Gençlik örgütleri Yükseköğretim Kurulu (YÖK)’nun kuruluş yıl dönümünde Beyazıt’ta eylem gerçekleştirdi.
YÖK’ün kuruluşunun 42. yılında Beyazıt’ta “Yaşamlarımızın çalınmasına izin vermeyeceğiz! Haklarımız, özgürlüğümüz ve geleceğimiz için mücadeleye!” şiarıyla gerçekleştirilen eyleme birçok gençlik örgütü katıldı.
Kurulduğu günden itibaren YÖK’ün neoliberal saldırıların hayata geçirilmesinde, sermaye ve hükümetlerin arka bahçesi haline getirilmesinde özel bir rol oynadığını belirten öğrenciler, “YÖK’ü bulunduğumuz üniversitelerde, kampüs içerisinde adımlamaya başladığımız günden bugüne hepimiz çok iyi tanıyor-biliyoruz” dedi.
Kapitalist sistemin krizinin öğrencileri süreklediği barınma sorunu ve KYK yurtlarındaki niteliksiz barınma koşullarından bahseden öğrenciler, ekonomik kriz yüzünden bunalıma giren sıra arkadaşlarının intihara sürüklendiğini belirtirken 26 Ekim’de Aydın Işıklı KYK Yurdu’nda asansör düşmesi sonucu hayatını kaybeden sıra arkadaşları Zeren Ertaş’ı hatırlatarak, katledilen sıra arkadaşları için hesap soracaklarını söyledi.
Basın açıklamalarını bitirmeden önce Siyonist İsrail’e karşı direnen Filistin halkının direnişine de değinen öğrenciler “Zira bizler mücadelemizi Filistin halkı ile dayanışmayı yükseltmiş aynı zamanda İstanbul Üniversitesi’nin de öğrencisi olan Deniz Gezmiş’lerden alıyoruz” dedi.
“Bizler kapitalizme köle emperyalizme asker olmayı reddediyoruz!” diyerek örgütlenme çağrısı yapan öğrenciler tek çözüm yolunun bu düzene karşı örgütlü mücadele olduğunu söyleyerek basın açıklamalarını bitirdi.
Açıklamanın tamamı ise şu şekilde:
YÖK’ü tanıyoruz, biliyoruz
“42 yıl önce bugün 12 Eylül askeri faşist darbenin bir artığı olarak, üniversiteleri zapturapt altına almak amacı ile Yükseköğretim Kurumu kuruldu. Kurulduğu günden bu yana YÖK, üniversitelerin anti-bilimsel ve dinci-gerici uygulamalar ile eğitimin niteliksizleştirilmesinde, Neoliberal saldırıların hayata geçirilmesinde, sermaye ve hükümetlerin arka bahçesi haline getirilmesinde özel bir rol oynadı. YÖK bazen ders müfredatı olarak, bazen kampüs içerisinde polis-ÖGB olarak, bazen gerici-tacizci bir akademisyen olarak, bazen yasakçı bir genelge olarak karşımıza çıkıyor. YÖK’ü bulunduğumuz üniversitelerde, kampüs içerisinde adımlamaya başladığımız günden bugüne hepimiz çok iyi tanıyor-biliyoruz.
Ekonomik, sosyal ve siyasal krizlerin derinleştiği günlerden geçiyoruz. Tüm bu krizler doğrudan gençliği de etkisi altına alıyor. Eğitimde fırsat eşitsizliği gün geçtikçe daha da derinlşeiyor. Parası olanın okuyabildiği parası olmayanın ise koyu bir geleceksizliğe sürüklendiği, eğitimden dışlandığı bir tablo daha da belirginleşiyor. Artık yüzbinlerce öğrenci okurken çalışmaktan ziyade çalışırken okumak zorunda kalıyor. Gün içinde ders ve kampüsten ziyade vaktini iş yerlerinde harcamak zorunda kalıyor. Zira sözde parasız eğitim verilen bu ülkede ulaşımından barınmasına, beslenmesinden ders materyallerine kadar her şey ama her şey paralı ve çok pahalı! Bizler ise on yıllardır olduğu gibi, mücadeleci tarihimizden aldığımız güç ile tüm bu karamsar tablonun karşısında eşit, parasız, bilimsel, anadilde bir eğitimi sonuna kadar savunmaya devam edeceğiz!
