Hayvanlarını otlatırken karakoldan atılan havan mermisiyle katledilen 12 yaşındaki Ceylan Önkol’un ardından bir kare fotoğrafı, tahra ve ineği kaldı. Anne Saliha Önkol, ölene kadar kızını unutturmayacağını ve failler yargılanana kadar mücadele edeceğini söyledi.
Bölgede sayısız Kürt çocuğu, “güvenlik” gerekçesi adı altında zırhlı araçlar, hava saldırıları ve ateşli silahlar sonucunda yaşamını yitirdi. Diyarbakır’ın Lice ilçesi Kanîsipî (Şenlik) kırsal mahallesine bağlı Xanbaz mezrasında 28 Eylül 2009’da hayvanlarını otlatırken, karakoldan atıldığı belirtilen havan mermisiyle yaşamını yitiren 12 yaşındaki Ceylan Önkol da bu çocuklardan sadece biri. Ceylan’ın katledilmesinin üzerinden 12 yıl geçti, fakat katledilen diğer Kürt çocukları gibi ne fail bulundu ne kimse yargılandı.
Ceylan’ın cansız bedeni 6 saat olay yerinde bırakıldı ve savcı “can güvenliği” gerekçesiyle olay yerine üç gün sonra gitti. Önkol’un annesi Saliha Önkol, kızının parçalanan bedenini eteğinde topladı, olay yerindeki bütün delilleri, Lice Cumhuriyet Başsavcılığı’na teslim etti. Fakat Ceylan’ın ölümüyle ilgili raporlar jandarma komutanlığı ve emniyet tarafından hazırlandı, patlayıcıya tahra (eğri budama bıçağı) ile vurulduğu iddia edildi. Jandarma yetkilisi Yüksel Şanlıtürk’ün hazırladığı raporda, Önkol ailesinin “devletten tazminat alabilmek için kendini mağdur gibi gösterdiği” ifadeleri yer aldı.
AİHM: İhlal yok!
Soruşturma başlatılsa da getirilen gizlilik kararı nedeniyle aile avukatlarına bilgi verilmedi. Gizlilik kararına yaptıkları tüm itirazları reddedilen aile avukatları, 2010 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurdu. Mayıs 2012’de ise soruşturmanın etkin ve tarafsız yürütülmemesi, soruşturmanın derinleştirilmesine yönelik taleplerin reddedilmesi, aradan geçen süreye rağmen dava açılmaması ve şüphelilerin bulunmaması nedeniyle tekrar AİHM’e ikinci başvuru yapıldı. AİHM, 5 yıl sonra 17 Ocak 2017’de Önkol ailesinin başvurusunu sonuçlandırdı ve “etkin soruşturma ve yaşam hakkı açısından ihlal olmadığına” karar verdi.
Türkiye: Daimi arama kararı
30 Nisan 2014’te ise Ceylan’ın ölümüyle ilgili soruşturmayı yürüten Lice Cumhuriyet Başsavcılığı, dosyadaki kanıt ve raporların faillerin tespiti için yetersiz olduğuna kanaat getirdi, dosya için “daimi arama kararı” verdi.
Tazminat süreci
Önkol ailesi, bu kez patlamada sorumluluğu ve ihmali olduğu nedeniyle İçişleri Bakanlığı aleyhine 100 bin TL maddi, 150 bin TL manevi tazminat talebiyle Diyarbakır 2’nci İdare Mahkemesi’nde dava açtı. Açılan davada mahkeme, aileye 28 bin 208 TL tazminat ödenmesine karar verdi. Mahkeme, 5233 sayılı “Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun’una” dayanarak, manevi tazminat talebini reddetti. İtiraz üzerine Danıştay, 16 Mayıs 2019’da Ceylan Önkol’un ailesine tazminat ödenmesi kararını bozdu, tazminat davasının “kusursuz sorumluluk” ilkesi veya “hizmet kusuru” ilkesi kapsamında görülmesi gerektiğine hükmetti. Bunun üzerine İdare Mahkemesi, 8 Mart 2021’de aileye toplamda 283 bin TL ile maddi ve manevi tazminat ödenmesine karar verdi.
Ceylan’ın bakışları
Aradan geçen 12 yılda tek bir fail yargılanmadı, ailenin hukuki girişimleri sonuçsuz kaldı, Ceylan’ın ölümünün araştırılması için Meclis’e verilen önergeler yanıtsız bırakıldı. Adına sayısız sanat eseri yapılan, şarkılar yazılan, resimler çizilen Ceylan’ın hafızalara kazınan henüz 7 yaşındayken ilkokulda çektirdiği fotoğraf karesindeki bakışları, 12 yıldır faillerin yargılanmasını bekliyor.
