İbrahim Halil ELMAS
İstanbul
İstanbul Tuzla’da bulunan ETF Tekstil’de çalışan işçiler, tazminatlarını, ikramiyelerini ve son maaşlarını alamadıkları için 35 gündür fabrika önünde gece gündüz direnişe devam ediyor.
İşçilerin fabrika önündeki direniş ile birlikte, ETF Tekstil’in üretimlerini yaptığı Mavi, Fenerium, Columbia, Puma gibi markaların önünde “ETF işçisi tişörtlerinizi bastı parasını alamadı” diyerek haklarını istiyor.
ETF işçilerinin direnişlerinin 35. gününde patron Sanem Dikmen’in isteğiyle sabahın erken saatlerinde polis ve bekçilerin eşliğinde fabrikada kalan malları çıkarmak için tırlarla fabrikaya gelindi. İkinci kez fabrikadan mal çıkartılmasına engel olmak isteyen işçileri polis ve bekçiler darp ederek, sürükleyerek alandan uzaklaştırmaya çalıştı. DERİTEKS üyesi ETF Tekstil işçilerinin başlattığı direniş tüm saldırılara rağmen devam ediyor.
Geçen hafta Direnişteyiz mikrofonuna konuşan Müzeyyen Tombul: “Sermayenin artık işçiyi ezmemesi gerekir Ben bunun farkına vardım buradaki işçiler de farkına vardı. İşçilerin hiçbir şeyden korkmaması gerekiyor. Biz sırt sırta verdiğimizde kazanamayacağımız hiçbir şey yok. Biz varsak Türkiye var. Biz kazanacağız.” dedi. ETF işçilerinin geçen haftaki konuşmasında ki kararlılık ve kazanma umudu bugün saldırılara rağmen devam ediyor.
“O günden beri direnişteyiz”
6 buçuk senedir ETF’de çalışan Ayşe Uyan direnişe başlama sürecini kısaca şöyle anlattı: “Patron hepimizi toplayıp fabrikayı kapatacağını söyledi. Ve bütün haklarımızın verileceğini söyledi. Biz oturup ağladık. Onun için de ağladık. Sonuçta buraya emek verdik. O gün 30 arkadaşımızı işten çıkardı. Ertesi gün arkadaşlarımız arabulucuya gittiğinde öğrendik haklarımızın verilmeyeceğini. Sonra ikramiyemizin de verilmeyeceğini öğrendiğimizde işi bıraktık. O günden beri direnişteyiz.”
“Biz kazanırsak birçok işçi kazanacak”
Bircan Yıldız ise 5 buçuk senedir ETF’de çalışıyor. Yıldız, direnişten birlik olmanın ne kadar önemli olduğunu öğrendiğini söyleyerek başlıyor konuşmaya: “Birlik ve beraberliğin ne kadar önemli olduğunu öğrendik. Biz çalışırken iş çoktu. Biz harıl harıl çalışırken fabrikanın kapanacağına çok şaşırdık. Burada çalışanların çoğu ev geçindiriyor. Başka işe gitmek zorunda kalıyorlar. Bu zor koşularda onlara bir şey diyemiyoruz. Ama burası bant sistemi gibi biri gelmediğinde eksik kalıyor. Tıpkı bant sistemindeki gibi. Biz kazanırsak birçok işçi kazanacak.
“Sürekli bizi birbirimizle kıyaslayarak mobbing uyguluyorlardı”
4 buçuk yıldır ETF’de çalışan Gülşen Balta işe başlama sürecini şöyle anlatıyor: “Aslında şöyle söyleyeyim 16 yıl önce tekstilde çalışıyordum. 3.5 yıl çalışmıştım, 3.5 yıl sonra tekstilden çıktım, bir daha tekstile girmeyeceğim demiştim. 16 yıl sonra bir daha tekstile geldim. Gelmemin sebebi de sendikalı olmasından dolayı idi. Geldiğimde tekstilde çok değişen bir şey olmadığını gördüm. Sistem aynı sistem, davranış, uygulamalar aynı uygulamalar ama sadece sendika olduğu için daha farklılaşıyor. Çalışma sistemi dediğimde bant sistemi yapmışlardı. Eskiden tekstil atölyelerinde tek bantlı, kontrolcü, sevkiyat bölümü, ütüler ayrı oluyordu. Burada sadece farklı olan bant sistemi idi.
Balta, bant sistemimin işçiler üzerindeki baskısına vurgu yaparak şöyle anlatıyor: “Toplamda 12-13 kişi çalışıyor bant sisteminde. Bant sisteminde aslında görünürde baktığında sanki daha kolaymış da iş oradan az çıkıyormuş, ezilme ya da yıpranma olmuyormuş görüntüsü veriliyor. Böyle bir sistemde mesela ilk şeyi fark etmiştim, ikinci üçüncü gününde bizim diğer önceki atölye sistemi çalışmamızda aslında değişen bir şey olmadığını, daha bastırıcı bant sistemi arkadaşlar arasında yarıştırılan bir sistemdir. Bant sisteminde çok samimi arkadaşlar bile birbiriyle ters düşüyor. Çünkü çalışırken bir usta başının bir patronun gözüne girmek için. Bant sisteminde 1000- 1200 günlük kotayı doldurmak gerekiyor. Destek istediğinde yardım istediğinde sorun oluyordu. Örneğin tuvalete gittiğinde, işler birikiyor yetiştiremediğine yardım istediğinde usta başları tarafından baskı görüyorduk. Ama başka zamanlarda da yardımlaşın diyorlardı. Sürekli bizi birbirimize kıyaslayarak mobbing uyguluyorlardı.
