11 Kasım 2020, İstanbul – Gazeteci Canan Coşkun, Ali Açar ve Cansever Uğur’a yönelik “terörle mücadelede görev almış kişileri terör örgütlerine hedef göstermek” suçlamasıyla İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava, avukatların savunmalarını tamamlaması için 23 Şubat 2021 tarihine ertelendi.
16 Haziran 2013’te, Taksim Gezi Parkı eylemleri sırasında, polis tarafından atılan biber gazı kapsülünün başına isabet etmesi sonucu hayatını kaybeden Berkin Elvan’ın öldürülmesine ilişkin açılan soruşturmayla ilgili yaptıkları haberlerde gazeteci Canan Coşkun, Ali Açar ve Cansever Uğur, “soruşturmada adı geçen polislerden birinin yapılan haberlerde kimliğinin açıklanması ve ölümle tehdit eden sol örgütlere hedef gösterildiği” iddiasıyla bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanıyor.
11 Mart 2016’da Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan “Berkin Elvan’ı Vurduğu İddia Edilen Polis Görev Yerini Hatırlamadı” başlıklı haberiyle yargılanan Canan Coşkun, davanın ilk duruşmasında, yaptığı haber öncesinde Berkin Elvan’ı vuran polisin üç yıl boyunca belirlenemediğini söylemişti. Polisin kimliğini açıklamadığını vurgulayan Coşkun kendisine yönelik suçlamaları kabul etmemişti.
Dün görülen üçüncü duruşmada mahkeme heyeti, avukatların savunmalarını tamamlanması ve emniyetten talep edilen belgelerin bildirilmesi için ek süre verdi. Dava 23 Şubat 2021 tarihine ertelendi.
Bu dava Canan Coşkun’a açılmış ilk dava değil. Daha önce de gazeteci Erdem Gül ve Can Dündar hakkında verilen tutuklama kararına yönelik yazdığı “Erdoğan buyurdu, gazetecilik tutuklandı” başlıklı yazısı nedeniyle Cumhurbaşkanına hakaret ettiği gerekçe gösterilerek, hakkında dava açılmış, dava sonucunda Coşkun beraat etmişti.
Gazetecilerin yüzleştiği tehdit ve baskılara yönelik Gazetecilikte Kadın Koalisyonu’na konuşan Canan Coşkun şu ifadeleri kullandı:
“Ben yalnızca kadın gazetecilere yönelik bir baskı olduğunu düşünmüyorum. Topyekün gazeteciliğe ve ifade ve basın özgürlüğünü savunan herkese yönelik baskı var. Yeni başlamış bir baskı da değil bu. AKP’nin son dönemlerine özgü bir baskı da değil. Çünkü bu davalara baktığınız zaman, adliyede bu davalara tanıklık ettiğiniz zaman, bunu devletin bir uygulama pratiği haline getirdiğini görüyorsunuz. Gazeteciliği, hiçbir şekilde müsamaha gösterilmeyen uygulamalarla boğmaya çalışıyorlar.”