Göçmenlere karşı nefret ve ırkçı söylemler her geçen gün artıyor. Bunun yanında Türkiye’de yaşayan yaklaşık 4 milyon göçmen ise sermayedarlar daha fazla kar elde etsinler diye, güvencesiz, insanlık dışı çalışma koşullarında çalıştırılıyor. Göçmen Sendika Girişimi kurucu üyelerinden Pelin Laçin ile göçmenlerin çalışma koşullarını, göçmenlere karşı gelişen nefret söyleminin temelini, göçmenlerle dayanışma ve ortak mücadele hattını konuştuk.
Türkiye’de yaklaşık 4 milyon göçmenin bulunduğunu ve bunun da yüzde 90’ı Suriyeli(geçici koruma statüsünde) ve yaklaşık 500 binini de Afgan göçmenlerin oluşturduğunu, 4 milyonun da yaklaşık yarısını İstanbul’daki göçmenlerden oluştuğunu söyleyen Göçmen Sendikası Girişimi kurucu üyelerden Pelin Laçin göçmenlerin çalışma koşullarına dair verileri şöyle açıklıyor:
Elbette çalışma koşulları çoğunlukla kayıt dışı ve güvencesiz, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmadığı aşağılık bir sömürü mekanizmasına tabi. İSİG verilerine göre 2022 yılının ilk üç ayında en az 347 işçi hayatını kaybetti. Bu ölüm çarkının içinde yer alanların (bildiğimiz) 18’i de göçmen işçi. Bu niceliksel yön zaten yerli ve göçmen işçiler arasında sömürü koşullarının belirgin farklılıklar içermediğini bize gösteriyor. Ayrıca kayıt dışı ve kayıtlı alanlar arasında sektörel olarak çok büyük bir fark bulunmuyor. Genellikle tekstil, inşaat, tarım işçiliği ve kayıtlı alanlarda yani çalışma izni alanların küçük bir kısmı özel öğretmenlik, özel muayenehanede doktorluk vb meslek gruplarında özel sektörde çalışıyor. Ama türlü bahanelerle işten çıkarılabiliyorlar. Ki çoğunlukla bu sektörel dağılım göçmeden önceki yaşam alanlarında maruz kaldıkları çalışma koşullarıyla benzerlik gösteriyor.
“Son günlerde siyasetçiler eliyle artan göçmen karşıtı söylemler ve zorla geri gönderme tehditleri göçmenleri güvensiz bir yaşam sürmeye itiyor” diyen Laçin dayanışmanın güçlendirilmesi gerektiğini vurgulayarak sözlerine şöyle devam etti:
Her an bir yerde, Altındağ, Esenyurt, Güzelyalı saldırılarına benzer bir saldırı girişimi ile karşılaşılmaması için dayanışmayı güçlendirmemiz gerekiyor. Yaratılmak istenen suni gündemle; derinleşen ekonomik kriz, açlık, yoksulluk, işsizlik, kadın cinayetleri, çevre katliamı gibi sorunların üstü örtülmeye çalışıyor. Gerçek yakıcı sorunların bunlar olduğunu, bu sorunlara neden olanların da sermaye ve onun devletinin olduğunu daha çok anlatmak gerek. Bizler sendikalaşamayan işçi emekçilerin örgütlenebilmesi için çabalıyor, sınıf hareketinin örgütlü güçle yaratılabileceğini düşünüyoruz.
“Göçmenlerle birlikte özgür ve eşit bir yaşamın tesis edilmesinin yolu birlikte mücadele vermekten geçiyor” diye Laçin şunları ekledi:
Emperyalist yağma ve savaş düzeni ile yabancı ve yerli işçiler arasında yaratılan suni rekabet arasındaki bu bağımlılığın teşhir edilmesi gerektiğini, bu yüzden de asıl sorumluların küresel kapitalist düzen ve kapitalist devlet olduğunu söylüyoruz. Göçmenlerle birlikte özgür ve eşit bir yaşamın tesis edilmesinin yolu birlikte mücadele vermekten geçiyor. Dolayısıyla Türkiye AB arasındaki geri kabul anlaşmasının iptal edilmesini, isterlerse göçmenlere vatandaşlık hakkının sağlanması gerektiğini, çalışma izinlerinin işverenlerce değil kendi istekleri doğrultusunda almalarının koşullarının sağlanması gerektiğini söylüyoruz.
Pelin Laçin, Göçmen Sendikası Girişimi’nin kuruluşunu ve faaliyetlerini kısaca şöyle açıkladı:
Göçmen Sendikası fikri yaklaşık 5 yıl öncesine dayanıyor, pandemi koşullarında göçmenlerin ağırlaşan yaşam ve çalışma şartları neticesinde yaklaşık 1 yıldır girişim olarak faaliyetlerimiz devam ediyor. Bunun yanı sıra 28 Kasım 2021’de “Gücünü kat, hareketini yarat!” başlığıyla gerçekleştirilen Umut-Sen Konferansında kuruluşunu duyurmuş, Aralık ayında örgütlenme üzerine açık toplantılar organize etmiştir. Çağrısı ise göçmenlerin insani ve eşit yaşam sürmelerinin mücadelesini veren herkese bu alanda somut sorumluluk alabilmesi ve dayanışmasına dönüktür.
Göçmen Sendikası Girişimi’nin faaliyet alanları göçmen işçilerin çalışma ve sosyal haklarının sağlanabilmesi için; hak ihlallerinin, ırkçı ve göçmen karşıtı politikaların, söylemlerin teşhirini ve diğer taraftan dayanışma ve kardeşlik zemininde propaganda yürütmeyi önemli bir mücadele başlığı olarak görüyor. Bu çabayı göçmenlerin işçi sınıfının ayrılmaz bir parçası olması ve sınıfın enternasyonalist mücadelesi doğrultusunda gerçekleştirilen politik ve ideolojik bir görev olarak kabul ediyor. Bu da emek mücadelesinin içerisinde; kendinden daha ‘aşağı’ durumda olana yardım etmek değil, özgür ve eşit bir yaşamı birlikte yaratabilmenin önkoşulu olarak sınıf dayanışmasına dayanıyor. Bu doğrultuda İstanbul’da başta Esenyurt, Bağcılar, Başakşehir gibi göçmenlerin yoğun yaşadığı semtlerde çalışmalar yürüterek, birlikte sosyallikler yaratmaya, güçlü dayanışma ilişkileri inşa etmeye çalışıyoruz.
“Göçmen kardeşlerimiz yalnız değildir”
Son olarak; dikenli tellerin, sınırların her tarafında bizler işçiler, emekçiler aynı sınıfın aynı sömürü cenderesi altında eziliyoruz. Birbirimize çevirmemizi istedikleri yumruklarımızı bir araya getirip asıl düşmanlara, sermayeye ve sermaye devletlerine yöneltecek güçlü bir mücadele için herkesi göçmen işçileri sendikası öncülüğünde yürütülecek örgütlenmeye katkı sunmaya çağırıyoruz. Göçmen kardeşlerimiz yalnız değildir.