Notice: Array to string conversion in /home/runcloud/webapps/app-direnisteyiz29/wp-content/plugins/td-cloud-library/includes/tdb_functions.php on line 459
19.7 C
İstanbul
19 Eylül Perşembe, 2024
spot_img

Direnişin birinci yılı: 38 kiloya düşen kadın dört duvar arasında ‘devleşiyor’

“Biz unutmayacağız! Balıklar yüzmeyi, kuşlar uçmayı unutsa arkadaşlarımıza yapılanları asla unutmayacağım. Annelerimize yaşatılan acıları, 74 gündür aç bedenimle onun gözünün önünde sürüklenerek gözaltına alınışımı, anacağımın gözyaşlarını, kaygısını; Kezban Ana’nın ve Sultan Abla’nın evlatlarına sahip çıktıkları için gördükleri işkenceleri bana hiç bir güç unutturamaz…” tutukluluğunun ilk aylarında böyle diyordu Nuriye…  Yaşatılan haksızlıkları unutmamaya ant içen Nuriye’nin Yüksel Caddesi’nde başlattığı direniş birinci yılına girerken, sayısız emekçi de Nuriye’nin ‘Yüksel’deki ilk adımını’ unutmayarak mücadeleye omuz veriyor.

15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe girişimi sonrası ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile birçok kişi açığa alındı ya da mesleğinden ihraç edildi. Akademisyen Nuriye Gülmen’de bunlardan biriydi. Nuriye geçen sene bugün adım attığı Yüksel Caddesi’nde “KHK ile açığa alındım işimi geri istiyorum” yazılı bir döviz ile tek başına bir ‘adalet feryadı’ başlattı. Nuriye’nin adalet feryadına daha sonra Semih Özakça, Esra Özakça, Veli Saçılık, Acun Karadağ katıldı. Adım adım büyüyen feryat tüm Türkiye’yi sararak büyük bir direnişe dönüştü.
DARBECİ DEĞİL SOSYALİST!
20 yıllık öğretmen Acun Karadağ o sırada görev yaptığı Halil Şaşmaz Ortaokulu önünde direnişini başlatmıştı. “İşe dönmek için asla yalvarmayacağım” diyen Acun, direnişi birleştirme kararı alarak artık Yüksel Caddesi’nde olacağını belirtti. Yüksel’de OHAL koşullarına ve bugüne dek süren işkenceye rağmen, eylemciler direniş alanını bir an olsun bile bırakmadı… Bundan tam bir yıl önce açığa alınan Nuriye Gülmen, “OHAL koşullarında eylem yapamazsın” diyenlere inat Yüksel Caddesi’ni her yeni gün miting alanına çevirdi.
“Açığa alındım işimi istiyorum” yazılı pankartla İnsan Hakları Anıtı’nın önüne gelen Nuriye oturma eylemi yapmak istediği için Yüksel’de ilk gözaltısını yaşadı. Tabi bu onun ne ilk gözaltısı ne de son direniş günü oldu. Kendinden emin bir ses tonuyla, “Darbeci değil, sosyalistim ” diyen Nuriye her gün anıtın önündeydi.
NURİYE’YE GAZETECİLER BİLE YETİŞEMİYORDU…
İlk günler Nuriye’nin direnişini takip ettiğimizde bu kadar dakik bir eylemci olduğunu bilmiyor, bazen biz gazeteciler bile Nuriye’nin hızına yetişemiyorduk. Öyle ki Nuriye anıtın önüne gelir gelmez gözaltına alınıyordu. Daha sonra belediye işçileri gelip etrafa saçılan pankart parçalarını topluyordu. İşçiler de çoğu zaman Nuriye ve Semih’in ziyaretçileri arasında yer alıyordu. Her sabah ozalit ve yazı tahtası ile Yüksel’deki yerini alan Nuriye ve Semih’in yüzünden gülümseme eksik olmazken, Yüksel’deki çember her geçen gün Nuriye’nin başlattığı isyanla genişliyordu.
NURİYE İLK GÜNLER İÇİN NE DEMİŞTİ?
