3.8 C
İstanbul
3 Mart Pazartesi, 2025
spot_img

Greve çıkan Tütün işçilerinden Sunel Ticaret ”Emeğimizin hakkını istiyoruz.”

Türk-İş’e bağlı Tek Gıda-İş İzmir 7 Nolu Şube ile işveren arasında yürütülen 17. Toplu İş Sözleşmesi (TİS) görüşmelerinde anlaşma sağlanamayınca, 600 işçi üretimi durdurarak greve çıktı. Sendikanın yüzde 71 zam talebine karşılık, işverenin asgari ücret oranında zam teklif etmesi bardağı taşıran son damla oldu.

İzmir’in Bornova ilçesinde, tütün kokusunun işçilerin ellerine sindiği Sunel Ticaret’te, geçtiğimiz günlerde makineler sustu. Hep birlikte işçilerin fabrika önünde seslerini yükselttiğini gördük. Dünyanın dört bir yanında süren işçi sınıfı mücadelesine biri daha eklenmiş oldu. Bu direniş, yalnızca bir ücret meselesi değil; insanca, onurluca bir yaşam ve alın terinin karşılığını alma mücadelesi.

Türk-İş’e bağlı Tek Gıda-İş İzmir 7 Nolu Şube ile işveren arasında yürütülen 17. Toplu İş Sözleşmesi (TİS) görüşmelerinde anlaşma sağlanamayınca, 600 işçi üretimi durdurarak greve çıktı. Sendikanın yüzde 71 zam talebine karşılık, işverenin asgari ücret oranında zam teklif etmesi bardağı taşıran son damla oldu. Tütün işçileri, her gün soludukları emeğin karşılığını alabilmek için direnişe geçti.

Gün doğmadan mesaiye başlayan, elleri nikotinle kararan, emeği ucuz iş gücü olarak görülen bu insanların mücadelesini anlatacağız bu röportajda. Çoğunluğunu yine kadınların oluşturduğu bu direnişte, sorularımıza ilk cevap veren sendika temsilcisi oldu.

”Greve nasıl başladınız? Şu an talepleriniz nelerdir?”

Bugünlere kolay gelmedik. 25 yıllık emeğimiz vardı fabrikada. Benim emeğim var, arkadaşlarım da aynı şekilde. Çok yoğun bir tempoda çalışıyoruz. Mevsimlik işçiyiz. Biz sadece emeğimizin karşılığını istiyoruz. Yaşam şartları çok ağır. Herkes zorlanıyor.

”Mevsimlik işçi olmanız nedeniyle güvencesiz çalışma koşullarına maruz kalıyorsunuz. 6 ayı doldurmadığınız için birçok haktan yararlanamıyorsunuz. Grev sürecinde bu güvencesizlik de talepleriniz arasında yer alıyor mu?”

Maalesef ki herhangi bir hak talebinde bulunamıyoruz. Biz lüks bir hayat istemiyoruz, sadece insanca yaşamak istiyoruz. Patronlarımız fabrikada uygun çalışma şartları sağlıyor, bundan yana bir sıkıntımız yok. Ama hayat sadece iş yerinin içinde değil; dışarıda da bir yaşamımız var ve onu sürdürebilmek her geçen gün zorlaşıyor. Kiralar 20 bin liradan başlıyor, geçinmek imkânsız hale geliyor.

Ben daha önce farklı firmalarda da grev ve direnişlere katıldım. Ama burada, özellikle kadın arkadaşlarımı eksiksiz bir şekilde bu mücadelede görmek beni gerçekten mutlu etti. Biz sorunun masada çözülmesini istedik ama olmadı. Bugün sağ olsunlar, Temel Conta işçileri de direnişimize destek vermeye geldi. Tüm sınıf kardeşlerimize buradan sesleniyorum: Direniş devam etmeli! Hakkımızı alana kadar, sonuna kadar mücadele edeceğiz.

Sendika temsilcisinin ardından, sorularımızı işçilerle de paylaştık. Tüm işçilerin yaşadıkları süreci anlatma ve seslerini duyurma konusunda büyük bir heyecanı vardı. Bu heyecan o kadar fazlaydı ki, bazen biz soru sormadan kendi hikayelerini anlatmaya başladılar. Her birinin, bu mücadelede yer almanın verdiği güçle, anlatacak çok şeyleri vardı.

