Gazetecilerin yıpranma hakkı tehlikede. 2013 yılında çıkarılan ve yalnızca basın kartı taşıyanların yıpranma hakkından yararlanmasını içeren yasayı iptal eden Anayasa Mahkemesi’nin yeni bir düzenleme için verdiği süre 14 Kasım’da doluyor
Türkiye’de gazetecilik çok çeşitli hedef göstermeler, adli süreçler ve zaman zaman da fiili saldırılarla karşılaşıyor. Gazeteciler; yaptıkları haberler nedeniyle gözaltı-tutuklama-dava süreçleriyle susturulmaya çalışılırken bugünlerde zaten iyice daraltılmış olan özlük haklarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya.
Bugün Meclis’te görüşülecek Torba Yasa’nın içeriğinde gazetecileri ilgilendiren bir düzenleme de var. Eğer 15 Kasım’a kadar TBMM’de bir düzenleme yapılmazsa, gazeteciler ülkenin en ağır, en güvencesiz ve fakat en az hakka sahip olarak çalıştığı meslek grubunda sayılabilecekler. Gazetecileri en ağır şartlarda çalışmaya mecbur edecek düzenleme ise yıpranma hakkı ile ilgili.
Bir AKP klasiği: Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek
Türkiye, 1977 yılında gazetecilere yıpranma hakkı tanıdı. Çalışılan her yıla eklenen 30 gün, gazetecilerin 5 yıl erken emekli olmalarını sağlıyordu. AKP, 2008 yılında Meclis’ten geçirdiği Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) yasası ile bu hakkı kaldırdı. Ancak gelen tepkiler üzerine bu düzenlemede geri adım atılsa da ilk haline oranla ciddi biçimde daraltılarak 2013’te yeniden bu hak gazetecilere sağlandı. Ancak bu kez yıpranma hakkı ile erken emeklilik süresi 5 yıldan 3 yılda indiriliyordu; daha da önemlisi bu haktan yararlanabilmek için basın kartı sahibi olma şartı getirilmişti.
Süre 14 Kasım’da doluyor
2013 yılında getirilen basın kartı taşıma şartı, Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) taşındı. Fakat AYM’nin başvuruyla ilgili verdiği karar bir başka mağduriyetin kapılarını araladı. Şöyle ki yıpranma hakkından yararlanmanın basın kartı taşıma zorunluluğuyla şartlandırılması düzenleme tümüyle iptal edildi; bu kısma kadar düzenlemenin tümüyle iptal edilmesi olumlu karşılansa da AYM’nin yeni bir düzenleme yapılması için verdiği 9 aylık sürenin 14 Kasım’da dolacak olması gözleri Meclis’e çevirdi.
AYM, gazetecilere basın kartı verilmesi işleminin yönetmelikle düzenlendiğini ancak sosyal güvencenin kanun ile sınırlandırılabileceğini ifade ederek şartı bir hak ihlali olarak yorumlamıştı ve bu durum kararın Resmi Gazete’de yayımlanmasından itibaren 9 ay içinde yeni bir düzenlemeyi gerektiriyordu. Eğer 14 Kasım’a kadar konuyla ilgili bir düzenleme yapılmazsa o tarihten itibaren gazetecilerin artık bir yıpranma hakkı olamayacak.
Yıpranma hakkıyla ilgili yapılmak istenen düzenlemenin gazeteciler için ne ifade ettiğini DİSK Basın-İş Genel Başkanı Faruk Eren, CHP İzmir Milletvekili Atila Sertel ve Evrensel gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat’a sorduk. Eren, Sertel ve Polat; gazetecilerin kazanılmış haklarında geriye gidiş olduğunda ve konuyla ilgili basın kartı taşıma şartının kaldırılması gerektiğinde hemfikir.
