bunu gerektiren koşullar duvar çöktüğünden beri ortadan kalkmıştır. Kendi paylaşım amaçlarını çeşitli yollarla örten ABD ve artık onun basit bir aracından başka hiçbir anlamı olmayan NATO yeni paylaşım savaşlarının aracı olmaktan başka bir işe yaramıyor.
Yugoslavya iç savaşında Avrupa, işi ağzına yüzüne bulaştırınca Sırbistan’ı iki ay bombalamakla ne yapmış oldu? Bugünün her çelişkisinin görüneninden ötesine gidilince şaşmaz bir şekilde duran bu gerçek her seferinde deşifre edilmelidir. ABD Atlantik’in öbür yakasına, NATO da cehennemin dibine gitmelidir. 1990 sonrası hangi gerilimde -görünüşü ne olursa olsun-ABD’nin parmağı yoktur? Rusya “Ukrayna’dan çekilsin” ancak önce ABD ve NATO Avrupa’dan çekilmelidir! Rusya ile Avrupa ülkeleri bu tür gerilimleri kendileri halledebilir, zaten normal olan da budur.
Böyle her gerilimde ABD ve Batılı emperyalist ülkelerin rolü deşifre edilmeden, başka ülkelerin suçlanması 150 yıllık emperyalist yapının günahını örtmek olur. Hangi bilinci inşa edeceğiz? “Savaşa ve işgallere karşıyız” öyle mi? Kesinlikle bu konu ne eski denklemlerle yürür ne de devrimciler mutlak olarak savaşa karşıdır. Evet, dünya yeniden paylaşılıyor. Ancak nasıl? Yugoslavya paylaşıldı. Doğu Avrupa adeta birbiri ile yarışırcasına bir yandan AB, öten yandan NATO tarafından paylaşıldı. Bir kere daha hatırlatalım, bu paylaşımın hedefleri içinde Rusya da vardı. Olamadı.
Ukrayna krizinde olanlar yeterince açıktır. “Bağımsız” Ukrayna’yı ABD ve Avrupa, Maidan Faşist hareketine inşa ettiriyorlar. 2014 darbesi sırasında Donbass’da 14 bin kişi katledildi. Odessa’da Rusya yanlısı göstericiler bir sendika binasına sığınınca faşistler binayı ateşe verdiler, elliye yakın kişi yandı. Putin sekiz yıldır dişini sıkıyor. Minsk anlaşması uygulansın demekten dilinde tüy bitti. Ne olacaktı? Putin yakaracak, ABD ve NATO bildiğini okuyacak! Sonra! ABD emperyalizmi kanlanıp canlanacak, kaybettiği gücünü geri kazanacak, Rusya federasyonu da tarih olacak! Biz de böylece emperyalist paylaşım savaşlarına karşı çıkmış olacağız. Günümüz çelişkileri ve gerilimleri I.Emperyalist savaş yıllarındaki gibi basit değil, üstelik dünya sosyalizm gerçekliğinden bugünlere geldi. Rusya’nın Ukrayna günahı ile ABD ve Avrupa’nın 1990’dan beri defalarca işlediği cehennemlik günahlarını eşitleyemeyiz. Propagandamız ve bilincimiz bu gerçeklere göre inşa edilmedir.
Tarih tekerrür mü ediyor? Dünya, ABD-destekçileri, Rusya ve Çin “emperyalist” merkezleri tarafından paylaşılmaya mı başlandı? Ukrayna krizi, büyük güç ABD’nin Rusya’nın paylaşım niyet ve eylemlerine verdiği bir cevap mı? Yoksa ABD’nin paylaşım niyetlerinin bir kez daha engele çarpmasıyla kopan bir kıyamet mi?