Böylelikle bir işçinin sözleriyle devam edelim:

“Arkadaşlarımızın hepsinin yanındayız. Direne direne kazanacağız. Mücadele etmeden, alın teri dökmeden kazanmak yok. Mücadeleye devam. Durmak yok. Patronların işçiyi küçük görmesi, ‘bunlar grev yapamaz’ demesi bizim gündemimiz olmamalı. Bakın işte bugün kapıdayız. Emeğimizin, alnımızın terinin karşılığını istiyoruz. Kimseden sadaka istemiyoruz. Bütün emekçi kardeşlerimizin yanındayız. Sonuna kadar direneceğiz.”

“Sünel Ticaret’te çalışma koşulları nasıl? Sizi greve iten asıl sebepler nelerdi? İşçiler bu koşullar altında ne yapmalı? 

Bir başka kadın işçi, ağır çalışma koşullarından söz ediyor:

”Buradaki talep aslında ücret meselesi ama tek başına bir ücret meselesi değil. İki vardiya var bizim. Üretimde çalışıyoruz biz. Depoda da çalışan arkadaşlarımız var. Yaklaşık 9 saat çalışıyoruz. Yarım saat yemek molamız oluyor. 10-15 dakika da çay molası veriyorlar. Toplasan günlük molamızı 45 dakika oluyor.  Girerken maske alıyoruz ve o tozlanıyor. Tüm gün aynı maskeyle dolaşmamak için yemekte değiştirmek istiyoruz, vermiyorlar. Sorunca kızıyorlar. Çok fazla iş yükü var. Ve bu kadar yorgunluğa yaklaşık 20-28 bin küsurlarda maaş komik kalıyor. 2025 yılındayız. Beklentimiz yüksek normal olarak. Biz 3 yıldan beridir bu anlaşmayı bekliyorduk.

Dün işveren geldi. Özel konuşma yaptılar. İşin açıkçası gözdağı verdiler kibarca. Üzerine bu grevi yıldırmak için telefonlara mesaj gönderdiler. Sizlerle mesajın içeriğini paylaşayım:

“Ülke koşulları dahilinde zarar etmeyi göze aldık. Yeter ki fabrika çalışsın, bacamız tütsün. Çalışanımız evine aş götürsün. Ama ne yazık ki teklifimiz kabul görmedi. Türkiye’de asgari ücret artı %30, enflasyon %44.”

Yani burada demek istiyor ki, biz bu kadarız, işçiye reva gördüğümüz bu. Çalışmak isteyeni engellemiyoruz. Söylediğiniz teklifi kabul etmeyeceğiz diyorlar. Öyle olursa biz de greve çıkarız dedik. Sadaka istemiyoruz. Toplu sözleşmeden hakkımız olanı istiyoruz. Hepimiz burada amelelik yapıyoruz. 80 yaşında çalışanı da var burada. 16-17 yaşında çalışanı da var. Kimsede buraya babasının hayrına gelmiyor. Biz de uzlaşmak isteriz. Bizim işyerinde de çoğunlukla kadınlar çalışıyor. Erkekler yoğunlukta değil. Biz kadınlar olarak 30 kg’lık kutuları kendimiz taşıyoruz. Bildiğiniz erkek işi. Daha çok kadınlara yükleniyorlar ve biz kadınlar artık erkek gibi olmuş oluyoruz. Ve bu, bel rahatsızlığı gibi hastalıklar olarak geri dönüyor. 70 yaşındaki bir teyzeyi bu koşullarda çalıştırmaya ne hakları var? Bugün başta kendi sendikamızın gelmesi, diğer işçilerin de gelmesi bizi gururlandırdı. Aramızda ağlayan arkadaşlar bile oldu. Biz kimsesiz değilmişiz dedik. Haklarımıza sahip çıkıyorlar. Biz güçlü oldukça varız.

Bu arada buradaki çalışma koşullarına tekrar değinecek olursam, bize sabah kahvaltısı vermiyorlar. Tek öğün hakkımız var. Gelen öğünde yemek çok güzel değil, ama en önemlisi aslında maske. Sorsan derler ki biz işçimize maske veriyoruz. Ama doğru düzgün maske verdikleri yok. Çay içmek bile bizlere zor. İki çay hakkımız var, onu bile vermedikleri oluyor. Esperesso istemiyoruz, o kadar eziliyoruz ki. Eldivensiz çalışmamamız lazım. Eldivensiz ellerimiz tütün oluyor.

Bunların hepsini geçtim, bazen içeceğimiz suyu musluktan dolduruyorlar. Düzenli su içmemiz gerekiyor çünkü o tozdan nefes alamıyorsunuz. Bize reva gördükleri bu. Yemekhaneden otururken tavandan su akıyor. Bunlar yalan değil, siz de gelip görebilirsiniz. İşçilere ayran geliyor, bize vermiyorlar. Bu kadar da olmaz diyorsun, ama hepsi oluyor.

