Seçim sonuçları netleşti gibi.
Çalındı-çalınmadı tartışmasını bir kenara koyalım. Olan oldu. Şimdi mevcut sonuçlar üzerinden değerlendirme yapmakta fayda var…
Öncelikle Karadeniz’i ele alalım.
Karadeniz özellikle 1980 sonrası sürekli sağ siyasetleri destekledi. Verilen destek Karadeniz’e sadece yol olarak geri döndü. Yapılan yol ise tam bir doğa kıyımı yarattı. Bu gerçeği daha sonra yolu yapanlar da itiraf etmek zorunda kaldı…
Şöyle bir Karadeniz gezintisi yapalım.
Zonguldak bitirildi. TTK iyice daraltıldı. Kent terkedilmiş bir hâle döndü.
Kastamonu tarımı kan ağlıyor. Kent göç vermekten kurtulamıyor.
Sinop nükleer santral tehdidiyle karşı karşıya. Emekli kenti deyince herkesin aklına Sinop geliyor. İşsizlik had safhada. Samsun ekonomik sıkıntıyı iliklerinde hissediyor.
Çarşamba ve Bafra ovalarında tarım yapanlar umutsuz. Üretiyorlar, ürettiklerini satacak pazar yok. Çiftçi borç sarmalı içinde. İşsizlik Samsun ilini esir almış.
Ordu fındığını istediği fiyata satamıyor. Fındığa dayalı sanayi sektöründe çalışanlar açlık sınırının altında ücret alıyor. Fındık üreticisinin güvencesi olan FİSKOBİRLİK dağıtılmış. Üretici piyasa canavarının insafına terkedilmiş…
Giresun ise Ordu ile aynı kaderi paylaşıyor. Ne bir eksik ne bir fazla.
Bölgenin başkenti konumundaki Trabzon ise patlamaya hazır bomba. İşsizlik zirvede, yatırım yok. 750 bin nüfuslu kentin 90 bini yeşil kartlı. Kent sürekli göç veriyor.
Rize ve Artvin çay tarımından dertli. Çay-Kur satılacaklar listesine alınmış. Üretici şaşkın. Ürettiğiyle geçinemiyor.
Bayburt ve Gümüşhane’yi anlatmaya gerek yok. Ne iş var ne üretim. Olacağına dair en ufak bir işaret bile yok…
Karadeniz illerinin hâli kısaca bu. Bir de hepsinin ortak dertleri var. Şirketler sulara el koymuş. Dereler kurutulmuş. Coğrafyanın yüzde yetmişi maden şirketlerine ruhsatlandırılmış. Yarın bu şirketler coğrafyayı alt-üst etmeye başlayacaktır.
Artvin Cerattepe buna güzel bir örnektir.
MTA verilerine göre Doğu Karadeniz’de 100 milyar doların üzerinde maden rezervi var. Kapitalizmin de hızla kasasına koyacağı paraya ihtiyacı var. Gerisini siz düşünün…
Hemen ekleyeyim, Karadeniz’in diğer ortak sorunu da denizin giderek kurumaya başlaması.
Tablo özetle bu. Zonguldak’tan Artvin’e kadar uzayan Karadeniz bandında toplam nüfus 6.5 milyon civarı. Nüfusun %70’i sahil kesiminde yaşıyor.
Şimdi gelelim bu tablodan çıkan siyasi sonuca. Görüyoruz ki Karadeniz halkı 24 Haziran seçimlerinde de yine sağ siyasetlere ağırlıklı destek vermiş.
Gerçek bir çelişkiyle karşı karşıyayız. 1980 öncesini biliyoruz. Sol yapılar neredeyse tüm Karadeniz’in sahil bandında egemen konumdaydı. Peki bu gerçek ortada dururken koca bir coğrafya nasıl oldu da yağmacı liberal politikalara teslim oldu?
Bu sorunun yanıtları elbette var. Bir kere bölgenin direngen insanları geçen yıllar içinde büyük kentlere göç etti. Bölge bir anlamda boşaltıldı. Bölgenin mücadele deneyimleri kuşaktan kuşağa aktarılamadı. Devrimcilerin boşalttığı alanları devlet özel bir çalışmayla doldurdu. Irkçı, İslamcı yapılanmaların önü açıldı.
12 Eylül’ün çok yönlü ideolojik kuşatması bölgede çok özel bir çalışmayla uygulandı…
Yüzlerce Kuran kursu açıldı, tarikat yapılanmaları bölgede cirit atmaya başladı. Deyim yerindeyse bu yapılanmalar bölgeyi işgal etti.
İşçi kenti olan, sınıf mücadelesi tarihinde altın harflerle yazılı direniş gelenekleri yaratan ve devletin bilincinde “kömürü biter komünisti bitmez” kent olan Zonguldak bile bu saldırılardan nasibini fazlasıyla aldı…
Tüm bu olumsuzluklara rağmen bölge direnmeye devam ediyor.
Nerden mi biliyorum?
HES yağmasına karşı verilen mücadele ortadadır. Zayıf da kalsa çay ve fındık sömürüsüne karşı yapılan örgütlenmeler ortadadır.
Ve en önemlisi “vatan haini” ucuzluğuyla yapılan saldırılara rağmen HDP’ye verilen 58.581 oydan biliyorum.
Bu oylar kardeşliğe, eşitliğe ve ortak yaşama duyulan inanca verilmiştir. Ve ne yaman bir çelişkidir ki, topraklarını şirketlere peşkeş çekenlere tek ses çıkaramayanlar bu yağmaya karşı toprağını, suyunu, ormanını, yaylasını, kültürünü ölümüne koruyanlara “vatan haini” diyebilecek kadar körleşmiştir…
HDP Trabzon milletvekili adayı Hüseyin Taka’yı aradım. Onlarca tehdit aldığını ama umrunda olmadığını söyledi. Ve Taka şöyle devam etti; “asla korkmuyoruz, bu coğrafyaya kardeşlik tohumlarını ne pahasına olursa olsun ekeceğiz”…
Taka’ya sonuna kadar katılıyorum. Kardeşlik tohumları ekildiğinde Karadeniz geçmişteki devrimci özüne dönecektir.
Buna hiç kuşku duymuyorum. Kimse de duymasın…