Rusya ve Çin günümüz paylaşımında emperyalist merkezler midir? M. Çulhaoğlu “siklet” olarak Rusya’nın o seviyede olmadığı yönünden soruyu cevaplıyor. O “siklette” değildir. Evet, Rusya kendisini ve etkinlik alanını (Asya’daki eski sosyalist devletleri ve batı ile sınırlarını) korumak istiyor. Ukrayna’yı bu paylaşımda çoktandır kırmızıçizgi ilan etti. Putin’in Ukrayna konusunda söyledikleri, onun adeta işgalini meşrulaştırmaya çalışan Temmuz 2021 tarihli yazısı Rusya’nın “emperyalist” niyetlerini açığa vuruyor. Ancak bunlar Ukrayna’da 2014’de Maidan faşist hareketi tarafından yapılan darbe ile tetiklendi. Bu darbe ne ölçüde “meşru”dur? Ukrayna’da faşistlerin iktidarına neden dünya sessiz kaldı?
Ancak konu bunlardan öteye ele alınmalıdır. Önceki iki emperyalist paylaşım savaşının niteliği farklıdır. İlki tipik bir paylaşım savaşıdır; ancak ikincisi Sosyalizme karşı bir imha savaşıdır. Günümüzdeki paylaşımlar nasıl ve hangi nitelikte yürüyecektir? I. Emperyalist paylaşım gibi mi gelişecektir? Yoksa II.Emperyalist paylaşım savaşı gibi mi gelişecektir? Çin’den ve hatta Venezüela, Küba, Kuzey Kore gerçekliklerinden dolayı böyle bir olasılık da vardır. Bunun henüz açık bir kanıtı yok. Yılların emperyalizm konusunda yarattığı bilinç ve deney bir tekrarı zorlaştırabilir. Çin ve Rusya “emperyalist” merkezler olarak 20. yüzyılın başlarındaki paylaşım yolunu mu izleyecekler? ABD tartışmasız bu yolu izliyor. Ancak Avrupa, Yugoslav iç savaşı ve Irak, Afganistan, Suriye işgallerinden sonra ABD’nin peşinden sürüklenmeye niyetli görünmüyor. Çin ve Rusya neden dünyada etkinlik kurmaya çalışırken yıpranmış en eski silahı kullansınlar? Dünyada devletler ve halklar arasında farklı ilişkiler kurmanın yolları yok mudur? Çin ve Rusya Afrika ve Latin Amerika’da yoğun ilişkiler kuruyor. Bunlar mutlaka emperyalizmin bildik yollarından mı yürüyecektir? Bu soruların henüz cevabı yok! Ancak “emperyalist paylaşımların” sadece eski yollardan yürüyeceğinin kanıtı nerededir? İnsanlık emperyalist paylaşım altında 150 yılı boşuna mı yaşadı? Bu nedenle bugünün dünyasında eski ezberlediğimiz formüller geçerli değildir. Her olay bütün yanlarıyla ele alınmalı, ona göre tavır konulmalıdır.
Son olarak, emperyalist paylaşımın bir başka yönüne değinmek gerekiyor. Varsayalım ki Rusya ve Çin eski, tipik emperyalist paylaşım yolundan yürüyorlar. Ne yapacağız? ABD emperyalizminin kurduğu tuzaklara düşüp onu güçlendiren diğerlerini zayıflatan yollardan mı gideceğiz? Gücün bir elde toplanması, üstelik tescilli ABD ve Avrupa emperyalizminin ellerinde toplanması, mücadelenin taktik yönleri açısından hiç bir öneme sahip değil midir? Başka bir yol kalmadıysa büyük güçlerin birbirini yıpratmasının yollarını bulmak devrimciler için bir zorunluluk değil midir? Ezberleri tekrarlamakla bir yere varılmıyor.
Günümüz emperyalist savaşları eskinin tekrarı değildir. En basit sloganı atarken, bir bilinç inşa ederken bütün bu tarih bilinci içinden geçip, günümüz bilinmeyenleri ile ustalıkla baş etmeyi öğrenmeliyiz. Önümüzde daha çok tuzak var. Onların içine düşmeden yürümekle 21. yüzyılın mücadele yollarını öğreneceğiz.