Gezi Direnişi’nin 9. yılında gözaltına alınan Berkay Ustabaş, Vatan Emniyet Müdürlüğü’nde gördüğü işkencenin polisler tarafından tutulan ve kendisine suç uydurulan sahte bir tutanakla örtbas edildiğine dikkat çekti.
“İşkence koridoru oluşturarak hepimizi sıra dayağından geçirdiler”
Gezi Direnişi’nin 9. yıl dönümü dolayısıyla Taksim Dayanışması’nın çağrısıyla yapılan anmaya gittiğini hatırlatan Ustabaş, TMMOB önünden yapmak istedikleri yürüyüşün engellendiğini ve açıklamanın ardından polis saldırısına uğradıklarını anlattı.
TMMOB’nin bulunduğu İpek sokağın her iki tarafının kapatılarak ablukaya alındıklarını belirten Ustabaş, yaklaşık 2-3 saat sonra koridor oluşturan polisin teker teker çıkabileceklerini söylediğini, ancak koridorun sonuna çevik kuvvet otobüsü yerleştirdikleri için gözaltına alınacaklarını anladıklarını ifade etti. 2911 sayılı kanunun gereklerini hatırlatarak yaptıklarının yasa dışı olduğunu vurguladıklarını dile getiren Ustabaş, ancak zor kullanılarak koridora doğru itildiklerini söyledi. Yaklaşık 20 sivil polisin sağlı solu dizildiği koridorda şiddetin başladığına dikkat çeken Ustabaşı, “İşkence koridoru oluşturarak hepimizi sıra dayağından geçirdiler. Zorla koridora itildiğimde attıkları tokatla önce yüzümdeki numaralı gözlükler fırladı. Koridor boyunca özellikle kafama ve boynuma peş peşe yumruklar atıyorlardı, yine bacaklarıma çok sayıda tekme yedim. Sonra gözaltı aracına dayamak suretiyle ters kelepçelediler. Kelepçelerken de alttan dizleriyle darp ettiler” dedi.
“Savcı kararı bahane, beni kafalarına koymuşlardı”
Aldığı yoğun darbeler nedeniyle başının birçok noktasında şişlikler oluştuğundan, muayene için götürüldükleri hastanede doktorun beyin tomografisi istediğini belirten Ustabaş, sağlık raporlarının düzgün tutulduğunu ve doktorun özellikle 24 saat dikkat etmeleri ve herhangi bir bulantı olduğunda mutlaka geri getirilmeleri gerektiği uyarısında bulunduğunu aktardı. Vatan Emniyet Müdürlüğü’nün bahçesinde otobüs yanaşır yanaşmaz ilginç bir olayın meydana geldiğini belirten Ustabaş, Güvenlik Şube polislerinin otobüse gelip şoföre, “Sizin araçtan bir şahıs alacağız, bu araç yerinden kıpırdamasın” diye uyardıklarını anlattı. Kastedilen şahsın daha sonra kendisi olduğunu öğrendiğini belirten Ustabaş, “Savcı kararı bahane, beni zaten gözaltında tutmayı kafalarına koymuşlardı” dedi.
“İfade için götürdükleri toplumsal büro amirliği odasında işkence yaptılar”
Saatler sonra gözaltı aracına gelen polislerin mevcutlu olarak kendisini ve yanında bulunan Berkan isimli bir arkadaşını aldıklarını anlatan Ustabaş, Güvenlik Şube’nin nezarethanesine sokulmadıklarını ancak tutanak tutulduğunu belirtti.
