İçerisinde yaşadığımız tüketim toplumu, bizi öylesine kuşatıyorken, gündelik yaşama dair pek çok kavramı da kapitalizme içkin zannediyoruz. Sanki her şey sadece tüketim ve kâr odaklı bir ışık altında anlam kazanmak zorundaymış gibi. Örneğin ‘kıyafet tasarımları’ ya da başka bir deyişle ‘moda’. Bu kelimeleri telaffuz ettiğimizde dahi aklımızda canlanan görüntü, neredeyse Pink Floyd tarafınca yorumlanmış bir kapitalizm tablosuna denk düşüyor.
Oysa mesele bu kadar basit değil. En düşük maliyetle en yüksek kârı yakalamak yerine işlevselliğin estetikle buluşması da mümkün. Seçkinlere değil emekçi kitlelere seslenen bir ‘moda’ da mümkün. Nasıl mı? Rusya’da 1917’de yaşanan Ekim Devrimi’nin yarattığı patlamayı bir de bu gözle okursak, farklı bir alternatifin gerçekçiliğini daha iyi anlayabiliriz. Ekim Devrimi sadece farklı bir ekonomik modelin yaşadığımız dünya üzerinde inşa edilebileceğini göstermedi, aynı zamanda kültürün, sanatın ve gündelik yaşamın da sınıfsal bir perspektifle bambaşka bir şekilde okunabileceğini kanıtladı. O halde gelin, Sovyetler Birliği’nde Ekim Devrimi ile birlikte ortaya çıkan çığır açıcı kıyafet tasarımlarına uzanalım.
Devrimin yankısı
Sovyetler Birliği’nde moda dersek eğer, kimileri gözünde kasvetli, herkesin birbiriyle aynı giyindiği bir senaryo canlandıracaktır. Sovyetler’e dair bildiğimizi sandığımız pek çok şey gibi bu üstünkörü yargı da yüzyılı aşkın antikomünist propagandalardan besleniyor. (Daha önce ‘Sovyet mimarisini işlerken ‘kasvet’ meselesine dair uzun uzun konuşmuştuk, yazdıklarımızı tekrarlamamak için dileyenler göz atabilir). Oysa fazla gizlenmeyen gerçeğe yaklaşmak için ufak da olsa bir merak hissine sahip olmak yeterli.
Ekim Devrimi ile birlikte sanatın ve hayatın dokunduğu her alan tepetaklak değişimlere sahne olur. Dünya tarihinin ilk işçi devletinin yarattığı ufuk, görsel sanatlardan edebiyata, mimariden bilime farklı şekillerde yankılar yaratır. Sovyetler Birliği’nin özellikle 1920’li yılları böylece fütürizm, konstrüktivizm, süprematizm gibi avangart sanat akımlarının etkisi altında geçer.
Sinema ya da mimari kadar ses getirmemiş olsa da kıyafet tasarımları alanında da son derece yenilikçi gelişmeler yaşanır. Bu açıdan Varvara Stepanova ve Lyubov Popova gibi konstrüktivist sanatçıların izlerini takip ederek sosyalist bir moda anlayışının avangart temelleri üzerine birkaç kilit noktayı yakalayabiliriz. Sanatı bir üretim sistemi olarak ele alan konstrüktivist sanatçılar modaya da aynı bakış açısıyla yaklaşırlar. Toplumsal bir anlam ve işlevsel bir amacı rehber edinen konstrüktivistler, sanatın değiştirici gücünü fark etmekle yetinmezler, aynı zamanda insanlara yeni sanatsal ifade biçimlerini erişilebilir kılmakla ilgilenirler.
Nasıl kıyafetler yapmalı?
Sovyet tasarımcıların odağında kadın ve erkek emekçiler için başta işlevsel, rahat, basit ve hijyenik kıyafetler üretmek vardır. Kaliteli, güzel ancak her şeyden önce işlevsel kıyafetler tasarlanırken devrim öncesi aristokratik moda anlayışına da kılıç çekilir: Rahatsız ve debdebeli tasarımlar yerini geometrik şekillere, asimetriye ve parlak renklere bırakır.
