Gerçek failleri 26 yıldır ortaya çıkarılmayan Gazi Katliamı’nın tanıklarından Nevzat Altun, yaşananlar için “Kendi devletin seni öldürüyor” derken, Av. Gülizar Tuncer ise, Suruç ve Ankara Garı katliamlarına işaret etti.
İstanbul’da çoğunlukta Alevi yurttaşların yaşadığı Gazi Mahallesi’nde 12 Mart 1995’te 5 kıraathane ve bir pastane aynı anda kimliği belirsiz kişilerce otomatik silahlarla tarandı. Yapılan saldırıda 22 kişi yaşamını yitirdi, yüzlerce kişi yaralandı. Mahallede üç gün boyunca devam eden olaylar daha sonra Ümraniye’ye bağlı Mustafa Kemal (1 Mayıs) Mahallesi’ne sıçradı. Buradaki protestolara yönelik gelişen polis saldırısında ise 5 kişi daha yaşamını yitirdi, 14 kişi de yaralandı.
Sadece 2 polise ceza
Gazi Mahallesi’nde yaşananlara ilişkin Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığı, 20 polis hakkında “Müdafaa ve zaruret sınırını aşarak faili belli olmayacak şekilde adam öldürme” iddiasıyla dava açtı. Eyüp Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan dava, daha sonrasında kamu güvenliğinin sağlanamayacağı iddiasıyla Trabzon’a taşındı.
11 Eylül 1995’te Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlayan yargılama süreci, 5 yıl içinde 31 duruşma yapılarak 3 Mart 2000’de karara bağlandı. Davada yargılanan 20 polisten 18’i beraat ederken, 2 polis hakkında ise toplam 6 yıl 8 ay hapis cezası verildi.
AİHM mahkum etti
Mahkemeden çıkan bu karar Yargıtay tarafından 11 Temmuz 2002’de onandı. Bunun üzerine yakınlarını kaybeden 22 kişi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurdu.
Mahkeme, 27 Temmuz 2005’te açıkladığı kararında Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 2’nci maddesinde düzenlenen “Yaşama hakkı” ve 13’üncü maddesinde düzenlenen “Milli makamlara başvuru yollarının kapatılması” hükümlerine aykırı davrandığı gerekçesiyle Gazi Mahallesi’nde hayatını kaybeden 12 kişi ile Ümraniye’de öldürülen 5 kişinin ailelerine ayrı ayrı 30 bin Euro tazminat ödenmesine hükmetti. Böylece Türkiye ailelere toplamda 510 bin Euro tazminat ödemeye mahkûm edildi.
Yeniden yargılama
AİHM’den çıkan kararla birlikte avukatlar Ümraniye’deki saldırıya ilişkin soruşturma açılması talebiyle yeniden Ümraniye Başsavcılığı’na başvurdu. Dosya 10 yıl bekletildikten sonra 2015’te soruşturmanın zaman aşımına uğramasına 5 gün kala yaşanan savcı değişikliğiyle kabul edildi. Ancak İstanbul Anadolu 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi zaman aşımından dosyanın düşürülmesi kararı verdi. Mahkeme, kararını iddianamenin mahkemece kabul edilme tarihine dayandırdı.
Yıllara yayılan adalet talebi
Yapılan temyiz başvurusunu değerlendiren Yargıtay, iddianamenin mahkemece kabul tarihi değil, hazırlandığı tarihin esas alınması gerektiğini belirterek, zaman aşımının dolmadığına hükmetti ve kararı bozdu. Bu karar üzerine ilk duruşması 14 Aralık 2018’de yeniden başlayan dava süreci halen sürüyor. Duruşmaları 5-6 ay arayla görülen davanın bir sonraki duruşması 8 Haziran 2021 tarihinde görülecek.
Gazi Katliamı Davası avukatlarından Gulizar Tuncer, katliamdan bugüne yargı sürecinde karşılaştıkları durumları değerlendirdi.
Ucu devlete dokunuyor
Gazi Mahallesi ve Ümraniye’de yaşanan olaylarda 27 kişi hayatını kaybettiğini anımsatan Tuncer, açılan dava sonucunda sadece fotoğraflarla teşhis edebildikleri Mehmet Gündoğan ile Adem Albayrak isimli polislerin ceza alabildiğini söyledi. İki polise verilen cezaların ise ertelendiğini belirten Tuncer, “Gazi Davası üzerinde yine cezasızlık politikası gelişti. Ümraniye’de ise başlangıçtan itibaren hiç dava açılmamış, takipsizlik kararı verilmişti. Daha sonra AHİM başvurduk. AHİM olaylara ilgili Türkiye hakkında mahkûmiyet kararı verdi. Şuan devam eden tek dosya Ümraniye dosyası” diye belirtti.