Diğer direnişteki arkadaşlara da söylemek istiyorum: Susarsanız, sizin de başınıza aynı şeyler gelecek. Hakkımızı savunalım.”

”Sabah 7.30’da gelen depo vardiyası kesinlikle servise alınmıyor. Kendi imkanlarıyla geliyorlar. Ve ekstra ücreti de yok. Servise alınmıyoruz. Kendi imkanlarıyla geliyorlar, Üçkuyular’dan gelen var, Buca’dan gelen var. Biz bir de kadınız. Kadını, erkeği de kalmadı artık. Sokakta olan taciz, tecavüz haberlerini hepimiz okuyoruz. Güvenli olmayan sokaklarda başımıza bir şey gelse, kim savunacak? Dolmuşlar 35 TL, bize günlük 40 TL veriyorlar. İzmir’de aktarmasız kim bir yerden bir yere gidebiliyor artık?”

Bir başka kadın işçi ise mola sürelerinin verimsizliğini şu şekilde dile getiriyor:
“Sözde mola yarım saat. 10 dakikasını kuyrukta bekliyoruz. Kaldı 20 dakika. Tuvalete gideceğiz, tuvalet 2. ve 3. katta. Zaten tüm mola bitti. Geç kaldığımızda, tatlı tatlı uyarıyorlar. Dün müdürler gelip, ‘Eğer beğenmiyorsan şartları başka iş bakabilirsin’ dediler. Gerçekten patronlar o kadar örgütlüler ki, burada işçilerin örgütü olması lazım.”

İşyeri sağlığı ve güvenliği konusunda da ciddi eksiklikler olduğunu belirten işçiler, şu şekilde konuştu:

”Sabah altı ile öğlen on buçuk arası doktor var, fakat saat üçten sonra hemşire bile bulunmuyor. Hemşire var ama yalnızca yara bandı gibi temel ihtiyaçlar verebiliyor, ilaç veremiyor. Bir keresinde forklift ayağımın üzerinden geçti. Fakat ilgilenmediler, sadece krem sürdüler ve izin bile vermediler. Evime gitmeme izin dahi çıkmadı. Burada çok fazla iş kazası yaşanıyor. Yaklaşık bir hafta önce iki kişinin ayağı forklift altında kalarak kırıldı. Bu tür kazaların ardından işverenin sorumluluk alıp almadığından da emin değiliz. Burada hiçbir şeyin güvencesi yok. Tek güvencemiz, ayağımızdaki çelik burunlu ayakkabılar. Hepimiz, ailelerimize ekmek götürme derdindeyiz.”

Büyük bir kararlılık ve direnişle mücadelelerini sürdüren tütün işçileriyle vedalaşırken, bu mücadelenin yalnızca kendi hakları için değil, başka direnişlerde de karşılaşmayı beklediğimiz bir dayanışma örneği olduğunu belirttik.

Çoğunluğu kadınlardan oluşan bu direnişin temel talebi ”Ücret” olsa bile direnişin, eylemin kendisi daha büyük anlamlar taşır. Çünkü bu direniş, daha önce hiç greve katılmamış, haklarını talep etmemiş işçileri de içinde barındırıyor. Hayatı boyunca slogan atmamış ve hiç bir talebini bu sistemden istememiş bir işçi ”Slogan atmak çok garipmiş. İnsan uzaktan bakınca ve içinde olunca farklı oluyormuş. Baksanız da ne kadar çok insan slogan atıyor.” diyor. Bugün direnişten öğrenen her işçi örgütlü mücadeleye bir adım daha yaklaşacaktır.

Direniş en büyük öğretmendir. Bizi birleştirecek olan direniştir, eylemlerimizdir.

Son Haberler

ÇOK OKUNANLAR

ÖZGÜR BİR DÜNYA İÇİN!

KALDIRAÇ DERGİSİ'NİN ŞUBAT SAYISI ÇIKTIspot_img

DÜNYAYI İSTİYORUZ!

İŞÇİ GAZETESİ'NİN 222. SAYISI ÇIKTI!spot_img

ARTIK TELEGRAM'DAYIZ!

spot_img

Bizi takip edebilirsiniz

369BeğenenlerBeğen
851TakipçilerTakip Et
14,108TakipçilerTakip Et
1,950AboneAbone Ol