12.9 C
İstanbul
18 Ekim Cuma, 2024
spot_img

Göçmeye hazır mıyız? – Ayşe Düzkan

“Tersine göç büyük şehirde, özgürleşme imkânlarına ulaşmış, bu imkânları bizzat inşa etmiş olan insanların, aynı ortamın bulunmadığı yerlere taşınması anlamına geliyor. Bu kadınlar ve lgbti+’lar gitmek zorunda kaldıkları yerlere başka deneyimler, başka hayatlar taşıyacaklar.”

Türkiye, nüfus hareketliliklerinin yoğun olduğu bir ülke. göç, göçler, uzun bir tarih boyunca kırsaldan şehirlere doğru oldu. nitekim 1950’de toplam nüfusun yüzde 18’i şehirlerde, yüzde 82’si kırsal alanda yaşarken 2000’de şehirlerin nüfusu yüzde 75-85 arasında değişir olmuştu. Bu konuda araştırma yapanlar 1980 sonrası göçlerin, öncesinden farklı olarak siyasi sebeplerle gerçekleştiğini ifade ediyor. 1960’lı yıllardan itibaren çalışmak üzere Almanya başta olmak üzere Avrupa’ya gidenlere 1980’le birlikte siyasi göçmenler de ekleniyor ancak bunların sayısı nüfus hareketliliklerine yansıyacak oranda değil. Ayrıca 1990’lı yıllarda Kürt köylerine yönelik baskılar ve köy yakmaların sonucunda şehirlere göç var.

Başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerdeki nüfus yoğunluğunun sebep olduğu sorunlar, merkezi otoriteyi bu konuda projeler üretmeye itti. Örneğin tarım ve orman bakanlığı, genç nüfusun kırsaldan uzaklaşmasını önlemek için 2019 yılında “uzman eller” adlı bir proje kapsamında, kırsalda yaşamayı taahhüt eden, tarım, hayvancılık ve gıda alanlarında eğitim almış meslek yüksekokulu veya üniversite mezunlarına ait projelere 100 bin lira hibe desteği öngördü. Şimdi de AKP’nin özellikle emeklilere yönelik, tersine göçü teşvik eden bir projeyi değerlendirdiği yönünde haberler var.

İstanbul’da 2000’lere kadar düzenli artan göç, son dönemde düşmeye başladı, 2016-2018 arasında şehrin verdiği göç artarken gelen göç azalıyor. Pandeminin olduğu 2020 ve 2022 yıllarına dair kayıtların güvenilirliği tartışmalı ancak 2020’de İstanbul’un nüfusu ilk kez azalmış. İBB’nin 2019-2020 arasında, İstanbul’dan göç etmek isteyen ailelere verdiği desteği de hatırlatayım.[1]

Bu insanların arasında İstanbul’da tutunamadığı için “memleketine” göçenler var ki tersine göç terimi bunlar için kullanılıyor. Aynı zamanda bir sahil kasabasına yerleşme hayalini gerçekleştirenler var. Pandemiden sonra evden çalışmanın kalıcılaşması bu hayalin gerçekleşmesi için emekliliği bekleme mecburiyetini de ortadan kaldırdı.

İnsanlar daha rahat geçinebildiği yerlere gidiyor

Ama 2022 sonrası ortaya çıkan, büyük şehirleri terk etme olgusu bunlardan farklı. Yüksek enflasyon ve düşük gelirle tanımlanabilecek yeni ekonomik rejimde insanlar daha mutlu olacaklarına inandıkları yerlere değil, daha rahat geçinebileceklerine inandıkları yerlere göçüyor.[2] Bunun en çarpıcı işaretlerinden biri, geçtiğimiz 10-20 yılda büyük şehirlerden çıkıp Bodrum’a yerleşmiş olanların buranın da özellikle enflasyon açısından büyük şehirleri aratmaz hale gelmesi üzerine daha başka yerlere göçmeye başlamaları.

Bir yılı aşkındır önümüze barınma sorunu olarak çıkan mesele yani kiraların hane gelirlerini aşacak biçimde yükselmiş olması, aslında neoliberalizmin adımlarından biri olan mutenalaştırma.[3] Bu, inşaat firmalarının cenneti olan ülkemizde yeni başlamış bir süreç değil tabii ki ama yeni ekonomik rejim süreci hızlandırdı, genişletti. Kentsel dönüşüm esas olarak şehrin rant değeri yüksek mahallelerinde sürerken 6 şubat depremi, şehrin her bölgesindeki ev sahiplerini harekete geçirdi.

Büyük kentlerde, özellikle kent merkezlerinde ikamet edebilmenin sınırlı bir grubun hakkı ve harcı olması dünyanın başka yerlerinde de karşımıza çıkan bir olgu. Ancak, o şehirlerin çeperleriyle merkezi arasında ulaşımın ucuz ve kolay olması bu durumun sonuçlarını hafifletiyor ki İstanbul’da da, Ekrem İmamoğlu yönetiminde böyle adımlar[4] atıldığına şahit olduk. Ama bu, göçü de, şehrin çeperinde yeni merkezler oluşmasını da engellemiyor. bu yeni merkezler, sınıf siyasetinin gelişmesi için de imkânlar sunuyor.

