Sokrates, ölüm cezasına çarptırılır ve ölüme gitmektedir. İdam, sıradan bir ceza değildir. Eşi bağırmaktadır: “Sokrat, seni suçsuz yere idam edecekler.” Sokrat yanıt verir, “İyi ya, suçlu olarak mı idam edilseydim?”
Gerçek böyledir.
İşçi ve emekçiler, halklar masumdur ve suçsuzdur.
İşçi ve emekçiler için savaşan onların devrimci öncüleri, sistem onlara hangi suçları yüklerse yüklesin, suçsuzdurlar. İşte bu nedenle idam edilirler. Amaç, sömürülenin ayaklanmasını önlemektir. Çoğunluk olan işçi sınıfını, bir avuç burjuvanın kontrol altında tutması için, hem zor (yani şiddet) hem de her türlü yolla akıllarını karıştırma (rıza üretme), her türlü önyargı ve inancı kullanma metotları devreye sokulur.
Devrimciler, en önde öldüklerinde, arkasındaki en yakınlarının ilk aklına gelen, “suçsuz yere öldürüldü” olur. Çünkü bu “yakınlar”, düzenin kurallarını, yasaları burjuvaları koruyan şeyler olarak değil de, başkaldırılmayacak kutsal şeyler olarak görürler. O nedenle, sistemin genel düşünüş tarzına uygun düşünürler ve devrimci yakınlarını tanıdıkları için, onların suçsuz olduklarına yemin etmek isterler.
Sorun yok.
Ama onlar, tarihin hiçbir döneminde, suçlu oldukları için öldürülmezler. Tersine, öldürülmeleri için, onlar, suçlu ilan edilirler. Ve egemenin yasalarını tanımadıkları için, asla kendilerini suçlu vb. hissetmezler. Hissetmezler, çünkü egemene isyan suç ise, bunu bilerek, bilinçle, gönüllüce yaparlar. Çünkü egemen, insanın insan tarafından sömürülmesi suçunu zaten işlemiştir ve onlar da buna karşı isyan etmektedirler.
Belki Filistin meselesi söz konusu olunca ya da daha yakınımızda Kürt meselesi söz konusu olunca, kimin suçlu olduğunu, bu çerçeveden görmek, anlamak mümkündür. Suçlu olan, insanın insan tarafından sömürülmesine dayalı sistemin egemenleridir. Suçlu olan emperyalist merkezlerdir. Suçlu olan hiçbir insanlık değerini tanımadığı hâlde, “insan hakları” nutukları atanlardır.
Filistin soykırımı, 7. ayını doldurdu. Tüm dünyanın gözü önünde, bir halka açık bir soykırım uygulanıyor. Kürt halkına karşı yöneltilen savaş, kirli bir savaş olarak, zaman zaman soykırım politikalarına varıyor. Ve yine, tüm dünyanın gözü önünde.
Hamas 6-7 Ekim’de İsrail’e karşı bir saldırı eylemi başlattığında, hemen liberallerimiz, “Hamas-İsrail savaşı” demeye başladılar. Hamas’ın sizin ile aynı ideolojide olmaması, Hamas’ın sağlam bir geçmişinin olmaması, aslında onun egemene, zalime karşı eylemini sıfırlamaz.
İşte o zaman biz, aslında İsrail’in soykırımı ve Filistin’deki direnişi, işçi sınıfı ve burjuvazi arasındaki sınıf savaşımının bir parçası, son tahlilde sınıf savaşımının bir biçimi olarak görmek gerektiğini söylemiştik. Ve bazı dostlarımız, bu vurguda biraz abartı bulmuşlardı.
Bugün, Mayıs 2024’te, dünyanın her yerinden Filistin direniş haberleri geliyor. ABD’de öğrenciler, direnişi destekleme eylemlerini ortaya koyarken, devlet saldırıları ile, bunun nasıl bir biçimde sınıf savaşımının bir parçası olduğunu ortaya koyuyor.
Ve bu daha başlangıçtır.
