2025 yılı asgari ücretinin nasıl saptanması gerektiği üzerine tartışmalar yoğunlaşıyor. Hükümet, Merkez Bankası, işveren örgütleri ve uluslararası sermaye çevreleri asgari ücretin dezenflasyon hedefiyle uyumlu olarak ileriye doğru endekslenmesini savunuyor. Bir diğer ifadeyle asgari ücret artışının hedef enflasyon ile uyumlu olması gerektiğini savunuyorlar. Asgari ücret için yüzde 25-30 civarında bir artıştan söz ediliyor.
2024 yıl sonu enflasyon hedefi yüzde 44 olarak hedeflenmişken (üstelik bu oranın dahi tutmayacağı ortadayken) ve 2025 yılı için uygulanacak yeniden değerleme oranı yüzde 44 iken asgari, ücret artışında yüzde 25-30’ları telaffuz etmek abesle iştigaldir. Bunun anlamı asgari ücretin alım gücünün düşmesi enflasyonun faturasının işçiye kesilmesidir. Bu oranlar teklif dahi edilemez.
Asgari ücret tartışmasını yaparken iki hususu akıldan çıkarmamak lazım. Birincisi Türkiye’de asgari ücret ortalama ücrete yaklaşmıştır ve asgari ücretle çalışanların kapsamı ücretle çalışanların yarısına yakındır. İkincisi enflasyon oranları tartışmalıdır. Hem ölçülen enflasyon tartışmalıdır hem de hedef enflasyon tartışmalıdır. Nitekim son 14 ayda enflasyon hedefi 5 kez değiştirilerek yüzde 33’ten yüzde 44’e çıkarılmıştır. Öte yandan TÜİK enflasyon verileri şaibelidir. Bu nedenle enflasyon etrafında sürdürülecek asgari ücret tartışması asgari ücretin kapana kısılması anlamına gelecektir. Asgari ücreti enflasyon kapanından kurtarmak lazım.
Nasıl saptanmalı
AKP Hükümeti enflasyonla mücadele adı altında asgari ücret artışını düşük tutmak istiyor. Diğer bir ifadeyle enflasyonun faturasını işçiye ödetmek istiyor. Buna karşı asgari ücretin en az gerçekleşen yıllık asgari ücret kadar olması gerektiği vurgulanıyor. Ben de bu görüşe katılıyorum. Yaşanan enflasyondan aşağısı müzakere bile edilemez.
Yaşanan enflasyondan düşük asgari ücret zammı asgari ücretin alım gücünün mutlak olarak düşmesi demektir. Mutlak yoksullaşma demektir. Ancak sadece enflasyon oranları etrafından bir asgari ücret artışı adil olmaz, dahası var olan gelir bölüşümünü bile korumaz. Resmi enflasyon verileri oldukça tartışmalı iken asgari ücret sadece enflasyon verilerine hapsedilemez.
Asgari ücret gelir bölüşümünün en önemli aracıdır. Türkiye’de asgari ücretin yaygın olması nedeniyle asgari ücret artışı doğrudan gelir bölüşümü etkilemektedir. Bu nedenle asgari ücret tartışmasını enflasyon kapanından kurtarmak ve gelir bölüşümü içinde ele almak lazım.
Asgari ücretin saptanmasından iki ölçütten hareket edilebilir: Geçim şartları, geçim maliyeti ve kişi başına gayri safi yurtiçi hasılaya orantılı bir asgari ücret artışı.
Asgari ücret bölüşüm meselesidir
Ancak geçim şartları açısından üzerinde mutabık kalınan bir veri yok. Türk-İş ve DİSK açlık ve yoksulluk sınırlarını hesaplıyor. İPA İstanbul için yaşam maliyetini hesaplıyor. Bu veriler kamuoyunda büyük kabul görüyor ancak hükümet ve işveren çevreleri bu verilere itiraz ediyor. O halde pek itiraz edilmeyecek bir başka resmi veriye göre asgari ücreti saptamak mümkün mü?