Nuriye direnişin ilk günlerinde KHK ile kapatılan ilk kadın haber ajansı JINHA’ya verdiği röportajda OHAL sürecinde mücadele ediyor olmasına şöyle diyordu: “Bizim kendi haklılığımıza ve meşruluğumuza inanmamız gerekiyor. Yasalar devleti korumak için yapılır, halkı değil. Bu her zaman böyleydi. 2,5 yaşındaki bebeklerin açlıktan öldüğü, iş cinayetlerinde her yıl binlerce insanın katledildiği, işsizliğin kol gezdiği, ortaokul çocuklarının uyuşturucu batağına sürüklendiği bir ülkede hangi yasa halkı korumak için yapılabilir? OHAL bunun en açık hali. OHAL’le diyor ki, ‘İşini hiçbir gerekçe göstermeden bir gecede elinden alırım ama sen eline ‘İşimi istiyorum’ yazan bir döviz alıp oturamazsın. Ses çıkaramazsın. İşlediğim suçları halka anlatamazsın. Hakkını arayamazsın.’ Böyle bir dünya yok. Onların OHAL’i varsa bizim de sahip çıkmamız gereken emeğimiz, adalet duygumuz ve korumamız gereken bir onurumuz var. Bunlara sarılacağız. Bunlara dayanarak mücadele edeceğiz. Adaletsizliğe maruz kalan her insan sesini çıkarsa OHAL’leri paçavraya dönüşür. Adaletsizliğe karşı direnmek, mücadele etmek tek seçeneğimiz. Başka yol yok. Ara, yol yok. Kendi yolumuzu kendimiz çizeceğiz”
‘BİNLERCE EMEKÇİYE DİRENİŞİ İLE YOK GÖSTERDİ
Nuriye her geçen gün büyüyen direnişiyle Amerika tarihinde siyahilerin direnişini simgeleyen Rosa Parks’ı hatırlatıyordu. Otobüste oturduğu koltuğa siyahilerin oturamayacağını söyleyenlere karşı oturduğu yerden kalkmayarak tepkisini gösteren Rosa, siyahilerin eylemselliğinin önünü açtı. Rosa’nın inadı bütün ülkeyi sardı ve bir isyana dönüştü. Rosa gibi Yüksel Caddesin’deki yerini bırakmayan Nuriye’de bugün binlerce emekçiye direnişi ile yol gösterdi. OHAL koşullarında tüm saldırılara göğüs geren ve açlık grevine başlayan Nuriye cezaevinde de tüm zorluklara rağmen açlık grevi eylemine devam etti. Direnişin meşru ve haklı olduğunu her seferinde dile getiren Nuriye ve Semih taleplerini tüm emekçiler için bedenlerini açlığa yatırarak dillendirdi.
AÇLIK GREVİ 9 MART 2016’DA BAŞLADI
Sayısız gözaltı ve işkenceden sonra taleplerinin duyulması ve hakkıyla geldikleri işlerine geri dönebilmek için 11 Mart 2016 tarihinde açlık grevine başlayacaklarını duyuran Nuriye ve Semih  9 Mart günü  Meclis’te basın toplantısı düzenledikten sonra, Meclis çıkışında gözaltına alındı. 5 gün gözaltında tutulduktan sonra adli kontrol şartıyla serbest bırakıldılar. Açlık grevine 9 Mart günü gözaltında nezarethanede başlayan Nuriye ve Semih, 6 aydır açlık grevine devam ediyor.
‘ANIT DA 6 AYDIR TUTUKLU’
Nuriye Gülmen’le başlayan direnişe,  17 Kasım’da kendisiyle birlikte Semih ve Esra Özakça “Biz kazanacağız” sloganıyla katıldı. Ardından eğitimci Acun Karadağ, Veli Saçılık, Mehmet Dersulu gibi emekçilerle direnişi daha da büyüdü. Nuriye, Yüksel direnişi sırasında 20 kez işkence ile gözaltına alındı. Her defasında şiddetlenen saldırılar karşısında direniş mevzisini bırakmayan Nuriye ve Semih direnişlerinin 152, açlık grevlerinin 77’inci günde tutuklanarak Sincan Cezaevi’ne gönderildi. Nuriye ve Semih’in tutuklanması “tutuklanmamaları halinde adaletin işleyişine zarar verecekleri” şeklinde açıklandı. Onlar tutuklandıktan sonra Yüksel direnişi ve anıt sahipsiz bırakılmazken, anıt çiçeklerle kuşatıldı. Öfkesini anıttan çıkaran Ankara Emniyeti Nuriye ve Semih tutuklandıktan sonra anıtı da ‘suça araç’ olduğu için hapsetti.  Anıt 6 aydır tutuklu ve etrafı bariyerle çevrilmiş durumda. Uzun süre belleklerden gitmeyecek olan bu görüntü iktidarın direnişin gücünden ne kadar korktuğunun da bir göstergesi olarak hafızalara kazındı.