“Keyfiyet, özlük hakları konusunda da geçerli olacak”
DİSK Basın-İş Genel Başkanı Faruk Eren, gazetecilerin yıpranma hakkı ile ilgili gaspın tüm çalışanların özellikle kıdem tazminatlarına dönük gaspla bağlantılı olduğunu vurguladı. Eren, keyfiyetin artık özlük hakları konusunda da geçerli olacağını söyleyerek şunları kaydetti:
“Özelde gazeteciler için yıpranma hakkının, sadece basın kartı sahipleri için geçerli olması büyük bir sorun. Birincisi basın kartı sahipleri artık çok büyük bir keyfiyetle belirleniyor. Biz eskiden de kartın verilme yöntemine karşı çıkıyorduk ancak hiç olmazsa onun bir kuralı vardı daha önce. Şu anda büyük bir keyfiyet söz konusu. İktidar istediğini gazeteci sayıyor, istemediğini saymıyor. Bu keyfiyet, özlük haklarında da geçerli olacak bundan sonra. Sadece iktidarın istediği isimler bu özlük haklarından yararlanacak. Bu kabul edilebilir bir durum değil.”
“Kapsam genişletilsin”
Düzenlemenin kapsamının genişletilmesi gerektiğini, mevcut haliyle mesleğin büyük bölümünün bu haktan yoksun kalacağını ifade eden Eren, kapsamın genişletilmesi gerektiğini söyledi:
“İkincisi ise şu anda haber sitelerinde habercilik yapan meslektaşlarımız zaten gazeteci sayılmıyor. Mesleğin ve gazetecilik yapan meslektaşlarımız büyük bölümü bu haktan faydalanamayacak. Bu düzenlemenin karşısındayız. Düzenlemenin genişletilmesini talep ediyoruz. İnternet sitelerinde çalışanlar, sektörün çeşitli alanlarında çalışıp gazeteci sayılmayanların, örneğin matbaa işçilerinin kapsama alınmasını istiyoruz.”
“14 Kasım’a kadar düzenleme yapılmazsa yıpranma hakları düşecek”
CHP’nin gazetecilikten gelen milletvekillerinden biri olan Atila Sertel, gazetemize, konuyla ilgili yaptığı açıklamada “Gazetecilerin kazanılmış hakları vardı. Yıpranma hakkı 5 yıldan 3 yıla indirildi. Geçmişteki 212 sayılı yasa değiştirilerek bu haktan sadece basın kartı sahibi olanların yararlanabilmesi şartı getirildi. AYM de bunu diğer basın çalışanlarıyla eşitlik ilkesine aykırı kabul ettiği için ‘Düzeltin’ diyerek Meclis’e geri yolladı. Meclis’in de bunu düzeltmesi ve AYM’nin talebi doğrultusunda basın kartı olsun, olmasın tüm basın çalışanları için gerekli yasal düzenlemeyi yapması gerekiyordu. Fakat bir türlü yapmadı. 14 Kasım’a kadar yapılması gerekiyor; eğer yapmazsa tüm gazeteciler yıpranma hakkını kaybedecek.” ifadelerini kullandı.
Sertel ayrıca, CHP’nin bu konuda iki yasa teklifi verdiğini ve bu tekliflerin ne komisyonda ne de Meclis’te görüşüldüğünü söyledi. “İki teklif de öylece bekliyor.” diyen Sertel, “Şu anda yapılması gereken, AYM’nin isteği doğrultusunda bu düzenlemenin yapılması.” ifadelerini kullandı ve bu konunun takipçisi olacaklarını söyledi.
“İşin doğası gereği teslim edilmiş bir haktır, ayrıcalık değildir”
Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat ise basın kartı taşıma şartı olmadan tüm gazetecilerin ve gazetecilik işkolundaki matbaa çalışanlarının yıpranma hakkından faydalanması gerektiğinin altını çizdi. Polat, düzenlemede yapılan değişikliklere dikkat çekerek şu açıklamalarda bulundu.