Çok yönlü bir sanatçı olan Stepanova’nın yaptığı tasarımlar üzerinden gidelim. Sovyet avangardının en önemli isimlerinden olan Aleksandr Rodçenko’nun hayat arkadaşı olan Stepanova, insan bedenin kıyafet içerisinde daha özgür hareket etmesini amaçlayarak çeşitli tasarımlara imza atar. Petrol-İş Kadın Dergisi’nde yayınlanan Stepanova portresinde konu hakkında şu ifadeler yer alıyor:
“Toplumsal cinsiyet ve sınıf farklılıkları işlevsel, geometrik giysi anlayışına zemin hazırlıyordu. Bu anlayış uyarınca Stepanova tasarımlarında bedenin daha özgür hareket etmesini sağlamayı amaçlıyor, giysinin dekoratif özelliklerinden çok işlevsel özelliklerine önem veriyordu. Giysiye hareket halindeyken bakılması gerektiğine inanıyordu. Estetik uğruna bedensel özgürlüğü gözden çıkardığına inandığı aristokratik giyim anlayışının aksine, Stepanova belli alanlar ve çalışma ortamları için giysi tasarımı yapıyordu. Ayrıca, basit tasarımlarla ve kumaşın ekonomik kullanımıyla giysi üretiminde kestirme yöntemler geliştirmeye çalışıyordu.”
Stepanova, giysileri kabaca iki başlık altında ele alır: prodezodezhda ve sportodezhda. Üretim/çalışma kıyafetleri olarak tanımlayabileceğimiz prodezodezhda, adı üzerinde çalışma hayatında kullanılan işlevsel ve basit stilleri kapsar. Bir alt kümesi spetsodezhda’da ise spesifik çalışma alanlarına ait kıyafetler tasarlanır. İşlerin türüne göre cepler, düğmeler, dikişler ya da kumaşlar işlevsel bir şekilde değişiklik gösterir. Fakat bu tasarımlarda öne çıkan bir diğer özellikle de kadın ya da erkek ayırt etmeksizin hazırlanan unisex kıyafetlerdir.
Yine adından da anlaşılacağı üzere sportodezhda, spor kıyafetlerini kapsar. Bedenin rahat hareket edebilmesini sağlayan tasarımlara ek olarak canlı ve zıt renklerin kullanımı dikkat çeker. Daha dikkat çekici olansa yine insan formunu gizleyen ağırlıkla unisex tercihlerdir.
Kitlesel üretim
Tasarımlarıyla dikkat çeken bir diğer konstrüktivist ise Stepanova’nın yakın arkadaşı olan Lyubov Popova’dır. Görsellerin tekrarı ile resimlere hareket veren Popova, elbise ve kumaş tasarımlarında da aynı yöntemi kullanır.
İlk Devlet Tekstil Fabrikası’nda (Tsindel) çalışmaya başlayan ikili buradaki çalışmalarıyla tasarımlarını zirve noktasına ulaştırır. Daha önce yaptıkları tasarımlar, ekonomik olumsuzluklarla boğuşulan İç Savaş dönemine denk geldiği için kitlesel bir yaygınlık kazanamaz. Savaş nedeniyle boya kullanımından makine teknolojisine imkanlar oldukça kıttır. Ancak özellikle tekstil alanında ciddi bir başarı kaydedilir. Hatta kumaş tasarımları zamana meydan okurcasına öylesine yaygınlaşır ki, ‘konstrüktivistlerin kitlesel üretime geçen tek projesi’ yakıştırmaları yapılır. Popova bu durumdan duyduğu mutluluk hakkında “Hiçbir sanatsal başarı, bir köylünün ya da işçinin benim tasarladığım bir parça malzemeyi satın alması kadar tatmin vermedi” ifadelerini kullanır.
Tsindel’de yapılan tasarımlar nitel değil nicel olarak da çarpıcıdır. Örneğin Stepanova, fabrikada sadece 1 yıl çalışmış olmasına rağmen bu süre zarfında 150’nin üzerinde kumaş tasarımının altına imza atar. Bundan da önemlisi Sovyet tekstil anlayışının omurgasını yaratırlar. İleriki yıllarda yapılan tekstil üretimlerinde Stepanova ve Popova’nın üslubundan öykünen tasarımları görmek mümkün.
Zamandan demir almak
Hayatı, kendi zamanımızın insanları olarak algılamaya çabalıyoruz. Başka türlüsünü de yapamayız zaten. Fakat kendi zamanımıza hapsolmak başka bir şey. Tarihte bir yere demir atmadan bugünü anlamlandırmak gerek.
İşlediğimiz bu küçük örnek bile gösteriyor ki Ekim Devrimi’nin kültürel ve sanatsal ışığı sadece Sovyetler Birliği’ne değil, tüm dünyaya da bir fener olur. Belki her devrimde olduğu gibi bu akımlar belli bir zaman ile sınırlanmış görünebilir, ancak başka bir dünyayı, yeni bir dünyayı zihinlerden çıkartıp hayatın içerisine serpmişlerdir. Bu yüzden ufukların sınırlandığı, yozlaştığı bir çağda geriye dönüp Sovyetler Birliği tarihini her anlamda eşelemeye devam etmeli.