Balta, mobbing’in gerçekte anlatılandan daha kapsamlı olduğunun altını çizerek anlatmaya devam ediyor: “Buna karşı çıktığımızda da sürekli bak Ayşe çalışıyor Fatma çalışıyor sen niye mızmızlık yapıyorsun. Senin yüzünden oluyor diye söylemler oluyordu. İşçi sınıfına sürekli mobbing’i, işte kolundan tuttuğunda, hakaret ettiğinde, oluyormuş gibi Ama aslında bunlarda üstü kapalı mobbing’tir.
“Bugün düşününce aslında çok şey varmış”
Çalışma yoğunluğundan kaynaklı fark edemedikleri birçok taciz olayının olduğunu anlatan Balta durumu şöyle açıklıyor: “Bana sürekli soruyorlardı; “Çoğunluğu kadın, orada taciz olmuyor mu?” diye Ben de yok ya olmuyor diyordum, ama ben düz bakmıyordum. Sonra fark ettim ki aslında bir çok taciz oluyordu. Hatta bir müdür tarafından tacize uğrayan arkadaşımızın durumunu öğrendik. Ama kadın arkadaşımız suçlandı. Diğer müdürlere söyledik, sürekli suçlu kadın bulundu. Bunlar hep kapalı olan şeylerdi. Aslında çok şey vardı. Ama kafamızı paketlerden kaldırıp izleyemiyorduk. Bugün düşününce aslında çok şey varmış.”
“Biz direniş sayesinde birbirimizi tanıdık”
Balta konuşmasını direnişten öğrendikleriyle bitirirken şunları söyledi: “Direnişe başladıktan sonra arkadaşım; “Biz burada tanımaya başladık birbirimizi. Biz aşağıda birbirimizi tanımıyorduk. Zan etmişiz. Haksızlığı biz yapmadık. Biz olabildiği kadarıyla çalışmışız, fırçaya göz yummuşuz, fabrikayı biz batırmadık. Ama direnişle haksızlıkları gördük. Çalışırken fark etmiyorduk. Maaşlar yatmamaya başlayınca, haksızlıklar ortaya çıkınca protesto ediyorduk. Hiç beklemediğimiz arkadaşlar başlıyordu. Benim maaşım neden yatmıyor. Ben emeğimi, alın terimi veriyorum benim hakkım neden verilmiyor, sözleşmemde neden bu madde yok gibi Bunlar direnişle ortaya çıkıp anlaşılıyordu. Sonra fark ettik ki biz ciddi anlamda sömürülmüşüz, haklarımız alınmış. Biz geçinebilecek kadar olan ekmek parasını kaybetmemek için, en iyi fabrika bizim fabrika ya da en iyi şartlar bizi şarllar diye üstünü kapatıp sessiz kalmışız. Ta ki direnişler başlayıncaya kadar.
Direniş bize çok şey kazandırdı. Bir sonra gideceğimiz A fabrikasında arkadaşımdan 1200 tane iş istediğinde, durun burada bir şey var deme avantajımız var. En azından kafasında bir soru işareti olacak. Haksızlık kapıya geldiğinde, genel bir analiz yapacak. İşçi sınıfının birlikte mücadele etmesi, greve çıkması eylem yapması, birbirinin hakkını savunması örgütlenmesi sokağa çıkması gece sokağa çıkması. Buradaki arkadaşların çoğu ilk defa direnişe çıktı. Diyorlar ki önceden bana direniş var denseydi bana ne diyerek işime bakardım. Ama şimdi işimi bırakıp koşa koşa giderim.”
“Burada kadınların bir arada neler başarabileceğini gördük”
Mikrofonu Gülşen Balta’dan devralan kadın işçi direnişten öğrendiklerini şöyle anlattı: “Direnişle birbirimize olan güvenimizi, kendimizde olan gücü fark ettik. Kadınların bir arada neler başarabileceğini gördük. Biz sırt sırta verdiğimizde bir erkeğe ihtiyacımız yok. Bizim direnişimizde, gece burada nöbette kalanların çoğunluğu kadın.”
“Sonuna kadar buradayız. Biz kazanacağız”
Kazanacaklarına emin olduğunu söyleyen kadın işçi, patron Samen Dikmen ile aralarında geçen diyaloğu aktardı: “Bir arkadaşımız çatıya çıktı ve 6 saat güneş altında bekledi. Kendisi 3 çocuk annesi ve tansiyon hastası. Ama Sanem Dikmen utanmadan çıkıp bize 3 kuruş için mi bunu yapıyorsunuz dedi. Evet 3 kuruş için bunu yapıyoruz, biz o 3 kuruşla geçiniyoruz, o 3 kuruş için alın teri döküyoruz. Ve o 3 kuruşu alamadığımızda hayatın zorlukları bizi bekliyor. Biz hakkımızı helal etmiyoruz ama ona da bırakmayı düşünmüyoruz. Sonuna kadar buradayız. Kazanan biz olacağız ben buna inanıyorum.” dedi.
ETF Tekstil işçileri, dayanışma ile ördükleri direnişlerinden öğrendiklerini Direnişteyiz mikrofonuna aktarırken, mücadele mesajları ve azimleri tüm direnen işçiler için umut verici mesajlar taşıdı.
ETF Tekstil işçileri 35. günü tamamlanan, patron Samen Dikmen’in manipülasyonlarına karşı bir arada, dayanışma ile sürdürdükleri direnişlerini, haklarını almadan sonlandırmamakta kararlı.