Boğaziçi Direnişi’yle beraber öğrenci hareketi yeni bir döneme girmekte. Direnişin toplumun bütününde yarattığı etkinin yanı sıra, ana gövdeyi oluşturan üniversite öğrencilerinin bugünkü durumu ve direnişin devamı, örgütlenme olanaklarını yarattı. Direnişin başlangıcıyla bir araya gelişler artarak, üniversitelerde var olan dayanışmalara katılım artmış, dayanışma bulunmayan okullarda dayanışmalar kurularak öğrencilerin katılımlarına olanaklar sağlanmıştır. Dayanışmalar kendi içlerinde komisyonlar kurarak fakülte, kulüp ve topluluklar bazında tartışmalarını yürütmeye başladı. Peki bundan sonrasında ne yapacağız?
Hem örgütlenmede hem eylemlerde bir adım öne!
4 Ocak’tan bu yana gelişen süreçte İstanbul merkezli ve diğer illere sıçrayan eylemlerde katılımcıların gösterdiği direngen tutum direnişin yaygınlaşmasında ve kararlılığını göstermesinde büyük etken oldu. Eylemciler polis saldırısına, “provokatörler” martavallarına yerinde cevap verdi, aşağı bakmadı. Güney Kampüs meydanında kol kola giren öğrenciler bu direngen çizgiyi öne taşıdı. Ancak özellikle 2 Şubat’ta Kadıköy’de gerçekleşen eylemin öğrencilerin yoğun katılımıyla oluşan kitleselliğinin yanı sıra göze çarpan bir diğer yönü, örgütsüzlüğüydü. Kadıköy’ün dört bir yanına yayılan eylem, direngen ve ısrarcı olduğu kadar dağınıktı da. Eylemlerimiz başarısını tartışırken, eksikliklerine yönelik eleştirileri de dinlemeli ve anlamalıyız gerçeğinden hareket ederek bu noktaya işaret etmek isteriz.
Elbette neden bu kadar direngen olduğunun anlaşılır olduğu kadar bu dağınıklık da anlaşılırdır; ancak anlamakla yetinmemeli, değiştirmeyi hedeflemeliyiz. Kitlesel eylemlerin gelişimi ve devrimci bir temelde bu kitleselliğinin artması için çabalamalıyız. Bu noktada eylemlerin sözünün gelişmesi, katılımının artması ve organize hareket edebilme zeminlerinin yaratılması hedefiyle hareket etmeliyiz. Dolayısıyla bu eksikliği gidermeye gönüllüysek, eylemlerimizde gösterdiğimiz ısrarcılığı örgütlenmede de göstermeliyiz. Direnişin özneleri olan öğrenci gençlik olarak, her düzey ve biçimde örgütlenmemizi arttırmalıyız.
Devrimci öğrenciler bulundukları üniversitelerde dayanışmalar örgütlemeli, var olanlara katılmalı, farklı gruplar ortak zeminde hareket edip katılımı artırarak fikirlerini tartışacağı, hem kendini örgütleme hem dayanışmayı büyütme yolları yaratmalıdır.
Yüreği Boğaziçi Direnişi’yle atan her üniversiteli bulunduğu üniversitede varsa dayanışmalara katılmalı, yoksa aynı istekte olan öğrencilerle yan yana gelerek kurmalıdır. Nasıl yapacağım sorusuna cevaben deneyim aktarımı alabileceği birçok üniversite dayanışması bugün var ve birlikte hareket etme zeminleri oluşmakta. Bu adreslere başvurmaktan kaçınmamalıdır.
Rüzgar bizden esiyor, rotamız belli, kasırgayı yaratmak ellerimizde!
Üniversitelerde kurulan dayanışmalar öğrencilerin direnişte özneleşmesine, katkı sunmasına olanak sağladı. Odağımız örgütlü gücü temel almak ve onu geliştirmekse dayanışmaların temsiliyet zemini ve istemleri üzerine çalışmamız gereken iki nokta olacaktır.
Uzaktan eğitim biçiminin bahar döneminde devam edeceği kesinleşti sayılır. Bu nedenle fiziki yan yana gelişlerimiz kısıtlı olsa da online toplantılar üzerinden düzenlenen forumlar aracılığıyla bugüne kadar yürüttüğümüz biçime devam etmemiz söz konusu. Boğaziçi Üniversite’si öğrencilerinin bileşenler meclisi kurma girişimi her üniversitenin kendi özgün koşulları içinde tartışılarak dayanışmanın tabanını güçlendirmek adına yollar bulunmalıdır. Bu topraklardaki öğrenci hareketi tarihinden hareketle, fakülte temelli bir modelin, kulüpleri de içine alacak şekilde kurulması hem tartışmayı yayacak ve zenginleştirecek hem de süreklilik sağlamasına yol açacaktır.