Olayların üzerinden yıllar geçmesine rağmen hala suçluların ceza almadığını vurgulayan Tuncer, “Polislere ulaşılamıyor, ulaşılsa bile talimat ile ifadeleri alınıyor. Ayrıca bizim esas talebimiz o dönemin Başbakanı, İçişleri Bakanı, İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürü başta olmak üzere bu olaydan sorumlu olan herkesin yargılanıp, ceza almasıdır. Fakat Türkiye’de böyle bir işleyiş mümkün değil. Çünkü olayın ucu devlete dokunuyor” dedi.
Katliam ve cezasızlık geleneği
Katliamın devlet eliyle gerçekleştiğini dönemin Emniyet Genel Müdürü Hanefi Avcı’nın itiraf ettiğinin altını çizen Tuncer, Avcı’nın ‘Gazi olaylarının bir kontrgerilla saldırısı olduğu’ yönündeki ifadelerini hatırlattı. Tuncer, bu konuda şunları söyledi: “Mahmut Yıldırım’ın (Yeşil) da içinde olduğu bir gruptan bahsediliyor. İstihbarat anlamındaki en yetkili kişi söyledi. İlk kahvehane ile pastanelerin taranması ile ilgili ‘Kaymakamlıkta bir karargah kuruldu’ deniliyor. Gazi olayları diye geçen bu katliam, birkaç gün veya birkaç saatle oluşan bir olay değil. Biz bu insanların tanık olarak dinlenmesini istedik, fakat çağırılmadılar. Zaten bir sonuç elde etmek mümkün değildi. Katliamlar nasıl ki bir devlet geleneği ise, cezasızlık politikası da bu geleneğin devamı.”
Katliamın sorumlularına ceza verilemeyerek yeni katliamların önünün açıldığının ifade eden Tuncer, “Devlet eliyle gerçekleştirilen Suruç, Ankara gibi katliamlarda cezasızlık politikasını görüyoruz. Katliamlar devam ediyor. Bu durum sadece yargının değil, devletin en tepesindekilerin aldığı kararlar. Çünkü siyasi iktidarın zihniyeti değişmiyor. Seçimleri kazanmak için bombaları patlatıyorlar. Fakat son olarak katliamlar insanlık suçu olduğunu tekrarlıyor” diye konuştu.
‘Devlet yurttaşlarını öldürdü’
Gazi Katliamı’nın tanığı ve dönemin mahalle muhtarı olan Nevzat Altun da, mahallenin sosyalist, devrimci bir mahalle olduğunun altını çizerek, bu durumdan dolayı emniyet güçlerinin bir kısmının mahalleyi hedef aldığını söyledi.
Yurttaşların kendi evlerinde ya da işyerlerinde taranarak öldürüldüğünü anımsatan Altun, “Devlet güvenliğimizi almak zorundaydı. Doğal olarak insanlar tepkisini karakola gösterdiler. Gazi olaylar durup dururken çıkmadı, insanlar bir anda devlete karşı gelmedi. İnsanların güvenliğini kolluk güçleri almak zorundaydı. Bu olmadı, daha sonra kolluk güçleri görevini yaparken vatandaş öldü. Senin kendi devletin seni öldürüyor. Böyle bir mantık olabilir mi? Hala da suçlular açığa çıkmadı” dedi.
Altun, Gazi Mahallesinde dayanışma kültürünün olduğunu söyleyerek, “Mahallede dayanışma, yardımlaşma eskiden de vardı. 12 Mart’tan sonra evinde oturan insanları katleden karanlık güçler mahalleyi zapturapt altına almaya çalıştı. Sosyalistler, örgütlü güçler olmasın, insanlar ne ile uğraşırsa uğraşsın mantığı ile yaklaşıldı. Fakat her şeye rağmen bu dayanışmayı bitirmedi. Gazi’de insanlar bu birlik ve dayanışmayı her zaman ördü” ifadelerini kullandı.
‘Sorumlular cezalandırılmalı’
“Bu tür katliamları yapanın yanına kar kalıyor mantığı halkta hep egemendir” diyen Altun, son olarak şunları ekledi: “Biz ise bunu istemiyoruz. İnsanlar vicdanen rahat etmek, yüzleşmek istiyor. Bu tür katliamlarla yüzleşilmediği için insanlar devlete kaygı ile bakıyor. Biz kaygı ile bakmak istemiyoruz. Aslında bu ülkenin gerçek sahipleri sosyalistler, devrimcilerdir. Bu ülkenin gerçek sahipleri olarak kendimizi görüyoruz.”