EMEP İstanbul Milletvekili İskender Bayhan, İçişleri Bakanlığı’nın bütçesinin görüşüldüğü Plan ve Bütçe Komisyonunda söz aldı. Bayhan, “Bu ülkede bir terörden söz edilecekse bunun gerçek adı sermayenin, sömürücülerin estirdiği terördür. Onların çıkarlarını korumak için yapılan baskılardır” dedi.
İşçilerin hak arama mücadelelerine yönelik müdahalelere değinen Bayhan “Sizin iç güvenlik stratejiniz, anayasa ve yasalarda kırıntı halinde olan hakları bile ortadan kaldırıyor!” diye konuştu.
Bayhan konuşmasında şu ifadeleri kullandı:
“İktidar olmadan önce mevcut devlet düzenine karşı büyük büyük demokrasi nutukları atanlar, şimdi durmadan devletin kutsallığı ve değişmezliği üzerine söylevler veriyorlar. Bizi millet getirdi diyor ve sık sık yerli ve milli iradeden bahsediyorlar. Ama bakın Sayın Bakan, siz 5 yılda bir, 5 dakika süren oy kullanma hakkı üzerine kurulmuş tek adam düzeninin atadığı bir bürokratsınız. Siz seçimle gelmediniz.
Peki ne yapıyorsunuz? Halkın büyük çoğunluğunun iradesiyle seçilmiş temsilcileri görevden alıp, tutuklayıp, kayyım atıyorsunuz. Yani halkın iradesi işinize gelince var oluyor, işinize gelince yok oluyor. Sunumunuzda Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan alıntı yapıp, Türkiye’nin kapılarını sevinçlere, zenginliklere, umutlara sonuna kadar açacağınızı söylüyorsunuz. Bunun için tek engelin terör olduğunu vurguluyorsunuz! Ama hem verdiğiniz rakamlar hem de hayatın gerçekliği böyle olmadığını söylüyor.
Sizin verdiğiniz rakamlara göre: Bu yıl içerisinde hapis araması olan 168 bin 998 kişi yakalanmış. Bunların yüzde 99’u hırsızlıktan, dolandırıcılıktan, kasten öldürmekten aranan kişiler. Terör suçlusu dediklerinizin oranı, toplam sayının sadece yüzde bir buçuğu. Demek ki neymiş. Halkın hayatını büyük oranda zehreden gerçekler yolsuzlukmuş, dolandırıcılıkmış, hırsızlıkmış, mafyatik ya da doğrudan mafya cinayetleriymiş.”
“Bakanlığın son 1 yılda fabrika ve işyerlerindeki huzur icraatleri”
“Gelelim bütçe sunumunuza yazmaya ve üzerine konuşmaya bile yanaşmadığınız, hayatın gerçeklerinin hiç görmediğiniz kısmına! Yani, son bir yılda yaşanan işçi direnişleri, grevleri, hak mücadeleleri karşısındaki ‘huzur’ icraatlarınıza! Şimdi size bunların birkaçını hatırlatıyorum:
Antep’te bulunan Akcanlar tekstil fabrikası işçileri, ağır sömürü koşullarına karşı iş bırakarak üretimi durdurdular. Ve direnişleri boyunca defalarca darp edilip, gözaltına alındılar.
Esenyurt’taki Carrefour depo işçileri, birçok kez biber gazıyla, ters kelepçe takılarak gözaltına alındılar. Polis yetkilileri, gözaltı esnasında işçilere ne dediler biliyor musunuz? ‘Size Sabancı’nın selamını getirdik’ dediler.
İzmir’de Lezita işçileri defalarca darp edilerek gözaltına alındı. AKP Milletvekili Ferhat Nasıroğlu’nun sahibi olduğu Fernas Maden’de çalışan işçiler, defalarca gözaltına alındı.
Özak Tekstil’de hakları için fiili grev yapan işçiler, jandarma saldırısına uğradılar, yaralandılar ve birçok kez gözaltına alındılar. Kadın işçiler hakaret edilerek, yerlerde sürüklendi. Biz de orada işçilerle birlikte gaz yedik, tazyikli suya maruz kaldık. Suç duyurusunda bulunduk. İşçiler de müdahale emrini veren Vali Hasan Şıldak ve jandarma komutanı hakkında suç duyurusunda bulundu. Sonuç ne oldu? Kocaman bir hiç…
Agrobay’da 22 işçi, haklarını aradıkları için defalarca gözaltına alındılar. Trendyol işçileri birçok kez darp edilerek gözaltına alındı. Bir önergeyle size sorduk: ‘Bakanlığınız, sömürücü fabrika sahibinin talimatıyla hareket eden jandarma komutanları hakkında bir işlem yapacak mı?’ diye. İşçiler de CİMER üzerinden bakanlığa şikâyette bulundular. Peki dikkate aldınız mı? Tabi ki hayır!
As Plastik’te grevin 28. Gününde jandarma komutanın emriyle, grev kırıcılarını korumak için işçilere müdahale edildi. Polonez’de işçiler haksız-hukuksuz bir şekilde işten atıldılar. Çatalca Emniyet Müdürü önce işçilerin karşısına çıkıp “Sizi gözaltına alırım, çocuğunuz zeki olsa bile iş bulamaz” dedi, sonra da işçileri tartakladı, polislere “saldırın” talimatı verdi. Polonez işçilerinin şikayetleri ve suç duyurusunu da dikkate almadınız.
Ama birkaç gün önce çıktınız, ‘Bizim davamız fakirin, fukaranın, öğrencinin, işçinin; hülasa, imtiyazlı elitlere karşı garip gurebanın davasıdır’ dediniz. Ama haklarını isteyen işçilerin, emekçilerin karşısına ilk önce sivil ve silahlı bürokratlarınız, mülki amirler, jandarma ve kolluk komutanlarınız çıkıyor Sayın Bakan.
Yani bu ülkede bir terörden söz edilecekse bunun gerçek adı sermayenin, sömürücülerin estirdiği terördür. Onların çıkarlarını korumak için yapılan baskılardır. Sizin iç güvenlik stratejiniz, anayasa ve yasalarda kırıntı halinde olan hakları bile ortadan kaldırıyor sayın bakan! Ekonomik, sosyal, sendikal, siyasal demokratik hak ve özgürlüklerin kırıntısını bile yok sayıyor. Bu ülkenin huzuru ve halkın güvenliği için bu iç güvenlik anlayışının yıkılması şarttır.