Onu anlatırken gülümsüyor
12 yıldır kızından geriye kalan tek bir fotoğraf karesiyle kendini teselli eden anne Saliha Önkol ile o günü ve sonrasında yaşadıklarını konuştuk. Anne Önkol, kızının ölümünden sonra bir süre yatağa bağlı olarak hayatını sürdürdü ve ancak bir yıl sonra sağlığına kavuşabildi. En küçük kızı olan Ceylan’ın katledilmesini ve olay yerinde yaşadıklarını bir an olsun unutmadığını söyleyen anne Önkol, acısına rağmen dik duruşundan taviz vermeyerek, kızını gülümseyerek anıyor. Anne Önkol, kızı Ceylan’ın yaşamını yitirmeden önce elinde olan ve devletin Ceylan’ı suçlu çıkarmak istediği tahrayı da hala saklıyor.
Tahrayı gösteren anne Önkol, bıçağın kullanılan uç bölümünün zarar görmediğini, ortadan büküldüğünü ve bu yüzden Ceylan’ın bombaya vurmadığının kesin olduğunu anlattı. Önkol, çocuğunun suçlu gösterilmesini asla kabul etmediğini söyledi.
‘Xambaz’da Ceylan’a yaklaşıyorum’
Şenlik Mahallesi’ne bağlı Xambaz ve Genç ilçesi Yayla (Dölek) Mahallesi Demirlibağ mezraları arasında gel-git yapan aile, Ceylan’ı Xambaz mezrasında kaybetti, Demirlibağ’da toprağa verdi. Anne Önkol, Ceylan’ın hayvanları otlattığı ve katledildiği yere her gidişinde O’nu hatırladığını, hissettiğini ve O’na yaklaştığını söyledi.
Büyümesine izin verilmedi
Anne Önkol, Ceylan’ın kendisine ait tek kare olan fotoğrafını eline aldı ve konuşma sırasında bir kez olsun bırakmayarak, kızını anlattı. Ceylan’ın çok başarılı bir çocuk olduğunu söyleyen Önkol, “Ceylan, okulunda çok başarılıydı. Şimdilerde arkadaşlarının birçoğu üniversiteyi kazandı. Ceylan’ın hayali savcı veya hakim olmaktı. Bu hayali için derslerinde çok gayret gösteriyordu. Ama izin vermediler, olamadı. Bugün onun arkadaşlarına imrenerek bakıyorum, çok hüzünleniyorum” dedi.
Okulun ilk günüydü
Sohbet ilerledikçe olay gününe tekrar dönen Önkol, yaşananları şöyle anlattı: “Pazartesi günüydü, 28 Eylül idi ve okulların açıldığı ilk gündü. Ben Ceylan’a, ‘Kızım kalk okula git, abin gidiyor’ diye seslendim. O da bana ‘Yok anne, ben yarın gideceğim, bugün okulun ilk günü, bugün ben senin yanında kalmak istiyorum’ dedi. Daha sonra saat 9-10 sıralarında bana ‘Ben hayvanların yanına gideceğim’ dedi. Ben de ‘Yok Ceylan, sen gitme, ben giderim’ dedim. Gitmekte ısrar etti… Şapkasını taktı, eldivenlerini ve çorabını giydi. Elimi öptü. Benden makarna yapmamı istedi, evden çıktı. Gittiğinden 3 saat sonra, saat 13.00-14.00 gibi bir uğultu duyuldu, dışarı fırladım. Karşı komşulara seslendim. Kimse çıkmadı ilk başta, daha sonra onlar çağırdı. Uğultudan sonra bir patlama gerçekleşti. Patlamanın olduğu yerdeki komşular, bizim hayvanların olduğu bölgeye düştüğünü söyledi. Biz de öyle dışarı çıktık. Büyük oğluma seslendim. Oğlum önden, bende arkasından olay yerine doğru gittik, giderken de içimi kötü bir his kaplamıştı. O histen dolayı dizlerim tutmadı, bir düştüm bir kalktım derken oraya yetiştim.”
Çocuk bedeni parçalanmıştı
“Kanlar vardı yerde. Kimin kanı olduğuna anlam veremedik” diye anlatmaya devam eden anne Önkol, “Oğlum benden önce gördü Ceylan’ı ve benim oraya yaklaşmamı istemedi. Ceylan’ın bedeni paramparçaydı. Oğlum, kızımı o halde görmeyeyim diye beni uzak tutmaya çalıştı. Ama ben görmek istedim, onu zorladım. Ceylan’ı gördüğümde çok kötü oldum, bütün vücudu paramparça olmuştu, ciğerini yerde gördüm. Ciğeri önce ağzıma, sonra da koynuma koydum. O anki hislerimi anlatamam, şuurumu kaybetmişim. Sanki bir rüyada gibiydim, gerçek mi rüya mı anlamını tam veremedim. Karakola gidince kendime geldim” şeklinde konuştu.