BİR TARAFI DİRENİŞ BİR TARAFI İŞKENCE OLAN YÜKSEL CADDESİ
Nuriye her geçen gün devleşerek binlerce emekçinin sesine ses oldu.  Onlar tutuklandıktan sonra yağmur, çamur, kar demeden Yüksel’de nöbete başlayan emekçilere saldırı aratarak devam ediyordu. Bu sırada kendisi de KHK ile ihraç edilen Esra Özakça taleplerinin karşılanması ve emekçilerin serbest bırakılması için açlık grevine başladı. Açlık grevinin ilk günlerinde sürekli polis saldırısına maruz bırakılan Esra dışardan, Nuriye ve Semih’te içeriden direnişi büyütüyorlardı.
Oğlunun direnişine destek vermek için sokağa çıkan Veli Saçılık’ın annesi Kezban Saçılık yerlerde sürüklenerek darp edilirken, Semih’in annesi Sultan Özakça ve Esra Özakça sayısız kes polisin plastik mermili ve gazlı saldırısına maruz bırakıldı. Anıta papatya bırakmak isteyen kadınlar işkence ile gözaltına alınırken, onlar için toplanan yüzlerce kişi işkencenin her türlüsüne maruz bırakılıyordu. Yüksel bir yandan direnişin bir yandan da işkencenin yüzü oluyordu.
‘AÇ KALDIĞIM TEK BİR ANI BİLE UNUTMAYACAĞIM’
“Biz unutmayacağız! Balıklar yüzmeyi, kuşlar uçmayı unutsa arkadaşlarımıza yapılanları asla unutmayacağım. Annelerimize yaşatılan acıları, 74 gündür aç bedenimle onun gözünün önünde sürüklenerek gözaltına alınışımı, anacağımın gözyaşlarını, kaygısını; Kezban Ana’nın ve Sultan Abla’nın evlatlarına sahip çıktıkları için gördükleri işkenceleri bana hiç bir güç unutturamaz. Değil Deniz’in kırılan parmağını, Acun’un pır pır atan yüreğini, Veli Abi’nin morarmış sırtını, Esra’mın, Nazo’nun, Nazan’ın acıyan canlarını; çiçeklerimizin her birine yapılanı bile unutmayacağım. Aç kaldığım tek bir anı unutmayacağım” diyen Nuriye Gülmen bu sözleri tutukluluğunun 40’ıncı gününde yolladığı mektupta yazmıştı. O direnişçileri unutmazken direnişçiler de onları unutmadı. Onların tutuklanmasının ardından birbirini hiç tanımayan insanlar Yüksel’de bir aile oldu.
38 KİLO AĞIRLIĞINDA BİR KADIN DEVLEŞİYOR…
Şimdi 38 kilo ağrılığında bir kadın,  açlığının 245’inci gününde direnişini dört duvar arasında devam ettiriyor. Hücrelerin karanlığını aydınlatan bir sesle hayata tutunan Nuriye, kendi çağının devrimcisi olan Antik Yunan’daki Antigone gibi ‘haklı bir başkaldırı ile insan onurunu savunanları’ hatırlatıyor.
İşini geri istemenin bedelini açlığıyla öden Nuriye, açlık grevinin 202’inci gününde Numune Hastanesi’nin yoğun bakım ünitesine iradesi dışında götürüldü. Mücadelesine burada devam eden Nuriye’yi destekçileri yalnız bırakmazken, direnişçilerin dokunduğu her alan eylem alanına dönüyor. Şimdi bir yıllık direnişin ardından üçüncü mahkemede tahliye edilen Semih Özakça ev hapsinde Nuriye Gülmen ise hastane odasında direnişini devam ettiriyor. Nuriye’nin sağlık durumu giderek kötüleşirken 17 Kasım’da görülecek dördüncü duruşmaya da sayılı günler kaldı.

Son Haberler

ÇOK OKUNANLAR

ÖZGÜR BİR DÜNYA İÇİN!

KALDIRAÇ DERGİSİ'NİN EYLÜL SAYISI ÇIKTIspot_img

ARTIK TELEGRAM'DAYIZ!

spot_img

DÜNYAYI İSTİYORUZ!

İŞÇİ GAZETESİ'NİN 218. SAYISI ÇIKTI!spot_img

Bizi takip edebilirsiniz

369BeğenenlerBeğen
851TakipçilerTakip Et
14,108TakipçilerTakip Et
1,920AboneAbone Ol