“Orta Dünya”nın kendi koşullarında ortaklıklar geliştirebildiği yeni bir uluslararası denklem şekilleniyor. Bunu neye borçlular?
– Buyurganların küstahlık yapma kapasiteleri pek çok açıdan geriliyor.
– Küreselleşme ve liberalizasyon ilk aşamada Batının mal ve hizmet üstünlüğünün yaygınlaşmasına yaradı. İkinci aşamada sermaye, kaynak ve malların pazarlara erişiminde akışın yönü değişti. Böylece Çin merkezli Doğu, denge kurma şansını yakaladı. “Orta Dünya” da başka ortaklıkların mümkün olduğunu gördü.
– Afganistan, Irak, Suriye ve Yemen’e doğrudan ya da vekâlet savaşlarıyla müdahalelerin felaket sonuçları Batı blokunun “değerler dünyası” hikâyesini bitirdi. İran’da rejim değiştirme planları ve Lübnan’da eski sömürgecilik döneminden miras düzeni sürdürme çabaları gerilim üretmekten başka bir şeye yaramadı. “Değerler Dünyası” bu coğrafyayı her şeyiyle değersizleştirdi. Hiçleştirilmiş insanların önünde iki seçenek kaldı: Kendi dünyalarını yakan ülkelere sefil bir şekilde sığınmak ya da kalıp savaşmak.
– Batının yaptırım stratejisi hasım devletleri hizalayamadığı gibi halkların sosyal ve ekonomik sıkıntılarını çekilmez hale getirdi.
– ABD’nin Körfez’de bağımlılık ilişkisi yaratmak için kullandığı “istikrar ve güvenliğin garantörü” olduğu iddiası karşılıksız çeke döndü.
Oluşan bu tablo kendi sırasını bekleyenlere ders oldu.
***
Son birkaç hafta içinde bölgede gerçekleşen diplomasi trafiği istikamet karmaşası gibi algılanabilir ama özünde her bir aktör ‘stratejik özerklik’ iddiasının altını doldurabildiği kadar doldurmaya çalışıyor. Bunların birkaçını not edelim istedim.
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken Riyad’da Arap ortaklarıyla ‘ortaklık tazeleme’ hamlesinden istediği sonucu alamadan asgariye indirilmiş beklentilerle Pekin’e geçti. ABD açısından Çin ve Rusya’nın Körfez’le geliştirdiği ilişkilerin geri döndürülemeyeceği gerçeğini hazmetmekten başka bir yol gözükmüyor.
Blinken’ın üç günlük Riyad ziyaretinin ardından kentte 11-12 Haziran’da onuncusu düzenlenen Arap-Çin İş Konferansı sırasında Çinlilerle değeri 10 milyar doları aşan 30 işbirliği anlaşması imzalandı. Suudi Yatırım Bakanlığı’nın elektrikli araç üreten Çinli Human Horizons’la 5,6 milyar dolarlık ortak yatırım anlaşması liste başı. ABD, Katar’daki 10 bin Amerikan askerinin çizmelerini parlatırken bu ülkenin 2022’de Çin’le ticareti yüzde 45 artışla 26,3 milyar doları buldu. CENTCOM’un hatırı, Katar’ı Çin ve Rusya ile iş yapmaktan alıkoymaya yetmiyor!
***
Washington Çin’in arabuluculuğunda sağlanan Riyad-Tahran barışının hazımsızlığını çekerken ABD’nin saldırgan ve yaptırımcı politikaları İran’ı, kendi periferisinde darbelerle istikrarsızlaştırdığı Latin Amerika’ya taşıdı. Geçen hafta İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin Venezüella, Nikaragua ve Küba’yı kapsayan Latin turu tüm dünyaya ayar veren kibrin sınırlarını gösterdi. İran üç ülkeyle ekonomi, ticaret ve teknoloji ağırlıklı 28 ortaklık anlaşması imzaladı. Venezuela ile enerji ve savunma alanında iş birliğine yönelik görüşmeler izlenmeye değer. Yani İran, ABD’ye arka bahçeden gol atıyor. Reisi dün de Suudi Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan’ı ağırlayarak Suud-İran normalleşmesinin yolunda gittiği mesajını verdi. Yedi yıl sonra ilk üst düzey ziyarette Reisi’ye Kral’ın Riyad’a daveti iletildi. ABD’yi afallatan gelişmeler bunlar.
***
Rusya’dan devam edelim. Cezayir Cumhurbaşkanı Abdülmecid Tebbun, Kremlin Sarayı’nda Vladimir Putin’e konuk oldu. Cezayir’in öteden beri Rusya ile savunma alanındaki ortaklığı dikkate alındığında artan temaslar ezber bozucu olmayabilir. Fakat Tebbun’un Moskova’da “derinlemesine stratejik ortaklık anlaşması” imzalaması ve ardından St. Petersburg Uluslararası Ekonomi Forumu’nda Rus lidere eşlik etmesi, Ukrayna’nın gölgesinde yaman bir hamle.
Burada simgesel başka bir boyut daha var: Fransız sömürgesine karşı Cezayir’in bağımsızlık sembolü Emir Abdülkadir’in heykeli Moskova’ya dikildi. Tebbun’un gerçekleştirdiği açılış “Moskova’da Müslüman ve Arap bir liderin ilk anıtı” notuyla yapıldı. Tebbun forum sırasında Rus silahlarından vazgeçmesi yönünde baskı gördüğü yönündeki soruya verdiği yanıtla da Putin’i mest etti: “Cezayirliler özgür doğdular ve öyle kalacaklar.”
