Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin Lübnan yetkilisi Marwan Abdel Al, Hasan Sivri ile Filistin’deki son duruma dair kısa bir röportaj gerçekleştirdi
Filistin’de bugün, İsrail hiç beklemediği bir sonuç ile karşı karşıya. Kudüs’te Şeyh Jarrah bölgesinde başlayan ve bugün Gazze’de ve iç kentlerde, 48 bölgelerinde devam eden direnişi nasıl okuyorsunuz?
Burada Filistin halkı, tüm tarafları ve tüm çevreleri ile, Filistinlinin bulunduğu tüm bölgelerde, işgal altında bulunan Filistinliler dahil, birlik içinde bir duruşa sahip. Şüphesiz, herkes bu işgalin bedelini ödüyor. Filistinlileri bir araya getiren de bu işgal ve işgalin getirdiği zulümdür. Filistinliler, farklı bölgelerde farklı çeşitleri ile bu işgalin getirdiği zulmü yaşadı. Burada zulüm var, işgal var, kahır var. Sonuç olarak mesele bu boyutuyla çok önemli. Bugün Filistin halkının, bulunduğu tüm bölgelerde bu işgalden kurtulmak istediğini ve bu iradeyi gösterdiğini görüyoruz.
İşgali süresince, işgalcinin büyük bir aldatmaca pratiği söz konusu. Filistin davasını parçalara ayırdı ve bu parçalar için geçici çözümler sunarak, Filistin davasının özüne ve sorunun özüne dokunmadan, çözüme yönelik çalıştığını iddia ederek dünyayı aldattı. İşgalciler, kartlarını bir yere oynayarak şöyle düşündü: ‘Uzlaşı şartları’ altında işgalciyle birlikte yaşayan yeni Filistinli nesillere özel bir çevre yaratarak onları ‘ulusal eylemlilikten’ ayırdığını düşündü. Bir anda, bugün yaşandığı gibi, çatışmanın başlarına döneceğini düşünmüyordu. Bugün Filistin kentleri, 1948’de savaşıyormuş gibi bir hale sahip. 1948’deki Nakba (Felaket, İsrail’in kuruluş ilanı) dönemine dönmüş gibiyiz. Bu durumu yaratan da Filistinliyi vatanından ve toprağından ayırmaya çalışan, devletin Yahudileştirilmesi ismini verdiği ırkçı, ayrımcı yasayı çıkaran İsrail’dir. 1948’de olduğu gibi, bu yeni nesillere de bu devlet sizin değil dedi ve apartheid rejimi uyguladı. Sonuç olarak da bu volkan patlamış oldu.
İşgalci ayrıca Oslo’ya ve Batı Şeria’nın artık sınırlı bir hareket alanı ile kendi kontrolü altında olmasına güvendi. Bu sırada açlığa mahkum etme politikasını da sürdürdü. Gazze’yi kuşatarak açlığa mahkum etmek istedi. Gazze’nin nasıl boğulması gerektiğine dair baskı rejimleriyle, emperyalizm ile ve batılı devletlerle işbirliği yaptı. Fakat Gazze sadece yemeyi ve yaşamayı istiyor değil Gazze halkı aynı zamanda özgürlük için mücadeleyi sürdürme iradesine sahip.
İşgalciler Gazze ile Kudüs’ü birbirinden ayırdığını ve parçaladığını düşündü. Filistin hakikatını yok ettiğini düşündü. Burada sadece Filistinliler için değil Araplar için de tarihsel, sembolik, kültürel ve manevi değerleri temsil eden Kudüs mevzusu var. Buraya da el uzatılınca, işgalcinin bastırmış olduğunu düşündüğü bu güç ortaya çıktı ve insanlar her yerde sahip oldukları her araç ile kendilerini ifade etmeye başladı.
Gazze’deki askeri fraksiyonların nasıl hareket ettiği ile ilgili soru işaretleri var. Kararları kim veriyor? FHKC’nin silahlı kanadının da sahada rolünü aldığını görüyoruz. Gazze’nin direnişini, Hamas ve Hamas’ın İslamcılığı üzerinden şeytanlaştırmak isteyen taraflar var.
Öncelikle burada İsrail’in çıkarı olduğunu söylemek lazım. Her zaman, savaş Filistin halkı ile değilmiş gibi göstermeye çalıştı. Oysa verdiği savaş Filistin halkı ile, hakikat budur. Öte yandan sadece Filistinliler ile çatıştığını öne sürerek Filistnlileri Arap milletinden de ayırmaya çalıştı fakat bu konuda başarısız oldu.
