Sendikalı oldukları için ücretsiz izine çıkartılmaları üzerine direnişe geçen Sinbo işçileriyle röportaj yaptık.
“Çalışıyoruz evet, belli bir ücret karşılığında çalışıyoruz ama insan onuruna dair hiçbir şeyimizi bırakmadılar”
Neden ve nasıl direnişe geçtiğinizi anlatır mısınız?
Ben üç senedir burada çalışıyorum, Sinbo’da. İçeride çalışma şartları insani değil, kötü koşullarda çalışıyoruz. Çok fazla performans dayatması var, mobbing çok fazla. Özellikle kadın işçiler üzerinde çok fazla mobbing var. Kadınların erkeklere göre daha ağır iş yapması, daha az ücret alması da bizleri aslında sendikal faaliyet açısından mücadele etmeye sevk etti. Bizim buradaki ilk çalışmalarımız aslında maaşlarımızın geç yatması, 4 taksit verilmesi ve bunun 3 sene boyunca böyle sürmesiyle başladı. Daha sonraki süreçte Sinbo yönetimi, kendi adamlarını sendika üyesi işçi arkadaşlarımızın arasına sızdırıp sendikalı arkadaşlarımızı tespit ederek işten de attı. Birçoğunu ise işten çıkarmayıp mobbing ve baskı ile istifaya zorladı. Daha sonra pandemi süreci gelip çattı. Bilim insanları, doktorlar diyor ya sağlıklı kalabilmek için, virüsü yenebilmek için daha iyi dinlenmek, daha iyi beslenmek gerekiyor; tam aksine Sinbo’da çalışma saatleri pandemi sürecinde 12 saate çıkarıldı. Performans dayatması daha da arttı. Makinelerin sensörleri özellikle kapatıldı. Bu şekilde içerideki süreç pandemide daha da kötüye gitmiş oldu. Ve en büyük sorunumuz da içerideyken hijyensiz bir ortamda çalışıyor olmamızdı. Nasıl hijyensiz ortam? Pandemiden önce bir tane temizlik personeli vardı zaten, o da sadece tuvaletleri temizlemekle görevliydi. Pandemiden önce zaten çok iyi bir hijyen ortamı yoktu ama pandemide temizlik personeli işten çıktıktan sonra yeni personel almadılar. Ve hala daha Sinbo’da temizlik personeli olmadan çalışılıyor. Tuvaletler ahır yıkanır gibi hortumla sadece günde bir kere su dökülerek temizleniyor. Dezenfekte kutuları boş. Sabun kutuları boş. Peçete çoğu zaman olmuyor. Bizler içerideyken, iş güvenliği ve sağlığı uzmanına bunları belirttiğimizde uzman işçileri suçlayarak “siz iyi kullanmıyorsunuz, siz şöyle yapıyorsunuz siz böyle yapıyorsunuz” diyerek bizim talebimizi yok saymış oldu. Pandemi sürecinde bu kötü koşullara, bu hijyensiz çalışma ortamına karşı; pozitif çıkan hastalarla temas halinde olanların teste gönderilmemesine karşı da sendikal faaliyetimizi sürdürdük. Çünkü bu sorunların acilen çözülmesi gereken sorunlar olduğuna inanıyoruz. Çünkü biz insan olduğumuzun farkındayız. Sonuçta çalışıyoruz evet, belli bir ücret karşılığında çalışıyoruz ama insan onuruna dair hiçbir şeyimizi bırakmadılar. Pandemi sürecinde kısa çalışma ödeneği ile birlikte iki parti ücretsiz izne çıkarılmıştı. Bir parti çıktıktan sonra devletin de “normalleşme” kavramı ile birlikte ikinci parti çıkarılmadı. Servislerde insanlar balık istifi gibi taşındı. Çay molası, yemek arasında insanlar iç içe sağlıksız ortamlarda bulundu. Pandemi koşullarında insanlar iç içe çalışmak zorunda bırakıldı. Bu süreçte de dediğim gibi sendikal faaliyetimizi hızlandırdık çünkü acilen değişmesi gereken şeylerdi bunlar. Ve bu süreçte bizleri tespit ederek, 700 işçiden sadece 6 sendika üyesi işçiyi ‘virüse karşı önlem’ kapsamında ücretsiz izne çıkardılar. Biz de itiraz ettik neden böyle bir şey yaptıklarına dair. Patronlar ise “devlet bize bir hak verdi, bunu istediğimiz gibi kullanırız; sizin itiraz etme hakkınız yok, imza dahi vermeyin çıkın gidin” dediler bize. 11 Eylül’de çıkarıldığımızda mücadelemiz orada başlamış oldu.
