Özgürlüğü bir nefeste içine çektiğin günler vardır. Gözlerinin içinin güldüğü… Hiç tanımadığın insanlarla kardeşleştiğin… O günleri hafızanda hep canlı tut. O günler yol göstericidir.
Rant ve yağmanın hızlanmaya başladığı zamandı. Bir yandan şehrin tarihi, kültürel varlıkları ranta açılıyor; yeni zenginler mega projelerin ihaleleriyle besleniyor; gölgesinde dinlenebileceğimiz ağaçları olan parkları bile paraya dönüştürmek için sermaye sahipleri ve yönetenler ellerini ovuşturuyordu. Aynı anda da toplumun birçok kesimini hedefe koyan saldırılar, baskı ve yasaklar geliyordu üst üste. İktidar kendini tanrı zannediyordu. Gençlere, kadınlara, öğrencilere, işçilere, toplumun ezilen tüm kesimlerine saldırıyor, fermanlar veriyordu.
Tüm bunları mahallede, işyerinde, okulda birbirimizle konuşuyorduk. Bugün geçinemediğimizi konuştuğumuz kadar gerçekti konuştuklarımız, bugün nasıl gelen her zam karşısında öfkeleniyorsak, o gün de her rant saldırısına ve yasak kararına, halkı birbirine karşı kışkırtmayı amaçlayan her ırkçı, aşağılayıcı açıklamaya öyle öfkeleniyorduk. Birikiyordu her şey, bugün biriktiği gibi… Gezi Parkı’nı yok edip Taksim’i yağmaya açmayı hedefleyen proje için ağaçların kesilmeye başlanması bardağı taşıran son damla oldu. O bardağın içinde Gezi’yle beraber Taksim’de işçilerin coplanması vardı, Hrant Dink’in katledilmesi vardı, kadınları aşağılayan, kadına şiddeti meşrulaştıran sözler vardı, gençlerin yaşamlarının zorlaştırılması, büyüyen işsizlik, rant, yağma ve talan vardı. O gün hep beraber anladık: Bir avuç zengin vardı karşımızda iktidarla beraber. Ve bizim her şeyimize gözlerini dikmişlerdi: Gölgesinde dinlendiğimiz ağaca, emeğimizin hakkına, özgürlük isteğimize, çocuklarımızın geleceğine… Her şeyi ama her şeyi çalmak istiyorlardı bizden.
Ve o gün bir şey yaptık, bardağı taşıran o son damlayla önce Taksim’e, sonra ülkenin 80 ilindeki meydanlara aktık. Kendi kalabalığımıza biz de şaşırdık. Hiçbirimizin beklemediği kadar hızla kalabalıklaştık, milyonlardık meydanlarda. Öyle haklı, öyle öfkeliydik ki, kalabalıklaştıkça, direndikçe, birbirimize omuz verdikçe, Gezi günlerinde oraya gelen on binlerce insan olarak onurlu bir mücadelede birbirimize kenetlenmiştik. Çoluk, çocuk, genç yaşlı direndik beraber. Direnen herkesin gözleri ışıl ışıldı. En anlaşmaz görünenler kol kola girdi. Halkların birbirine karşı kuşaklar önceden yaratılmış ön yargıları kırıldı o meydanlarda. Herkes değişti. Herkes birbirini sahiplendi ve birbiriyle güçlendi. Direnişin nasıl öğretici olduğunu, nasıl büyük bir umut yeşerttiğini milyonlarca insan yaşadık Gezi’de. Ve parklara komünler kurduk. Birlikte bir yaşam nasıl olur, ne istiyoruz, nasıl kazanacağız, bunları tartıştık direniş boyunca forumlarda. Televizyonda akşam programlarını seyredenler televizyonlarını kapatıp meydanlarda kendileri konuştular direniş günlerinde. Biz o direnişte sadece Gezi Parkı’nı değil, halk olarak birlikte güç olduğumuz unutulmayacak bir deneyimi de kazandık.