İfadelerinin alınacağı söylenerek resmen tuzağa düşürüldüklerine dikkat çeken Ustabaş, yaşananları şöyle anlattı: “Aynı sabah operasyon yapacaklarını söyleyerek bizi nezarethanelere almadılar. Burada çok fazla kalmayacağımızı, prosedür gereği işlemleri hızla yapıp, sonra da savcılığa götüreceklerini belirttiler. Önce üst aramamız yapıldı. İhbar, avukat ve üst arama tutanağını imzalatıp ifadeye götüreceklerini söylediler. Saat 05.10’da ihbar, avukat ve üst arama gibi nezarethaneye teslim tutanaklarını imzalattılar. Normal prosedür olarak nezarethaneye geçmemiz gerekirken, bizi ifadeye çıkartacaklarını söylediler. Meğer bu bir tuzakmış. Bizi Toplumsal Büro Amirliği odasına çıkardılar. Mevcutlu 4 kişiydik. Ben ve Berkan, ayrıca da iki kadın arkadaşımız vardı. Odaya girer girmez isminin Ali Rıza olduğunu daha sonra öğrendiğimiz bir polis amiri delirmiş gibi, ‘Önünüze bakın, duvarın dibine geçin’ diyerek emirler yağdırmaya başladı. Ben de böyle bir uygulamayı kabul etmediğimizi, avukatlarımızla görüşmek istediğimi söyledim. Birden bana, ‘Çık dışarı lan’ diye çıkıştı ve kolumdan tutup kapıya doğru sürüklemeye başladı. Kapıyı açmasıyla 7-8 polis içeriye doluştu. Ülkücü bıyığı olan biri karnıma yumruk atarak, ‘Polise vuran siz misiniz? Siz kimsiniz lan?’ diye bağırdı. Tekme tokat bize girişmeye başladılar. Ali Rıza isimli amir beni boğazımdan tutarak yüz üstü yere düşürdü ve sesimin çıkmaması için kafamı iki dizinin arasına alarak başıma vurdu. Ardından beni ters kelepçeleyip tekmelediler.”
“Müdür, aşağıda ne yapıyorsanız yapın dedi”
“Ben de, ‘İnsanlık onuru işkenceyi yenecek’ diye slogan attım. O sırada ifade işlemleri için aynı katta olan avukatlar attığım sloganları duyup kapının önüne geldiler ve güvenlik amiriyle birlikte ‘Ne oluyor?’ diye bağırarak kapıyı omuzlayarak açtırdılar. Müdür olduğunu düşündüğüm bir polis odaya girdi. Müdür diyorum çünkü daha sonra polisler kendi aralarında yaptıkları konuşmalarda ‘Müdüre yakalandık’ diye yakınıyorlardı. Polis müdürü içeriye girerek, ‘Ne yapıyorsun Ali Rıza, burası bunun yeri mi? Sana kaç kere söyledim, bu işi buraya taşımayın, aşağıda ne yapıyorsanız yapın’ dedi. Zaten şahsın isminin Ali Rıza olduğunu o zaman öğrendik. Daha sonra odaya giren avukatları da dışarıya atan polisler etten duvar örerek bizi oradan çıkardılar ve nezarethaneye giden kameranın olmadığı yangın merdivenlerinden indirdiler. Orada da darp edildik, hatta bir kadın arkadaşımızı öyle bir iteklediler ki az daha merdivenlerden yuvarlanıyordu. Daha önce toplumsal olaylarda çokça gördüğüm ve kendine ‘muhteşem’ dedirten bir sivil polis özellikle bize saldırıyordu. 6-7 kameranın bulunduğu nezarethaneye indiğimizde o polis kafama yumruk atmaya başladı. Bir diğer polis de tam ense köküme yumruk attı. Daha önce üst aramamız yapılmış olmasına rağmen bir kere daha üst araması yapmak istediler ve çıplak arama dayatması yaptılar. Orada da darp edildik.”
Polisten işkenceyi örtbas için sahte tutanak
İfadesi alındıktan sonra Çağlayan Adliyesi’nde savcılığa çıkartılan Ustabaş, burada daha büyük bir skandal ile karşı karşıya kaldıklarını belirtti. Toplumsal Büro Amirliği odasında gördükleri işkencenin bizzat darp edildikleri polis tarafından tutulan sahte tutanakla örtbas edilmeye çalışıldığına dikkat çeken Ustabaş, “İfadem sırasında bize işkence yapan polislerin tutanak tutup beni suçladıklarını öğrendim. Tutanakta, benim mevcutlu olarak savcılığa çıkartılacağımı öğrendiğim zaman, tepki göstermeye başladığımı ve ne kadar suç olabilecek slogan varsa onu yazmışlar. Oysa ben mevcutlu olduğumu gözaltı aracından indirildiğimde biliyordum. Bir de tuttukları sahte tutanakta, bizi o odaya üst araması yapmaya, parmak izi almaya götürdüklerini yazmışlar. Oysa biz zaten otobüslerden indirildikten sonra götürüldüğümüz nezarethanede ifademiz alınacak diye üst aramamız yapılmış, tutanaklar imzalanmıştı” dedi.