“Bu mücadele aslında Sinbo’da çalışan işçilerin doğrudan taleplerini çadıra taşımış oldu”
Talepleriniz neler?
Bu mücadele Sinbo fabrikasının içindeki mücadeleden bağımsız değil. Bu mücadele aslında Sinbo’da çalışan işçilerin doğrudan taleplerini çadıra taşımış oldu. İlk talebimiz ücretsiz iznin kaldırılması çünkü; ücretsiz izin işçilerde çok büyük hak gaspına sebep oluyor, yani insan hakları ihlali de diyebilirim buna. Ücretsiz iznin kaldırılması, kadın işçiler başta olmak üzere işçilerin üzerindeki yoğun mobbing ve baskının kaldırılması, 12 saatlik çalışma koşullarının iptal edilmesi, mesailerin yasaklanması. Taleplerimiz bu yönde, taleplerimiz kabul edilene kadar direniş çadırı devam edecek. Dediğim gibi 11 Eylül’den beri bu mücadele devam ediyor. Zaman zaman gelip arkadaşlara seslendik, bildiriler dağıttık, basın açıklamaları yaptık, röportajlar verdik, hukuki sürecimiz de başladı. Bu şekilde ilerliyoruz.
“Bizi destekleyen ve bu yapılanları hak etmeyen işçiler için biz buradayız”
Fabrikada çalışmaya devam eden işçilerle iletişiminiz ne durumda? Onlar ne düşünüyor?
İçerideki arkadaşlarımız bize desteklerini -üye olan olmayan bütün arkadaşlar- bizleri arayıp tebrik ederek gösteriyorlar ama bunun yanı sıra patroncu olup bizim kara propagandamızı yapan kişiler de var. Bizler anayasal hakkımızı kullanıyoruz. Türlü türlü şeylerle buradaki direnişi kırmaya çalışıyorlar ama bizim umurumuzda değil. Bizi destekleyen ve bu yapılanları hak etmeyen işçiler için biz buradayız, kendimiz için buradayız, onlar için buradayız. Aslında ücretsiz iznin kaldırılmasını talep ederek de 2,5 milyon ücretsiz işçi için buradayız. Dışarıdan desteğe gelenlerin de dayanışmasıyla, ilgisiyle; kararlılığımız daha da güçleniyor, daha da büyüyoruz.
Sinbo yönetiminden sizinle iletişime geçen oldu mu?
Yönetim bizi görmezden geliyor. Cuma çıkışları Sinbo yöneticisi cuma namazına gidiyor. Cumaya giderken bize, utanmadan, “kolay gelsin” dedi. Cuma dönüşü ona “biz farklı bir yerde değiliz, biz sizin yüzünüzden buradayız, bizim haklarımızı gasp ettiğiniz için konuşmak istiyoruz” dediğimizde “benim işim başımdan aşkın, benim zaten bir sürü sorunum var” gibisinden başından savmaya çalıştı. Bizler de bizim sayemizde zengin olduğunu, söz hakkımız olması gerektiğini bildirdik. Tabii sonra patroncu müdürler yöneticiyi kollayıp fabrika içine soktular. O günden sonra bir daha denk gelmedik.
“Kadına yönelik şiddetin en yoğun olduğu alanlar aslında üretim alanları”
Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Sömürünün, şiddetin, tacizin, çifte sömürünün, kadına yönelik şiddetin en yoğun olduğu alanlar aslında üretim alanları; fabrikalar. O yüzden tamam sokakta, evde şiddet var ama bunun toplamı üretim alanları. Bence kadın örgütleri olsun, bu konuda insanları bilinçlendirmeyi düşünen kurumlar olsun; kadın işçileri mücadelenin bir parçası yapmayı, en ön saflara taşımayı düşünmek, bunun çalışmasını yapmak zorundalar, başka türlü olmaz. Bu düzen böyle gitmez. Biz de hayır diyenler, bu haksızlığa dur diyenler olarak buradayız. Herkesin de işçileri bilinçlendirmeye yönelik çalışması olması gerektiğini düşünüyoruz.
Buradaki direnişimiz de taleplerimiz kabul edilene kadar devam edecek.