İsrail, ardında ABD, İngiltere, onların bir arka sırasında neredeyse tüm Avrupa ve yanlarında başta Türkiye, Ürdün, Katar, Suudi Arabistan ve diğerleri. Hepsi birlikte, Filistin halkına karşı açık bir soykırım savaşını yürütüyor.
Kürt halkına karşı savaşanlar da bunlardır.
Savaşı İsrail yürütüyor olabilir ama arkasındaki bu tekmili birden tüm NATO’yu, tüm Batı’yı görmeden, durumu anlamak mümkün değildir. Aynı biçimde, Kürt özgürlük hareketinin karşısında da tüm Batı ve tüm NATO mekanizması vardır.
Elbette, halklardan söz etmiyoruz Batı derken. Batı derken, egemenlerden, devletlerden, tekellerden, yağmacılardan, emperyalist efendilerden söz ediyoruz.
7 aydır, İsrail bir soykırım yürütmektedir.
7 aydır, TC devleti, İsrail ile ne ekonomik ne de askerî ilişkilerini kesmemiştir.
Ve utanmadan bugün, Saray Rejimi, aslında artık bir ticaret yapmıyoruz, durdurduk, diyorlar. Yalandır.
Birincisi, askerî ilişkiler sürmektedir. Kürecik kapatılmadıkça, TC devleti İsrail’e karşı tutum almış olmaz. Türkiye hava sahasını İsrail’e kapatmazsa, eğitimlerini burada yapmalarını sonlandırmazsa, İsrail’e karşı tutum almış olmaz.
İkincisi, ticari ilişkiler sürmektedir. Sadece rota değişmiştir. TC devleti, ticareti Azerbaycan üzerinden mi yapıyor? Saray Rejimi, ticareti Ürdün üzerinden mi yapıyor? Saray Rejimi, ticareti çok sevmiştir ve olduğu gibi sürdürmektedir. Her alanda oldukları gibi, bu alanda da kolpacıdırlar.
Tarzıdır Erdoğan’ın.
ABD’ye eleştiriler getirir. İyi ama ABD ne derse yapar.
İsrail’e terörist der ama kendisi İsrail’i desteklemek için, ticari, askerî her yolu dener, bulur ve çalıştırır.
Herhangi bir konuyu ele alın, inceleyin, Erdoğan’ın sadece sözlerine bakmayın (zaten sözlerine bakmak mümkün değildir. Hemen hemen her sözünün ama her sözünün tam tersi sözü de vardır. Dolayısıyla bunlara bakmak mümkün de değildir.) onun davranışlarına da bakın. Göreceksiniz ki, Erdoğan, NATO’ya bağlıdır İslam’dan çok daha fazla, dolara bağlıdır yaradandan daha fazla, ABD’ye bağlıdır ülkesinden çok daha fazla ve İsrail’e bağlıdır ailesinden de fazla. Sadece İsrail karşıtı eylemlere davranışlarına bakın, göreceksiniz.
Bugün, İsrail, TC devleti içinde, İsrail’de olduğundan daha da güçlüdür. İsrail’in kendi ülkesinde bu denli rahat olduğunu söylemek mümkün değildir.
Filistin halkına karşı soykırım, açık, gözler önünde bir prosedürdür. Toplama kampları, Nazi işkencehaneleri sadece farklı biçimde tezahür etmektedir. “Çocukları öldürün” diye bağırıyorlar İsrail’in egemenleri. Dinci ve faşist çeteleri ile, bir çocuğun yarın büyüyünce savaşçı olacağını ilan ediyorlar. Öte yandan, onların efendileri, ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, Kanada, İtalya, Japonya hiç utanmadan insan haklarından söz ediyorlar.
Ve Türkiye de içinde tüm Batı, İsrail’i protesto eden eylemlere vahşice saldırıyor, saldırmaya da devam edecek.
İsrail polisi, İsrail halkının direnişine, protestolarına, aynı vahşilikle saldırıyor. İsrail’de yüz binlerce insan, İsrail saldırılarını protesto ediyor. İsrail, soykırım ile suçladığı Nazi artıklarına benzemekte hiç tereddüt etmiyor.