“Hatırlanacağı gibi, 43 yıl önce 1977 yılında; gazetecilerin çalışma koşullarının ağırlığı, yıpratıcılığı ve matbaa çalışanlarının kimyasallara maruz kalmaları nedeniyle, 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’na eklenen bir maddeyle gazetecilere ve matbaa çalışanlarına itibari hizmet hakkı (yıpranma hakkı) tanınmıştı. Her yıl için sigortalılık süresine 90 gün eklenmesiyle tanınan bu hak, gazetecilerin ve matbaa çalışanlarının erken emekli olabilmesine olanak sağladı. Ancak zaman içinde bu haktan geriye doğru gidildi. İtibari Hizmet Hakkı, bu konuda kampanya başlatan sendikamız TGS’nin de ifade ettiği gibi, gazetecilerin ve matbaa çalışanlarının, yaptıkları işin doğası gereği teslim edilmiş bir haktır, ayrıcalık değildir.”
Gazetecilerin ağır risk altındaki koşullarda mesleklerini yerine getirdiğini ifade eden Polat, “Gazeteciler savaşta, depremde, selde, pandemi koşullarında ağır risk altında halkın haber alma hakkı için görev yapıyorlar. Matbaa çalışanlarının da çeşitli kimyasallara maruz kalarak çalıştıkları biliniyor. Basın emekçilerin bu hakkı, partizan bir tercihle devletin kartı kendisine verilmeyen gazeteciler için bir hak olmaktan çıkarılamaz. Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi, basın meslek örgütleri basın kartını vermelidir ve 5953 sayılı yasaya tabi çalışan tüm basın emekçileri, yıpranma hakkında yararlanmalıdır.” ifadelerini kullandı.
Basın kartını Saray veriyor, kolayca iptal edebiliyor
Yıpranma hakkından faydalanmak için sunulan basın kartı taşıma şartı dahi bu hakkın kolayca gasp edilmesini beraberinde getiriyor. Çünkü basın kartlarının hangi kurum tarafından verildiği, hangi şartlarla verildiği ve kolayca iptal edilebiliyor olması da gazetecilik mesleğinin önemli sorunlarından biri olarak ortada duruyor.
Türkiye’de basın kartı dağıtan kurum, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü. 15 Temmuz başarısız askeri darbe girişiminden sonra yayımlanan bir KHK ile kurum Başbakanlık bünyesinden alınarak Cumhurbaşkanlığı İletişim Daire Başkanlığı’na bağlandı. Yani Türkiye’de kimin gazeteci olduğuna Cumhurbaşkanlığı Sarayı karar veriyor.
Bu kararın ardından Basın Kartı Yönetmeliği yönetmeliği değişti ve basın kartı iptalleri çok daha kolay hale getirildi. Yönetmeliğin basın kartı iptaline ilişkin kısmına 2018 yılında “Milli güvenlik ve kamu düzenine aykırı davranışlarda bulunması veya bu tür davranışları alışkanlık edinmesi” maddesi eklendi. Türkiye’de hangi fiillerin “milli güvenlik ve kamu düzenine aykırı” sayıldığı ise oldukça geniş bir yelpaze. Bir basın açıklaması da sosyal medya üzerinden yapılan bir fikir beyanı da bu nitelikte sayılabiliyor.
Tüm bu düzenlemeler birbiri ardında yapılırken 2020’nin Ocak ayında bir sabah çok sayıda gazetecinin sarı basın kartları iptal edildi. Cumhurbaşkanlığı İletişim Daire Başkanlığı’nın başında bulunan Fahrettin Koca iptallerle ilgili şöyle diyordu:
“Teknik kriterlerin yanı sıra başvuru sahibinin gerçekten mesleki faaliyet icra edip etmediği, herhangi bir terör örgütüyle bağlantılı olup olmadığı, mahkumiyet kararı ya da meslek onurunu zedeleyici tutumları gibi çeşitli kriterler göz önünde bulundurulmaktadır.”
Basın kartı iptalleri özellikle basın meslek örgütleri tarafından büyük bir tepkiyle karşılanmıştı. Tepkilerin ardından gazetecilerin bir kısmına kartları geri verilse de zaten şartları itibarıyla muhalif gazetecilerin almasının önünde ciddi engeller bulunan sarı basın kartlarının iptal edilebiliyor olma tehdidi gazetecilik mesleği açısından ciddi tehlikelere işaret ediyordu.