Muhalif siyasetin sadece karşı çıkmak anlamına gelmediğini, aynı zamanda yeni oluşan durumları ve olguları değerlendirmeyi gerektirdiğini de düşünüyorum. Nitekim Avrupa’nın yakın geçmişinin gösterdiği üzere, göçmenlerin ve işçi sınıfının birlikte yaşadığı banliyöler, sınıf mücadelesi açısından büyük imkânlar sağlıyor. Bu sadece örgütlenme olanaklarının artması değil, toplumla ilgili bir şeyler söyleyen müziğin, kültürün mayalanması açısından da önemli olmuş.

ya göç?

Türkiye’nin neredeyse her şehrinde organize sanayi siteleri kurulurken, geçmişte bir işçi yatağı olarak tanımlanan İstanbul ücretli emek açısından da çözünecek gibi görünüyor.

ya ücretsiz emek ne durumda?

Özellikle 1990’lı yıllarda, köylerinden büyük şehirlere göçmek, kadınlar açısından olumsuz sonuçlar doğurmuştu. Köylerinde açık alanda yaşayan, para kazandıran işlerle uğraşan kadınlar, şehirlerde eve hapsolmuştu, bu kadınlar arasında, Kürt köylerinden göçenlerin bir kısmı sadece Kürtçe biliyordu, bu sosyalleşmelerini daha da güç hale getirdi. Şehrin avantajlarını ancak ikinci kuşak kadınlar yaşayabildi.

Cinsiyetle ilgili konularda büyük şehrin avantajları nelerdir?

-Ücretli çalışma imkânlarının daha fazla olması.

-Şehrin içinde kaybolabilme olanaklarının fazlalığı, komşuluk vb. ilişkilerin zayıflığı ve bu sebeple mahremiyetini koruma imkânlarının küçük yerleşimlere göre daha çok olması.

-Özgür yaşamaya çalışan kadınların, eşcinsellerin, transların ortak sosyalliklere, destek ve dayanışma ağlarına ulaşma imkânları.

bu listeyi genişletebiliriz.

Tersine göç büyük şehirde, özgürleşme imkânlarına ulaşmış, bu imkânları bizzat inşa etmiş olan bu insanların, aynı ortamın bulunmadığı yerlere taşınması anlamına geliyor. Ama Ege’nin, Anadolu’nun kasabalarına, küçük şehirlerine, eşitlik ve özgürlüğe dair fikirleri, örgütlenme ve sosyalleşme kurma deneyimleri ve çeşitli alışkanlıklarıyla birlikte göçüyorlar. muhakkak ki bunun yaratacağı imkânlar olacak. Fikirleri hatta duyguları güce dönüştürecek şey örgütlenme ve ortak irade. bu kadınlar ve lgbti+’lar gitmek zorunda kaldıkları yerlere başka deneyimler, başka hayatlar taşıyacaklar. Onlarla birlikte feminizm, queer düşünce[5] buralara taşınacak. Büyük şehirlerin çözünmesi, tersine göç cinsiyet ilişkileri açısından yeni imkânlar anlamına geliyor.

Sadece şehirlerde de değil. örneğin Hindistan’da, tarım vb. işlerle uğraşan kadınların köylerde kurdukları feminist örgütleri hatırlatmak istiyorum.

Önümüzde açılacak, belki alışık olmadığımız kapılardan geçmeye hazır mıyız? çünkü bu ülkenin ve tüm dünyanın her karış toprağı özgürlük, eşitlik ve adaleti hak ediyor.


[1] Bu röportajda yararlı veriler var. https://www.gazetekadikoy.com.tr/gundem/istanbuldan-gocenlerin-sayisi-artiyor

[2] Bu insanların bir kısmı, büyükşehir yerel seçimlerinde tercih ettikleri partiye oy verebilme amacıyla ikametgâhlarını taşımadığı için istatistiklere yansımıyorlar.

[3] Özellikle istanbul’daki barınma sorununu ev sahiplerinin insafsızlığı ya da fırsatçılığıyla açıklamak bence gerçeği karartıyor. türkiye’de emlak tekellerinin git gide güçlendiği doğru. ama paranın değerini koruyan tek yatırımın emlak olduğu ülkede, emekli maaşlarının durumunu da düşününce, orta gelire sahip insanların gelecek garantisi olarak ev satın alıp kiralaması, enflasyonun kiralara yansımasını beklemesi anlaşılır bir şey. enflasyonun yüksekliği, gelirlerin düşüklüğü ve birçok konutun satılmak ve/veya yabancılara kısa süreliğine kiralanmak üzere boş tutulması daha belirleyici sebepler.

[4] Sadece genişlemiş ulaşım ağından bahsetmiyorum, aynı zamanda haftasonları sabaha kadar çalışan metro, metrobüs, banliyölerde yaşayanların, hiç olmazsa eğlenmek için merkeze gelebilmelerini sağlıyor.

[5] Genelde kullanmadığım bu ifadeyei, hetenormativite, heteroseksizm, cisseksizmi sorgulayan bütün düşünce biçimlerini kastetmek için başvurdum.

Son Haberler

ÇOK OKUNANLAR

ÖZGÜR BİR DÜNYA İÇİN!

KALDIRAÇ DERGİSİ'NİN EYLÜL SAYISI ÇIKTIspot_img

ARTIK TELEGRAM'DAYIZ!

spot_img

DÜNYAYI İSTİYORUZ!

İŞÇİ GAZETESİ'NİN 218. SAYISI ÇIKTI!spot_img

Bizi takip edebilirsiniz

369BeğenenlerBeğen
851TakipçilerTakip Et
14,108TakipçilerTakip Et
1,920AboneAbone Ol