İşçi Gazetesi muhabiri dayanışma ziyaretindeki gözlemlerini yazdı…
“FLORMAR DEĞİL, DİRENİŞ GÜZELLEŞTİRİR”
Flormar, “dünya kadınlarının renkli güzellik markası” imiş… Şirketin tanıtım sayfasında iddia böyle. Şirketin adı değil marka ismi flormar.
İtalya’nın Milano kentinde kurulu Flormar’ı, 1970 yılında Şenbay Ailesi satın alarak Türkiye’de üretime başlıyor. Şirket sayfasında, yıllık 120 milyon adetlik üretim hacmi olduğu belirtiliyor.
Kosan Kozmetik Sanayi ve Ticaret A.Ş. unvanıyla Gebze’de faaliyetini sürdüren şirket, Türkiye’nin ilk 500 ihracatçısı arasında yer alıyor ve renkli kozmetik pazarının yüzde 21’ine sahip.
Şirketin tanıtım sayfasında verilen bilgilere göre 2008 yılından itibaren yurt dışı pazarlarına ağırlık veriliyor ve Flormar’ın dünyanın 93 ülkesinde 250 şehirde 650 mağazasıyla önemli bir pazar payına sahip hale geldiği belirtiliyor.
Flormar’ın yüzde 51’lik hissesi 2012 yılında bu alandaki tekellerden biri olan Fransız Groupe Rocher’a satılıyor. Her yıl ortalama yüzde 20’nin üzerinde büyüyen Flormar’ın yönetim kurulunda iki isim görünüyor: Bris Rocher ve Cem Şenbay…
RENKLİ GÜZELLİK MARKASININ KARA YÜZÜ
Bu satırların yazıldığı tarihte 124 işçi Flormar fabrikası girişinin önünde direnişlerini sürdürüyordu.
Flormar’ın her yıl yüzde 20’nin üzerinde büyümesini sağlayan işçiler, ‘biz de bu büyümeden azıcık pay alsak, daha insana yaraşır şartlarda, güvenceli çalışsak’ deyince patronun kasasına doğru akan ‘hortuma’ basmış oldular! Oldu mu şimdi? Hortuma basılınca nasıl yüzde 20 büyüyecek Flormar?
Anayasal hakları olan sendikalı olma hakkını kullanmaya karar verdikleri için 470 işçiden 124’ü hemen kapı önüne konuldu. Önce öncü işçiler, ardından selam veren, alkış çalan kim varsa dışarı…
‘Düzen bizim, devran bizim. Anayasal hak da neymiş’ diyor açıkça patron.
İş kanununun 25’e 2 maddesinden atmış işçileri. “Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri” başlıklı bu madde, patrona her türlü işçiyi suçlama olanağı sağlıyor. Bu madde ile işten atılan işçi, herhangi bir tazminata hak kazanamadığı gibi iş güvencesi hükümlerinden ve işsizlik ödeneğinden de yararlanamıyor. Yani hem işinden ekmeğinden ediliyor, üstüne cezalandırılıyor.
‘MÜFETTİŞLER GELDİ, KAPIDAN İÇERİ ALMADILAR!’
Fabrikadaki işçilerin çoğunluğu oldukça kısa bir sürede sendikaya üye olmuş ve ilgili bakanlık sendikanın yetki çoğunluğunu onaylayarak taraflara göndermiş.
Nasıl mümkün oluyor bir ayda sendikal çoğunluğu sağlamak? Bunun sırrı, sanırım en çok güzellik satan şirketin çirkinliğinde saklı! Ücretler düşük, sürekli daha fazla üretim baskısı var, işçiler nefes alamaz koşullarda insan yerine bile konulmadan çalıştırıldıklarını söylüyor.
Fabrikada örgütlenme oranı yüzde 60’a ulaşsa da, Flormar patronu hemen anayasal hakkını kullanmış ve yetkiye itiraz etmiş. Gözünü sevdiğimin yasası; çiğnerken de kullanırken de patronların her derdine deva!
İşçiler diyor ki, tespit için müfettişler geldi, kapıdan içeri almadılar!
Adam anayasayı takmamış, müfettiş kim!
BRANDA, TEL ÖRGÜ, OTOBÜS…
Flormar’ın kara yüzünü görmek için fabrikanın önüne gitmek gerekir. Bahçe giriş kapısı yüksekliği iki katına çıkarılmış. Boşluklar, bahçe boyu branda ile kapatılmış. Ola ki işçiler bahçe duvarını aşıp içeriyi ele geçirmesin(!) diye jilet gibi keskin tel örgüler çekilmiş. Yetmemiş, kapı önüne işçiler konumlanamasın diye 2 büyük servis otobüsü ile alan kapatılmış…
BU DİRENİŞ KAZANIR
Büyük çoğunluğu kadın işçilerden oluşan Flormar direnişçilerinin coşkulu sesi şu anda ülke sınırlarının ötesine doğru da taşmış durumda. Direniş ile dayanışma güçlü. Hem direniş alanı boş kalmıyor, hem de Flormar’ın AVM vb. kent merkezlerindeki mağazaları…
Çok sayıda emek örgütü, kadın örgütleri, mağazalara girip işçileri işten atan Flormar’ı teşhir ediyor ve alışveriş yapanları boykota davet ediyor.
İşçiler oldukça moralli. Kazanacakları konusunda tereddütleri yok. Sendikalarına güveniyorlar.
Kararlı net konuşuyorlar: ‘İşimize, aşımıza, onurumuza sahip çıkıyoruz. Biz haklıyız. Bu fabrikaya başımız dik geri döneceğiz; sendika bayrağını da tepelerine dikerek!’
İşçi Gazetesi / 20 Haziran 2018