Barınma sorunu gençliğin en yakıcı sorunlarından birisi
Tüm toplum için kriz haline gelmiş olan barınma sorunu ise şu anda gençliğin en yakıcı sorun alanlarından birisi. KYK yurtlarının kapasitesi her sene öğrenci sayısının çok altında kalıyor. Barınma sorunu bizleri emlak simsarlarına, niteliksiz özel yurt ve apartlara mahkum ediyor! Tüm bu tabloda on binlerce üniversite öğrencisi okuyabilmek için cemaat ve tarikat yurtlarında kalmak zorunda bırakılıyor. KYK yurdu çıkan öğrenciler ise çok ciddi bir nitelik sorunu ile karşı karşıya kalıyor. İnşaatı tamamlanmamış şantiye halindeki yurtlar, özel şirketlerin insiyatifine bırakılmış sürekli zehirlenme olaylarına tanık olduğumuz niteliksiz yemekhaneler, şehrin ücra köşelerinde bulunduğu için ulaşamadığımız, kapasitenin arttırılabilmesi için 3-4 kişiye göre tasarlanmış odalara getirilen ranza sistemi ile 6-8 ve 12 kişilik odalar ile cebelleşmek zorunda kalıyor öğrenciler. Hatta artık gelinen noktada mesele yaşam kalitesinden ziyade doğrudan yaşam hakkımızı da tehlikeye atan bir yerde duruyor. Aydın’da kaldığı KYK yurdunda alınmaya önlemler sonucu asansörün düşmesi ile sıra arkadaşımız Zeren Ertaş yaşamını yitirdi! Zeren’in ardından benzer sorunlar yaşayan binlerce üniversite öğrencisi hem cinayete kurban giden arkadaşına sahip çıkmak hem de yaşam haklarına sahip çıkmak için birçok şehirde eylemler gerçekleştirdi.
Katledilen her sıra arkadaşımızın hesabını soracağız!
Ayrıca düzenin var ettiği bu karamsar tablo içerisinde bunalıma sürüklenen arkadaşlarımız da intihara sürükleniyor. Yakın zamanda sadece 4 üniversite öğrencisi arkadaşımız kaldıkları yurtta yaşamlarına son verdi. Katledilen her sıra arkadaşımızın hesabını soracağız! Bizler bu çürümüş düzenin karşısında çaresiz ve çıkışsız olmadığımızı biliyoruz. Tüm sıra arkadaşlarımıza yalnız olmadıklarını, birbirimizden güç alarak karanlığa ışık, sessizliğe çığlık olabileceğimizi bir kez daha hatırlatmak istiyoruz.
Tüm bu yaşananlara karşı çıkmak istediğimizde, yan yana geldiğimizde ise hemen sırtımıza disiplin, uzaklaştırma, okuldan atma sopası iniyor. Kendilerine ehlileştirilmiş genç bir nesil var etmek isteyenler faşist genelgeler ve yönetmelikler eliyle gençliği terbiye edebileceğini sanıyor ancak yanılıyorlar. Üniversitelerimizde İlerici-devrimci öğrencilere dönük baskı ve yasaklar artarken ülkücü-gerici çetelere alan açılıyor. Devletin ve üniversitelerin kayyım yönetimlerinin maşa olarak kullandıkları bu güruhlar her geçen gün daha da palazlandırılıyorlar.
Mücadelemizi Filistin halkı ile dayanışmayı yükseltmiş Deniz Gezmiş’ten alıyoruz
Basın açıklamamızı 3 haftayı aşkın bir süredir Filistin halkına yönelik gerçekleştirilen imha-inkar saldırısına ve katliamına da değinmeden bitirmek istemiyoruz. Zira bizler mücadelemizi Filistin halkı ile dayanışmayı yükseltmiş aynı zamanda İstanbul Üniversitesi’nin de öğrencisi olan Deniz Gezmiş’lerden alıyoruz.
Siyonist İsrail, emperyalistlerden aldığı güç ile haftalardır Filistin halkına bombalar yağdırıyor, türlü zulüm politikaları ile çocuk, yaşlı, kadın fark etmeksizin katliamlar gerçekleştiriyor. Gözlerinin ne denli dönmüş olduğunu hastanaleri, mülteci kamplarını bombalamalarından görüyoruz. Açıklamamızın başında YÖK eliyle üniversiteler sermayedarların arka bahçeleri haline getirildiğini, toplum yararına bilimden ziyade sermayedarların yararına üretimlerin gerçekleştirildiğini söylemiştik. Türkiye’de özellikle İTÜ ve ODTÜ gibi üniversitelerde öğrenciler AR-GE ve Teknokentlerde kardeş halkların tepelerine inecek olan kitle imha silahlarını geliştiriyorlar. Tüm bunlar kariyer, gelecek ve kişisel gelişim adı altında projeler adı altında teşvik ediliyor. Bizler kapitalizme köle emperyalizme asker olmayı reddediyoruz! Bulunduğumuz her alanda emperyalistlerin kirli savaşlarını teşhir edecek, işçilerin birliği halkarın kardeşliği sloganını yükselteceğiz!
Bizler tüm bu baskı politikaları ve saldırılar karşısında üniversitelerde okumaya, tartışmaya, eyleme ve örgütlenmeye devam edeceğiz. Enes’in, Resul’un, Elif’in, Zeren’in ve daha nice arkadaşımızın hesabını sormak için; başka arkadaşlarımız bu çürümüş düzenin koyu karanlığında kaybolmaması için tek çözüm yolumuz örgütlü mücadelemizi güçlendirmektir.“