Silah ihtiyacının yarıdan fazlasını Rusya’dan temin eden Cezayir, bu konuda Hindistan ve Çin’den sonra Rusların üçüncü büyük müşterisi.
Bu arada Putin’in Afrika’dan arabuluculuk için gelen misafirleri de vardı. Uzatmamak için bunu geçiyorum. Rusya faslında değinmek istediğim diğer ziyaret BAE Başkanı Şeyh Muhammed bin Zayid’in (MbZ) St. Petersburg çıkarması. Rusya’nın aleni müttefiki Tebbun’u saymazsak MbZ savaş yüzünden yıldızı sönen St. Petersburg Forumu’nun tek yıldızıydı. Yüksek profilli diğer katılımcılar Ukrayna’da tarafsızlık politikası güden ülkelerden gelen bakanlardı. Resmi açıklamalara bakılırsa Putin ile MbZ Ukrayna krizinin insani boyutlarının azaltılması ve esir takası gibi meseleleri konuştu. BAE, Putin’le diyaloğu kutuplaşmanın aşılması için gerekli bir kanal olarak sunuyor.
***
Orta Doğu’daki “yaratıcı yön karmaşası” iki önemli ziyarete de odaklanmayı gerektiriyor. Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman (MbS) birkaç yıl önce Kaşıkçı cinayeti nedeniyle kendisine “devlet adamlığı” dersi vermeye yeltenen Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a ikinci kez misafir oldu. MbS 16 Haziran’da Elysée Sarayı’nın merdivenlerinde karşılandı. İhtiram büyüktü. MbS, Riyad’ın Expo 2030 Fuarı’na ev sahipliği için de ağırlığını koyuyor. Riyad’ın rakipleri Roma, Odessa ve Busan. Uluslararası Fuarlar Bürosu’nun 179 üyeli genel kurulu 20 Haziran’da dört ülkeyi dinleyecek.
MbS’nin 22-23 Haziran’da “Yeni Küresel Mali Pakt” zirvesine de katılacağı düşünülürse Fransa’da epeyce zaman geçireceği anlaşılıyor. MbS’nin sahibi olduğu ihtişamlı şatolardan hangisinde konakladığı merak ediliyor. En gözdesi Paris yakınlarında Louveciennes’deki şatosu (Château Louis XIV). Burayı 2018’de 275 milyon euroya satın almıştı. Beğenmeyip içini yeniden dizayn ettirdi. Fransız medyası prensi burada görüntülemek için takla atıyor.
İki ülke klasik iş birliği alanlarının dışında güneş enerjisi, hidrojen ve teknoloji üretimi konusunda görüşmeler yapıyor. MbS Fransız teknoloji şirketlerini Vizyon 2030 Projesi’ne yatırıma bekliyor. Avustralya’ya denizaltı satışında ABD ve İngiltere’den kazık yiyen Macron Körfez’deki keselere bakıyor.
Fransız medyasına bakılırsa iki lider bölgesel sorunlar ve gelişmelere dair fikir teatisinde bulundu. Elysée kaynakları, Macron’un İran ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesinin Suriye ve Lübnan başta olmak üzere bölgesel dosyalara nasıl yansıdığını MbS’den dinlemeyi dört gözle beklediği bilgisini paylaşmıştı. Resmi pozisyon şu: Riyad-Tahran yakınlaşması bölgesel güvenlik ve istikrara fayda sağlayabilir. Her iki taraf da bu fırsattan yararlanmalı. Macron İran-Suud yakınlaşmasının özellikle Lübnan’daki cumhurbaşkanlığı seçimindeki kördüğümün aşılmasına yardımcı olmasını umuyor. Riyad ve Paris Lübnan’da aynı ata oynuyor. Macron daha önce MbS’nin Lübnan’a çaylakça müdahaleleri olduğunda durumu kurtaran adamdı. MbS 2017’de Lübnan Başbakanı Saad Hariri’yi ayağına çağırıp Hizbullah’la kurduğu hükümetten çekilmeye zorlamıştı. Hariri’yi tutulduğu otelden kurtaran Macron’un ‘dostça’ müdahalesiydi. İkilinin Lübnan’daki kördüğümü çözmeye nefesi yetmediği için İran’la diyalogdan çıkacak olumlu etkiye bakıyorlar. Bunun yanı sıra MbS bu tür temaslarda Suriye ile normalleşme konusundaki itirazları geriletmeyi umuyor. Paris normalleşmeye karşı çıksa da Arap inisiyatifinin neticelerini de görmek istiyor. En fazla söyleyebildikleri şey “Normalleşme bedavaya gelmemeli, suçlu rejim ödüllendirilmemeli.”
Macron’un bir beklentisi daha var: MbS’nin Putin’e nazı geçiyorsa etkisini bir zahmet Ukrayna konusunda kullanması. AB dönem başkanıyken Putin’le konuşabilen Avrupalı lider olmak, Macron’a özellikle Avrupa’nın doğu kanadında epeyce hasım kazandırmıştı. Putin de bir süre sonra Macron’un telefonlarına çıkmayarak Fransız lideri madara etmişti. Şimdi “Körfez’in şeyhleri Putin’i etkilese de biz de cendereden çıksak” diye düş kuruyorlar.
***
Körfez’in yeni nesil yöneticileri babalarının muhafazakâr çizgilerinden sapmakta daha cesur davranıyor. Batılı müttefiklerin buyurganlığı da eskisi gibi sökmüyor. Pek suskunlar ve alttan almak zorundalar. Sonuçta konvansiyonel ortaklıkların karakteri değişiyor. Yeni dönem tam anlamıyla ezber bozucu.