Bence mümkün. Bu veri Kişi Başına Gayri Safi Yurtiçi Hasıladır (KB GSYH). KB GSYH hasıla bir ortalamadır. Ülkenin yıllık gayri safı yurt içi hasılasının (genel olarak milli gelirin) yıl ortası nüfusu bölünmesiyle elde edilen bir veridir. Elimizde 2023 yılına kadar gerçekleşen KB GSYH verileri var. 2024 gerçekleşme tahmini ve 2025 hedefi var. Dolayısıyla yıllık ve aylık ortalama BB GSYH verilerini biliyoruz. Bu veri ülkedeki ortalama kişi başına büyümeyi ortaya koyuyor. Kuşkusuzu fiili dağılım bundan oldukça farklı gelir eşitsizliğine bağlı olarak GSYH’den gelir dilimleri oldukça farklı paylar alıyor.
Gerek GSYH ve gerekse KB GSYH verileri enflasyon verilerine göre çok daha az tartışmalı veriler. Bilindiği gibi hükümetler enflasyon verilerinin düşük olmasını isterken Gayri Safi Yurt İçi Hasıla artışı verilerinin yüksek olmasını ister. Dolayısıyla büyüme verileri enflasyon verilerine göre daha gerçekçi veriler olarak kabul edilebilir.
Asgari ücret artışını enflasyona göre değil de KB GSYH artışına göre tartışmak için daha fazla neden var. KB GSYH artışı ülkenin büyümesini ortaya koyduğu için işçilerin de belirleyici paya sahip oldukları GSYH artışı oranından az olmamak üzere ücret artışı alması son derece doğaldır.
Kısaca asgari ücretin kişi başına gayri safi hasılanın belli bir oranında saptanması ve onun altına düşürülmemesi mümkün. Böylece asgari ücret hem enflasyona göre korunmuş hem de büyümeden pay alabilir. Bu yöntemin enflasyon endekslemesine göre çok daha adil olduğu tartışma götürmez.
Asgari ücrette ciddi gerileme
Elimizde asgari ücretin ulusal düzeyde saptanmaya başladığı 1974 yılında bu yana brüt ve net asgari ücretin kişi başına gayri safı yurt içi hasılaya göre yıllık oranları var. Bu veriler asgari ücret artışı ve milli gelir artışına göre farklılık gösteriyor. Peki hangi yılı baz alacağız? 1974 yılında brüt asgari ücret dönemin Kişi Başına GSYH’nin yüzde 81’i düzeyinde imiş. Bu oran son 50 yılın en yüksek oranıdır. Bu konuda ayrıntı veriler ve hesaplamalar için DİSK-AR asgari ücret raporlarına bakılabilir: https://arastirma.disk.org.tr/?page_id=2016
Bu kadar geriye gitmeye itiraz gelebilir. O halde AKP döneminde asgari ücretin KB GSYH’ye oranının en yüksek olduğu yıla bakalım. Bu yıl 2016’dır. 10 yıl önce 2016 yılında brüt asgari ücretin Kişi Başına GSYH’ye oranı yüzde 60 imiş! AKP dönemindeki bir oran olduğu için bu yılın baz alınmasına AKP hükümeti de itiraz edemez.
2016 yılında AKP döneminde ülkenin makro ekonomik dengeleri ve ülke ekonomisi KB GSYH’nin yüzde 60’ı oranında bir brüt asgari ücret düzeyini mümkün kılmış. 2016 yılında brüt asgari ücret yüzde 33 oranında artmış. Üstelik bu artış enflasyonda da bir artışa sebep olmamış. 2025 yılında yüzde 8,8 olan yıl sonu enflasyonu 2016 yılında yüzde 8,5’e gerilemiş. Bir diğer ifadeyle yıllık enflasyonun yüzde 8-9 bandında olduğu bir dönemde asgari ücret artışı yaklaşık yüzde 33 olmuş. Ve böylece asgari ücrette önemli bir reel artış gerçeklemiş. Bunun sonunda da 2015 yılında KB GSYH’nin yüzde 49’una karşılık gelen brüt asgari ücret 2016 yılın yüzde 60’ına yükselmiş. Bu durum gelir bölüşümünde olumlu bir gelişmeye yol açmış ve işgücü ödemelerinin Gayri safi katma değer içindeki payı yüzde 36,3 civarına yükselmiştir. Ancak sonraki yıllarda asgari ücretin KB GSYH’ye oranı giderek düştüğü için emeğin payı da yüzde 26’lara kadar düşmüştür.