Bu savaş, elbette İsrail’de de bir iç savaştır, öyle gelişecektir, öyle gelişmektedir, sadece bu daha uzun bir yol alacak gibidir.
Ve elbette, Filistin halkının direnişi, daha da gelişecek ve dinî örtüden kurtularak, siyasal bir yol olarak sosyalizm mücadelesine evrilecektir.
Ve elbette, bugün dahi, Filistin direnişi, tüm kapitalist-emperyalist dünyayı, metropolleri sarsmaktadır. Evet, bu çok şiddetli bir deprem sarsıntısı değildir. Ama tüm emperyalist efendilerin maskelerini düşürmeye yetecek kadar da etkilidir.
Tüm kapitalist dünyadaki Filistin yanlısı gösteriler, elbette o ülkelerde işçi ve emekçileri, öğrencileri ve kadınları daha da örgütlü bir mücadele için eğitecektir.
Filistin’de çocukları, kadınları, erkekleri, tüm halkı hedef alan bu saldırı, İsrail eli ile yürütülen, NATO ve Batı emperyalizminin ortak saldırısıdır. Ve bu savaş, onların içinde de iç savaş olarak ortaya çıkacaktır.
On binlerce insanı, binlerce kadını, binlerce çocuğu katleden İsrail, ABD ve İngiltere başta olmak üzere, tüm Batı’nın desteğine güvenerek hareket etmektedir. Ama İsrail’in savunulması artık daha da zor hâle gelecektir. Netanyahu rejimi, açık olarak İsrail halkından da korkmaktadır. Ve dünya gençliği, üniversiteleri, bu soykırıma karşı haykırışlarla doldurmaktadır. Onurlu insanların ne yapması gerektiğini, üniversite öğrencileri açık olarak göstermektedir. ABD’de başlayan öğrenci tutuklamaları, aslında bunu önlemek içindir.
Öğrencilere bakıp, “bunlar suçlu değil” demeye gerek yok. Zaten suçlu olamazlar. Suçlu, emperyalist efendilerdir. BM kararlarına rağmen, Filistin halkına karşı girişilen bu soykırımı destekleyenlerdir suçlular. Tek başına Netanyahu’nun yargılanması yeterli değildir, elbette ABD ve diğer Batılı ve NATO güçlerinin de yargılanması gereklidir.
Görüldüğü gibi, Filistin’e karşı soykırım ve buna direniş, iki sınıfın ve iki cephenin varlığını ortaya koymaktadır. Eğer denizi, sadece denizin üzerine bakarak anlamayı alışkanlık hâline getirmişseniz, derindeki yaşamı anlayamazsınız. Kuşkusuz bu bir soykırımdır. Kuşkusuz, savaşlar iki devlet arasında ortaya çıktıklarında, onların da savaşıdırlar. Ama derinde, sınıflar arasındaki savaşım vardır.
Filistin soykırımını seyreden, İsrail’i destekleyen güçler, sıra “insan hakları” konusunda ders vermeye gelince kimseye söz bırakmıyorlar. Sanki insan hakları denilen şey onların tekelinde gibidir. Ama biliyoruz ki, onların “insan hakları” dedikleri şey, elbette emperyalist egemenlikleri ve uluslararası tekellerin çıkarlarıdır.
Yeryüzünde hiçbir zaman emperyalist Batı, bir halka, bir insan topluluğuna yardım etmez. Ancak onu egemenliği altına almak için, müthiş yalanları ile maskesini takınır. Kürt halkına karşı bugüne kadar NATO mekanizması, her zaman devrede olmuştur. Bu sadece Saray Rejimi’nin savaşı değildir.
Her savaş, şu ya da bu düzeyde bir iç savaştır. Ve her iç savaşta, sonuçta sınıflar arası savaşımın izlerini, ister açıkta, ister derinde bulmak mümkündür.
Bu nedenle, tüm yeryüzünde, emperyalist egemenliğe, kapitalist sisteme, sömürüye karşı ortak bir savaş, enternasyonalist bir savaş yürütmek gerekir. Bu bir zorunluluktur.