6 saat yerde kaldı
Ceylan’ın parçalanmış bedeninin 6 saat yerde kaldığını söyleyen Önkol, şunları söyledi: “Biz gereken birimlere haber saldık ancak gelen olmadı. O esnada Abalı Karakolu’ndan, köy imamına bir tane fotoğraf makinesi verilmiş, görüntüleri çekmesi için yanımıza gönderildi. Kolluk görevlilerinden herhangi kimse oraya gelmedi. Güvenliği gerekçe göstererek gelmediler. 6 saatten sonra cenazeyi Abalı Karakolu’na istediler. Oraya cenazeyi götürdük, boş bir konteynırda savcı ve doktorlarla birlikte otopsisi yapıldı. Cenazesi bize öyle verildi.”
Savcı: Kim öldürdü?
Önkol, yaşatılan bunca acıya rağmen 12 yılda bir tek failin yargılanmamasına tepki gösterdi. Hukuki süreçte sadece Lice Cumhuriyet Savcılığı’nın kendisini çağırdığını ve savcısının ilk sorusunun da “Kim öldürdü?” olduğunu ifade eden Önkol, “Ben de kendisine hitaben ‘siz daha iyi bilirsiniz, devlet olarak’ dedim. Bana ‘Ceylan’ın kendi elindeki aletle mühimmata dokunduğundan şüpheleniyoruz’ dedi. Böyle bir şeyin mümkün olmadığını söyledim. Kendi elindeki aletle dokunmuş olsaydı, eli giderdi, ayağıyla basmış olsaydı, ayağı giderdi. Fakat bunlara baktığımız zaman hem elinde hem de ayağında hiçbir parçalanma söz konusu değil. Ne olmuşsa uzaktan bir şeyin karın bölgesine isabet etmesiyle gerçekleşti. Patlama sesini de duydum. Ben bunları söyledikten sonra savcı bana ‘Bunları biri mi sana söyledi’ dedi. Ben de kendi bildiğimi ve aklın yolunun bir olduğunu söyledim. Ayrıca savcıya Ceylan’ın hakkının yerde kalmayacağını söyledim. Allah onların yanına bırakmasın” ifadelerini kullandı.
‘Başkasının başına gelmesin’
Ceylan’dan sonra da çok sayıda Kürt çocuğunun bölgede “güvenlik gerekçesiyle” öldürüldüğünü ifade eden Önkol, “Ölen her çocuğun muhakkak bir ailesi var. Ben bu acıyı yaşadım, başka anneler yaşamasın. Çocuklarımız ölmesin, başka annelerin ağlanmasını istemiyorlarsa, bu sorunu çözsünler. Bunun son bulması da çözüm sürecinden geçer. Barış ortamı sağlanmalıdır. Buradan Türkiye’deki tüm annelere sesleniyorum, bizim başımıza gelenlerin sizin başınıza gelmesini istemiyorsanız, sesimizi birleştirmeliyiz. Türk-Kürt kardeşliğini sağlamalıyız. Biz barıştan başka bir şey istemiyoruz” dedi.
Mezar taşını öpüyor
Anne Önkol, bölgedeki Kürt çocuklarının ölümünden söz ederken, konuşmasına devam edemedi. Daha sonra anne Önkol ile Ceylan’ın mezarına gittik. Anne mezar yolunda, kızını her gün ziyarete gittiğini anlattı. Mezarlığa gittiğimizde anne Önkol, önce kızının mezar taşını öptü, hasret giderdi. Burada Ceylan’ın faillerinin yargılanması için mücadele sözünü yineledi.
Ceylan’ın hatırası
Çocuklarının hatıralarıyla yaşamaya devam eden ailesi, Ceylan’ın çok sevdiği ineği beslemeye devam ediyor. Anne Önkol da, “Kızım hayvanları çok severdi, o ineği de ayrı seviyordu. O inek büyüdü, ne zaman görsek ‘Ceylan’ın ineği’ diyoruz. Bizimle ayrı bir bağı oluştu, onun hatırası gibi. Ceylan’ın ardından bize bir kare fotoğrafı, tahrası ve ineği kaldı” dedi.
Zaman aşımı riski
İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi Başkanı ve Önkol ailesi avukatı Abdullah Zeytun, davanın hukuki sürecini değerlendirdi ve dosyanın zaman aşımı riskiyle karşı karşıya olduğunu söyledi. Kolluk güçlerinin ve güvenlikçi politikaların neden olduğu ölümlerden birinin de Ceylan Önkol’un ölümünün olduğunu kaydeden Zeytun, “Bugün itibariyle de 12’nci yılını aştı. Baktığımızda geride tarifi imkansız acı ve ağır bir hukuksuzluk kaldı” dedi.
