Kayyım atandığı sırada kasada 36 milyon TL vardı ancak kayyım belediyeyi 220 milyon 793 bin TL borca sokmuştu. Kasada sadece 20 bin TL bulunuyordu. 150 bin nüfuslu, 6-7 milyon geliri olan bir belediyenin bu kadar borca sokulması elbette şaşılacak bir durumdu.
Üstelik belediye hesaplarına yansıtılmamış kimi ihalelerle bu borç daha da artabilirdi. Kayyım, belediyeye ait 15-16 taşınmazdan 12’sini de neredeyse bedelsiz bir şekilde kamu kurum ve kuruluşlarına devretmişti. Yolları ve meydanları bile… Mesela en işlek meydan Emniyet’e verilmişti. Mezbaha ise Milli Eğitim Müdürlüğü’ne… Meydanlar ve yollar devredilir de belediyenin hizmet binası devredilmez mi? Onu da devretmişti.
Belediyenin elinde hiçbir şey kalmamıştı yani.
Mehmet Zırığ, “İnsanlara hizmet için kurulan belediyeyi adete kıyım makinesinden geçirip, silip süpürmüşler” diyordu.
Müfettiş çağırarak yapılan talanın yerinde tespit edilmesini isteyecekti Zırığ.
Peki ne oldu?
Bu açıklamalarından bir ay sonra 7 Mayıs akşamı, mesai bitimi polis Cizre Belediyesi’ni ablukaya aldı. Belediye binasına x-ray cihazı konuldu, kapıya da polis kulübesi, silahlı güvenlik güçleri kulübenin önünde nöbet tutuyordu.
Olayı duyup belediyeye giden ve yapılan uygulamanın hukuksuz olduğunu söyleyen Zırığ’a yetkililer somut hiçbir gerekçe sunamadı. Buna karşın “kanuna aykırı mı hareket ediyorsunuz” diye soran belediye başkanına ilçe emniyet müdürü “Evet kanuna aykırı hareket ediyorum” dedi.
İşte şimdi o belediyeye kayyım atadılar. Bakmayın siz Belediye Eş Başkanı Mehmet Zırığ hakkında yürütülen soruşturma vardır gerekçesine. Belliydi o kayyımın geleceği.
Daha o günlerde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, kayyımları savunurken söylemişti bunu. 12 Mayıs’ta Güngören Trabzonlular Derneği’nin sahur programına katılmıştı Soylu ve Doğu ve Güneydoğu’da kayyım atanan belediyelerin “neredeyse yarısında vatandaşların AKP’yi tercih ettiğini” savunmuş ve devam etmişti:
“Sebep? Çünkü huzur geldi ve vatandaşımız huzurun devamını istiyor. Önümüzdeki 5 yıl aynı şekilde devam edelim. Çok net söylüyorum orada HDP’nin belediyesi filan kalmaz.”
31 Mart’tan bu yana geçen 7 ay içinde 13 HDP’li belediyeye kayyım atadılar bile. Gerisini siz hesap edin.
HDP’nin kazandığı yerlerde yerel yönetimleri, halkın iradesini, seçme ve seçilme hakkını tamamen ortadan kaldırıyor AKP iktidarı. “Sizin seçtiğiniz değil ben yöneteceğim” diyor. Kendince de bunu 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda yaparak mesaj veriyor.
Bu sessizlik ve tepkisizlik sürdüğü sürece belki beş yıla kalmadan HDP’li belediyelerin tümüne kayyım atanması kaçınılmaz.
Buyrun 30 Eylül’deki Güneydoğu Anadolu Belediyeler Birliği’nin (GABB) toplantısına.
31 Mart yerel seçimlerinin ardından 21 Haziran’da yapılan GABB toplantısında birlik başkanlığına Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Selçuk Mızraklı seçilmişti.
Diyarbakır Valisi Hasan Basri Güzel, Mızraklı’nın koltuğuna kayyım olarak oturduktan sonra kendisinin aynı zamanda Güneydoğu Anadolu Belediyeler Birliği Başkanlığı’na da kayyım olarak atandığını düşünmüş olmalı ki birliğe toplantı çağrısı yaptı. Toplantı tarihi 26 Eylül’dü. Ancak GABB üyesi HDP’li belediyeler bu toplantıya katılmama kararı almıştı. Çoğunluk sağlanamadığı için toplantı 30 Eylül’e ertelendi.
HDP’li üyeler bu kez toplantıya gitmişti. GABB birinci başkanvekili Batman Belediyesi Eş Başkanı Songül Korkmaz tarafından yönetilen toplantıya kurul üyelerince yeni başkan seçimi yapılması için önerge verildi.
Ne oldu dersiniz? Kayyım valinin yardımcısı kürsüyü işgal etti ve seçimleri yaptırmayacağını söyledi.
“Ben devlet adına buradayım ve size bir oylama yaptırmayacağım” diyordu vali yardımcısı, “Birliğin zaten bir başkanı var ve o da validir.”
Seçimle gelen Selçuk Mızraklı’nın yerine atanarak gelen vali Hasan Basri Güzel, 148 HDP’li, 98 AKP’li üyenin olduğu GABB’ın başkanlığına da kendisini atamıştı.
Vesayeti ortadan kaldıracağı söylemiyle iktidar olan bir parti atanmışların vesayetiyle demokrasiyi ortadan kaldırdı.
Cizre Belediyesi başkanının hem de Cumhuriyet bayramında görevden alınması bize şunu gösteriyor ki meğer Cumhuriyet’in en kısa tanımı ‘halkın kendi kendini yönetmesi’ değilmiş. AKP iktidarı bu tanımı değiştirmiş, Cumhuriyet’in en kısa tanımı Erdoğan iktidarında ‘halkı kayyımların yönetmesi’ olmuş.