Kendini her şeye muktedir zanneden iktidar, halkı küçümsemenin bedelini ağır ödedi. Hala ödüyorlar. Çünkü Gezi bir kabus gibi akıllarından hiç çıkmadı. Bu yüzden 10 yıl sonra Gezi direnişiyle hesaplaşmak, kabuslarından kurtulmak istiyorlar. Gezi davasının ve tutuklama kararlarının hiçbir meşruiyeti yoktur. Gezi bu memleketi, doğayı, kenti, emeğin hakkını, özgürlüğü savunanların, yani biz halkın direnişidir. Gezi’ye “dış güçlerin oyunu” diyenler, kendileri dış güçlerle yıllardır pazarlık masalarında oturup memleketi satıp komisyon alıyorlar. Niyetleri de bunu sürdürmek… Önlerine bir engel çıkmadan yağmayı sürdürmek istiyorlar.
Çöken ekonominin tüm faturasını bizlere yıkmak, rant ve yağmaya hız verip satılmadık bir kaldırım taşı bırakmamak için onlara boyun eğmiş bir halk lazım. Zenginliklerini arttırmak için onlara boyun eğmiş bir halk lazım. Ama biz boyun eğmiyoruz. Gezi’den bugüne saldırıların en yoğunlaştığı dönemlerde bile direniş bitmedi. İşçiler, kadınlar, öğrenciler, doğayı, yaşam alanlarını savunanlar, halklar olarak direnmeye devam ettik. Bazen daha az kişi, bazen daha çok kişi; ama direniş aralıksız sürdü.
Şimdi öfkemiz birikiyor. Çünkü yine görüyoruz: Karşımızda bir avuç zengin ve onlar adına ülkeyi yönetenler var. Yaşamlarımıza, emeğimize, geleceğimize gözlerini dikmişler. Biz fakirleştikçe onlar zenginleşiyor. Öfkemiz birikiyor. Onlar saldırdıkça bizim direnişlerimiz çoğalıyor. İşçiler her sektörde fabrika fabrika, işyeri işyeri hakları için direniyor. Birbirinin mücadelesinden öğreniyor. Kadınlar tüm saldırılara rağmen yaşamlarını ve özgürlüklerini savunmak için sokakta, direnişi büyütüyor. Öğrenciler üniversitelerde kayyum rektörlere karşı direniyor. Seslerimiz gürleşiyor. Gezi bugün direnişlerde sürüyor. İşte yönetenler de tam olarak bundan korkuyor ve uslu uslu açlığa razı olmazsak, yaşayan ölüler olmak yerine, insanca onurlu bir yaşam için mücadeleyi büyütürsek diye korkuyorlar. Bu yüzden iktidar saldırırken, burjuva muhalefet de “Aman sokağa çıkmayın, seçimi bekleyin” diyerek biz halkı sindirmeye çalışıyor.
Direnmeyen bugün ne elde eder? Geleceğinin güvencesi var mı? Yarın geçinebileceğinin, işsiz ya da evsiz kalmayacağının garantisi var mı? Bugüne kadar direnmeden kazanılan bir tane hak var mı?
Direnmek bugün yaşamanın diğer adıdır. Geleceksizlikle boğuşmak, yaşamlarımızın göz göre göre çalınmasını seyretmek istemiyorsak direnecek ve örgütleneceğiz.
Çünkü yönetenler korkmakta halkı: Biz birlikte kararlılıkla mücadele ettiğimizde kazanırız. Çünkü emeğin sahipleriyiz biz. Milyonlarcayız. Biz üretmezsek onların çarkları dönmez. Direnişin önemini onlar çok iyi biliyor bu yüzden. Bizim safımızda da bilmeyen kalmamalı. Herkese anlatmalıyız.
Kendi geleceğimiz için direnişi büyüteceğiz. Günde 10 saat çalışıp, patronun cebini doldurup yine de ay sonunu getiremeyenler, bu kez kendi yaşamlarımız için, çocuklarımızın geleceği için mücadeleye emeğimizi vereceğiz. Mahallelerde, işyerlerinde, okullarda bir araya gelip geleceğimiz için konuşacak, örgütleneceğiz.
Yakınmaya ve kurtarıcı beklemeye son!
Bizi kurtaracak olan kendi kollarımızdır. İnsanca ve onurlu bir yaşam için Gezi’den öğrendiklerimizle mücadeleyi büyütmeye! Gezi’yi ve Gezi tutsaklarını sahiplenmeye!
Kurtuluş yok tek başına; ya hep beraber, ya hiçbirimiz!