‘Kriminalize edeceklerdi’
Bu ölümleri soruşturmakla yükümlü savcının görevini yerine getirmediğini dile getiren Zeytun, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ne yazık ki bir Kürt çocuğunun katledilmesinde soruşturma ve işlem yapmada kendini yetkili görmedi. Olaya yerine gidip delillerin toplanmasını, şüphelilere ilişkin hiçbir işlem yapmadı, dosyayı ve tüm delilleri olası şüpheli konumunda olan kolluk görevlilerince yürüttü. İlk işlemler karakol birimlerince yapıldı. Ceylan’ın katledilmesinden sonra ilk oraya ulaşan ailesi olmuştu. Belki de ilk ulaşan ailesi olmasaydı ve şüpheli kolluk görevlileri ulaşsaydı Ceylan da, Fatma Erkan gibi yanına boyundan büyük bir silah konulup farklı bir şekilde kriminalize edilecekti.”
AİHM kararı
Zeytun, bölgede özellikle sivillere yönelik yaşanan ihlallerde yürütülen cezasızlık politikasının Ceylan üzerinden de devam ettiğini söyledi. Dosyadaki somut delillere rağmen olayın kolluk biriminin bilgi ve beyannameleri üzerinden yürütülmesini doğru bulmadıklarını vurgulayan Zeytun, askeri birimlerce dosyalara konulan raporlara güvenilerek daimi arama kararı verildiğini kaydetti. Bu işlemlere karşılık dosyayı AİHM’e taşıdıklarını aktaran Zeytun, şöyle konuştu: “AİHM’de 2017’ de dosyadaki somut delillere rağmen devletin ortaya koyduğu delillere dayandı ve ihlal kararı vermedi. Bu şekilde ceza boyutuyla dosya kapanmış oldu. AİHM’in vermiş olduğu 2017 tarihli kararı, o dönemdeki sokağa çıkma yasaklarını değerlendirdiğimizde o dönemin ruhuna denk düşecek konjonktürel ve stratejik bir karar olduğu kanısındayız. 2015 ve sonraki süreçte AİHM, Türkiye’deki yaşanılan süreçlerin çoğuna olumsuz karar verdi. AİHM içtihatlarının aksine insancıl hukuktan yoksun bir karar verdi.”
Kusur mağdurda!
Dosyaya verilen “daimi arama kararı” ile dosyanın zaman aşımına uğrama riskinin olacağına değinen Zeytun, hukuki süreci şu şekilde anlattı: “AİHM’in ihlal bulmadığı kararın aksine idare mahkemesi iç hukukta devletin ağır sorumluluğuna işaret eden kararlar verdi. 2019 yılında iç hukukta idari yönüyle farklı bir aşamaya gelindi bugün itibariyle. İlk derece mahkemesi, Danıştay’ın kararından sonra Ceylan’ın yaşamını yitirdiği yerin bütün köydeki insanların yaşam alanı içerisinde yer aldığını, dolayısıyla devletin sorumluluğu olduğu dahilinde karar kıldı. Ancak ilk derece mahkemesi de bütün mevcut yargılamalarda olduğu gibi yine de ölene, mağdura bir kusur atfetti ve Ceylan’a da yüzde 10 kusur atfetti, gerekçesinde ise tam da kolluk görevlilerinin bilgi ve belgeleri vardı. O iddialar da Ceylan’ın mühimmatı çubukla parçaladığı iddiasıydı. Mahkeme de burada Ceylan’ı kusurlu buldu. İlk Derece Mahkemesi’nin hâkimlerinin ve Danıştay’ın da ifade ettiği şekilde çok basit şekilde bu maddi gerçek ortaya çıkarılabilirken, Savcılık Ceylan’ın ölümüne ilişkin etkin bir soruşturma yürütmedi. Dolayısıyla da dosya daimi kararı ile birlikte zaman aşımına bırakılmış durumda.”
‘İleride gerçek yüzleşme olacak’
Zeytun, devamında şunları söyledi: “Her ne kadar iç hukukta zaman aşımına bırakılmışsa da bu dosya, pozitif hukukta şuan için fail kamu görevlilerinden bir hesap sorulamıyor, cezalandırılmıyorsa da ilerde gerçek bir yüzleşme ve hesaplaşmayla muhakkak ki bu kamu görevlileri ve failler cezalandırılacaktır. Bu anlamda biz insan hakları savunucuları olarak bu gerçekleşen katliama ilişkin olayın takipçisi olacağız ve sürekli bir şekilde adalet arayan ve adalet talebinde olan ailenin yanında olacağız.”
MA / Eylem Akdağ – Mehmet Erol