2016 yılını 100 kabul edersek asgari ücretin KB GSYH’ye oranı 2024 yılında 77’ye düşmüş durumda. Diğer bir ifadeyle asgari ücret artışları ciddi biçimde KB GSYH artışının, verimlilik artışının altında kalmış. Ülke büyümüş ama asgari ücretin payı küçülmüş. Böylece 2024 yılında 26 bin TL’ye yakın olması gereken brüt asgari ücret 20 bin liraya düşmüş. 2016’dan bu yana geçen 10 yıl boyunca asgari ücret KB GSYH’ye göre olması gereken düzeyin hep altında kalmış. En ciddi düşüşler 2022, 2023 ve 2024 yıllarında yaşanmış (Tablo).
Hodri meydan
Bugün tartışmamız gereken enflasyona endeksleme değil büyümeye endekslemedir. Asgari ücret 10 yıldır büyümeden pay almak bir yana büyümedeki payı düşüyor. Dün olan bugün neden mümkün olmasın? Çok uzağa gitmeye gerek yok. 2016 yılının bölüşüm ilişkilerini esas alarak o günkü asgari ücret milli gelir oranını koruyacak bir asgari ücret zammını konuşabiliriz. 2016’daki düzey olması gerek düzey olmayabilir ancak AKP dönemindeki en yüksek düzey 2016 yılında gerçekleşti. 2025 yılının asgari ücreti neden 2016 yılının asgari ücret düzeyinin altında olsun! O halde 10 yıl önce saptanan asgari ücret düzeyinde anlaşmak mümkün. Bunun anlamı brüt 20 bin TL olan brüt asgari ücretin yaklaşık yüzde 75-80 oranında artmasıdır. Bu artış asgari ücretin 2016 seviyesine gelmesi ve bölüşüm oranlarının da aynı kalması demek.
2025 yılının GSYH hedefi belli, yıl ortası nüfus belli. 2025 yılında 61,5 Trilyon GSYH bekleniyor. Kişi başına GSYH ise 715 bin civarında olacak. Aylık Kişi Başına GSYH ise 60 bin TL civarında olacak. 60 bin TL’nin yüzde 60’ı 35-36 bin TL brüt asgari ücrete karşılık geliyor. Bu bir lütuf değil. Asgari ücretin 10 yıl önceki düzeyinde olması demek.
Ölçütümüz basit KB GSYH’nin yüzde 60’ı. Bunu 2016 yılından hareket ederek buluyoruz. Mevcut iktisadi çerçeve içinde kalarak. Mevcut makro ekonomik verileri ve büyüklükleri kullanarak asgari ücreti saptamak mümkün.
“Kaynak yok”, “Para nereden bulunacak” ve “ekonomi bunu kaldırmaz” diyenlere yanıtım basit: 10 yıl önce yapılan bugün neden yapılamıyor? Kişi Başına GSYH düzeyi belli. Bölüşümü biraz daha düzeltirseniz bu pekala mümkün. Şirketler pamuk elleri cebe atacaklar. 10 yıl boyunca emekten aldıklarının bir kısmını geri verecekler. Yok öyle yağma! Asgari ücret bir bölüşüm meselesidir.
Eğer asgari ücreti Kişi Başına GSYH’ye oranlamazsanız ve belli bir oranın altına inmesini önlemezseniz gelir bölüşümü daha da adaletsiz hale gelir. Nitekim son 10 yılda böyle oldu. Çok eskiye gitmiyorum 1970 yıllara değil sadece 10 yıl öncesine gidiyorum. Bana kalsa ben 1974’teki oran olsun derim ama 10 yıl öncesinde de anlaşmak mümkün!
Hodri meydan! 2016 düzeyindeki bir asgari ücreti konuşalım. Afaki değil gerçekçi, sloganla değil kaynakla, tartışmalı değil resmi verilerle! Tartışmalı enflasyon endekslemesini bir kenara bırakın, asgari ücreti büyümeye endeksleyelim!