Boğaziçi Direnişi’yle her üniversitelinin benimsediği dört talebin yanı sıra dayanışmalar öğrencilerin günlük sorunlarından akademik sorunlarına kadar her konuda, bir odak haline gelmeyi hedeflemelidir. Örneğin online eğitimle aile evlerine dönmek zorunda kalan ve herhangi bir başkaca barınma desteği sunulmayan öğrencilerin bu sorunundan, ders içeriğine kadar geniş bir yelpazede hareket etmelidir. Öğrenciler dayanışmaları bu konularda hareket edebileceği bir alan olarak görürse katılımı ve buraya yönelik emeği de artacaktır. Öğrenci hareketindeki somut sorunlar hemen siyasal mücadeleye bağlanmaya başlayan sorunlardır; yeter ki doğru bağlamı kurabilelim. Bu nedenle siyasi talep-günlük talep ayrımı yapmak doğru bir hareket tarzı olmayacaktır; çünkü kişi başı 5 maskeyi dağıtamayan devletten barınma talep etmek bizim talebimizin absürtlüğünü değil, bunu yapamayanların acizliğini göz önüne serecektir.
Bir bütün olarak hareketin talepleri, örgütlü gücü temel almalı ve onu geliştirmek üzerine olmalıdır. Bir ayı aşkın bir süredir direnişin içindeyiz; eylemlerimiz ülke çapında büyük yankı uyandırdı. “İstifa yok tek başına, ya tüm kayyumlar ya tüm kayyumlar” derken, gözaltına alınan ve tutuklanan arkadaşlarımız için Melih Bulu’nun kapısının önüne gidip konuşmaya çağırırken, Güney Meydan’da ve Kadıköy’de aynı ısrarı devam ettirirken haklılığımızı yaptıklarımızla göstermiş olduk. Bu bizim bugüne kadar eylemlerimizle desteklediğimiz söylemlerimizin etkisini gösterir. Direnişin büyümesi için söylemimizi bir adım daha öne taşırken dikkat edeceğimiz yer söylemin ne kadar doğru ve ileri olduğu değil; direnişin bütün öznelerinin eğilimlerini hesaba katması ve bunu öne taşıma ihtiyacına karşılık gelmesidir. Örgütlü gücü esas almayan, uzaktan doğru gözüken istemler ne kadar doğru olsa da içinin boşalması ve zeminsizleşmesi kaçınılmaz olur; direnişin enerjisini tüketir.
Direnişin merkez üssü olan Boğaziçi’de bileşenler meclisi modeli kapsamında, kalıcı bir öğrenci örgütlenmesi yaratmak hem bütünde direnişin devamlılığı hem de söz, yetki ve kararın üniversite bileşenlerinde olması için elzemdir. Direniş büyüdükçe saldırıları beraberinde getirdi; disiplin soruşturmaları, yeni fakültelerin kurulma kararı, karalama kampanyalarıyla saldırıların devamının geleceğinin göstergesi. Bütün bunlara cevap verebilmek ve yalnızca cevapla sınırlı kalmayıp hareketi kapsayan dört talep etrafında kendi gündemimizi işletmek için kararlı ve sürekli bir örgütlenme gerekmekte. Bu açıdan direnişi bahar döneminde de sürdürmek adına uzun vadeli planlar yapılması ve bunu gerçekleştirebilecek bir zemin oluşturulması için kollarımızı sıvamalıyız. Kendi okulumuz hakkındaki kararları karşımıza çıkmaya dahi yüz bulamayan kayyum Melih Bulu’ya bırakmaktansa; rektörlük seçimleri gerçekleştirerek irademizi ortaya koymalıyız.
Boğaziçi’de başlayan ve ülke çapında üniversitelileri harekete geçiren bu direnişi yaygınlaştırmak, toplumun direnen bütün kesimleriyle hareket ettirebilmek için en başta hareketin ana gövdesi olan üniversite dayanışmalarının birlikteliği önemlidir. Bu açıdan, hareketin taleplerini benimseyen ve ortak ilkeler doğrultusunda kurulacak, talepleri sürekli kılıp kendi gündemlerini yaratacak bir platformun kurulması hem olanaklı hem de öğrenci gençliğin toplumsal hareketteki dinamik rolünün süreklileşmesi için ihtiyaçtır.
Biliyoruz ki rotası belli olmayan geminin yelkenlerini rüzgar doldurmaz. Bugüne kadar yaptıklarımızı önümüze koyup, üstüne nasıl katarız sorusuna cevabımızı kendi deneyimlerimizden ve tarihimizden öğrenerek bulmalı, bulduğumuz gibi küreklere asılmalıyız. Deniz daha bembeyazken çıktığımız yolda, ırıpların çalkantısında giderken üniversiteleri, bilimi ve aklımızı özgürleştireceğiz.
https://kaldirac.org/direnisin-48-gununden-oteye/