Hamas konusunda ise Hamas -tek başına olsaydı bile- bugün sadece kendine has bir program için değil, bir parti veya bir taraf için değil, Filistin halkını savunmak için savaşıyor. Filistinli tüm tarafların karşısında yer alan, tarihsel ve toplumsal düşman ile çatışıyor.
İsrail her zaman direnişi şeytanlaştırmak istedi. Dünyadaki herhangi bir sömürgecinin yapacağı şeydir direnen tarafı tahkir etmek veya şeytanlaştırmak. Direnen taraf, ister solcu ister dini bir yapı olsun veya hangi ideolojiyi taşıyor olursa olsun, bu taraf direndiği için kınanacak. Sonuç olarak biz bir ulusal kurtuluş aşamasındayız ve bu da ulusal tek bir cephe içinde herkesin birliğini gerektiriyor. Talep ettiğimiz de budur. Filistinli taraflar arasında uzlaşı ve bölünmeleri bitirmek adına geçmişte konuşulanlar, toplantılar, geniş bir cephenin kurulması ve FKÖ ile ilgili tartışmalar neden yapıldı? Çünkü işgal altındayız ve birliğe ihtiyacımız var. Bu konuda ihtilaf yok.
Dolayısıyla birlik unsuru, işgalcinin ulaşmamızı istemediği bir çeşit güçtür. Bölünme projesinin de, Filistin’in güç unsurlarını parçalama hedefli İsrail projesi olduğunu biz de biliyoruz işgalci de biliyor.
Biz Filistin Halk Kurtuluş Cephesi – Şehit Abu Ali Mustafa Birlikleri olarak ortak operasyon odası altında savaşıyoruz. Ortak operasyon odası yeni kurulmuş bir oda değildir. Önceki savaşlarda kuruldu ve tecrübe, planlama ve uzmanlık biriktirdi. Bu oda, yardım ve destek de alıyor dolayısıyla kendini yetim de hissetmiyor. Öncelikle askeri eylemlilikte birlik kurulmuş durumda ve ortak operasyon odası ilk defa kendine güveniyor. Düşmanda şahit olduğumuz gerilemeye neden olan da direnişin bu özgüven unsurudur. Buna ek olarak halkın sahiplendiği bu direniş, bölgede başta emperyalizm ve siyonizm ile olmak üzere bölgedeki ‘normalleşen Araplar’ ile kapsamlı bir mücadele halinde olduğunun farkında. Kimin düşman kimin dost olduğunu gayet iyi biliyor.
Ne bekleniyor? Ateşkes adına bazı girişimlerin ve Mısırlıların rolü olduğuna dair haberler var.
Biz bu girişimleri biliyoruz. Bu girişimler, genelde İsrail’in çığlıklarından sonra başlıyor. Bu bizim açımızdan net. İnsanlar Şeyh Jarrah’dan tehcir ettirilirken ve Aksa’da ihlaller varken bütün bu devletler ve bugün bir araya gelip sorunu bile tartışmayan Arap Birliği devletleri neredeydi? Filistinli çocuklar soğukkanlı bir şekilde öldürülürken neredeydi bu devletler?
Bana sorarsanız, girişimleri veya müdahale çabalarını biz de isteriz ama İsrail’i ayağa kaldırmak için değil, Filistinlilerin haklarının verilmesi için. Bizim istediğimiz ve mücadelesini verdiğimiz budur.
Vaktiniz olmadığını biliyorum ama son olarak Gazze’deki askeri fraksiyonların askeri desteği nereden aldığı sorusu çokça dillendiriliyor.
Gazze’deki direniş yeni değil. Öncelikle bir birikim var. 50’li yıllarda 60’lı yıllarda savaşlar veren bir direniş var. Filistinli nesiller mücadele etti ve bayrağı yeni nesillere teslim etti. Aynı zamanda, İran başta olmak üzere ‘Direniş Ekseni’ ülkeleri çok ciddi askeri destek veriyor. Bu inkar edilemez. Biz, Filistin halkının verdiği savaşın her taraftan destek bulmasını isteriz. Kim bu desteği vermiyorsa kınanır. Bütün bu bölgeye tehlike teşkil eden bir siyonist işgalci, kenardan izlenmemeli, aksine direniş desteklenmeli. İran’ın Filistin davasına verdiği destekte olduğu gibi ciddi, sorumlu ve güvenilir olması şartıyla biz bu işgalciye karşı herkesten destek istiyoruz.