“Savcılık soruşturma izni verirse polisin suçlu olduğu ortaya çıkar”
Burada işkence yapan polislerin yalanının açıkça ortaya çıktığına, çünkü dosyaya iki tutanak girdiğine işaret eden Ustabaş, “Saat 05.10’da tutulan ve savcılığa intikal eden birinci tutanakta üst araması gibi tüm prosedürün tamamlandığı zaten yazıyor. Bizi darp eden polislerin ise 06.00’da tuttuğu sahte tutanakta, üst araması gibi prosedürlere karşı çıktığımız ve polise mukavemet suçu işlediğimiz yazılıyor. Bir nevi işkenceye kılıf uyduruluyor” diye konuştu. Savcının da iki farklı tutanağı fark ettiğine dikkat çeken Ustabaş, “Eğer savcılık bu konuda soruşturma izni verirse polisin suçlu olduğu ortaya çıkar. Çünkü ortada evrakta sahtecilik, görevi kötüye kullanma ve işkence suçu var. Odanın kapısını zorlarken avukatların çektiği görüntüler de var. Üstelik emniyette kameralar önünde de darp edildik ama bana kumpas kuruyorlar ve hakkımda suç yaratıyorlar. Bunların FETÖ’cü polislerden ne farkı var? Bizi tutuklamak için resmen suç uyduruyorlar ve zaten adliyede tuvalete götürülürken bizi fark etmeyen beyaz tişörtlü bir polis telefonda ‘Biz daha ne yapalım, savcıyı zor bela ikna ettik’ diyordu. Yani bizi tutuklatmak için resmen uğraştılar” diye konuştu.
“Bizi her toplumsal olayda aynı polisler darp ediyor”
Yurt dışı yasağı ve haftada bir imza şartıyla serbest bırakılan Ustabaş, polisler hakkında suç duyurusunda bulundu. Ustabaş, neden özellikle kendisinin hedef seçildiğini ise şöyle anlattı: “Biz bu polislerle toplumsal olaylarda sık sık karşı karşıya geliyoruz. Artık bizi tanıyorlar. İsmen de tanıyorlar zaten. Şahsi olarak da düşmanlık güdüyorlar, bu çok net. Benimle beraber emniyette mevcutlu kalan Berkan isimli arkadaşım İpek sokakta oluşturulan koridorda darp edilirken bana sövdüklerini anlattı. Poliste bazı ekipler var, cezaevindeki A takımı gardiyanlar gibi, özellikle işkence yapmak için ipi salınan polisler. İşte bu polisler bizi darp edenler. Bu 10-12 kişilik polis gruplarının başlarında ‘dayı’ diye hitap ettikleri 50 yaşlarında amirler var; çete gibi hareket ediyorlar ve özellikle işkence yapmak için görevlendirilmişler. Çünkü bizi her toplumsal olayda darp edenler aynı polisler. Onlar bizi nasıl tanıyorsa biz de onları tanıyoruz.”
“Orada ölebilirdim”
Giderek sertleşen bu ortamın seçimlerle bağlantılı olabileceğini belirten Ustabaş, giderek zora giren AKP’nin iktidarda kalmak için tıpkı 7 Haziran-1 Kasım 2015 arasındakine benzer bir konsept izlediğine işaret etti. Ustabaş, “Biz orada ölebilirdik, adam gelip kafama ve omurgama vuruyor. Üstelik bunu hastanede beyin tomografisi çekildikten ve doktor 24 saat dikkat etmemiz gerektiğini belirttikten sonra yapıyor. Kaşlarım şişecek kadar 5 posta dayak yemişim bunun üstüne. Görüntü çıksın, nasıl omurgama vurulduğu ortada zaten. Orada ölmememin ve felç kalmamamın garantisi yok. Yani toplumsal olaylarda artık ölü bile çıkabilir çünkü bunlara toplumsal muhalefeti ezmek görevi verilmiş” dedi.