Özel olarak seçilmiş bir evin avlusuna götürdüler onu. Komutanlar Fransız sivillerin olaya şahit olmasını istemiyordu çünkü. Bir direğe bağladılar sıkıca, vurulduktan sonra yere düşmemesi için koltuk altlarından, belinden sıkıca kayışlar geçirdiler. Siyah bir kukuletayı başına geçirdikten sonra bütün tüfekler patladığında dördü ölümcül, on bir mermi saplandı gövdesine ve er Eddie Slovik, yaşamını yitirdi. Bütün bunlar, 31 Ocak 1945’te, Fransız topraklarındaki Saint-Marie-aux-Mines köyü yakınlarında, saat 10:44’te gerçekleşti.
24 yaşındaydı Slovik ve II. Dünya Savaşı boyunca asker kaçaklığından ötürü kurşuna dizilen tek Amerikan askeriydi.
BİR SOKAK ÇOCUĞU
18 Şubat 1920’de başladı onun talihsiz macerası. Kötü bir çocukluktu; yoksulluk ve sokak belirledi yaşamını. Henüz 12 yaşındayken, bakkaldan yaptığı küçük çaplı bir hırsızlık yüzünden tutuklanmıştı bile. Daha sonra, hırsızlık, haneye tecavüz ve huzuru bozma gibi sabıkalar eklendi buna. 1937’de hapse girip Eylül 1938’de şartlı salıverildi. Ocak 1939’da arkadaşlarıyla beraber sarhoş halde bir arabayı çalıp kaza yapınca, tekrar içeri girdi ve bu kez Nisan 1942’de yeniden salıverilen Slovik, bir iş bulup çalışmaya başladı. Sonradan eşi olacak Antoinette Wisniewski ile tanıştı ve evlendi.
Bildiğiniz sokak çocuğu işte! Okuyucunun hemen beklediği gibi öyle politik bir insan filan da değildi.
Aslında, o kadar sabıkayla askere de alınmaması gerekliydi ama 1940’larda kimi askere almadılar ki! Onu da orduya aldılar ve 24 Ocak 1944’de temel eğitim almak için Texas’daki Wolters Kampı’na, oradan da Fransa cephesine gönderildi.
İlk firarını o günlerde yaptı. Arkadaşı Er John Tackey ile bir topçu ateşi sırasında birliklerinden koptular ve inzibatlar yakaladığında, 6 hafta boyunca tutuklu kaldılar. Haklarında herhangi bir yasal işlem de yapılmadı aslında. Ama Slovik, komutanı Yüzbaşı Ralph Grotte ile konuşarak, korktuğunu ve cephe gerisinde bir hizmete alınmak istediğini, cephe görevi verilirse kaçacağını söylediğinde işler karıştı. Komutan isteğini reddetti ve Slovik’i cepheye gönderdi. Slovik bu kez, bir askeri inzibata “Cephe görevi verilirse firar edeceğini” bildiren yazılı bir not verdi.
MAHKEME VE KARAR
Bilindiği kadarıyla Slovik, “Vicdani retçi” ya da “savaş karşıtı” filan değildi; yalnızca korkuyordu ve korktuğunu açıkça söyleyebilecek kadar cesurdu! Huzuruna çıkarıldığı Yarbay, açıkça, “Şu notu yırt, yasal işlem yapmayalım” dedi ama Slovik, reddetti ve “ne yaptığımı biliyorum, sonuçlarına da katlanacağım” diyen yeni bir not yazdı. Tutuklandı tabii. Bu arada bölük yargıcı Yarbay Summer, “Bölüğüne dönerse bu meseleyi unutabileceğini” söylediyse de, Slovik bu teklifi yine reddetti ve “Kararlıyım, beni askeri mahkemeye verin” dedi. Daha sonraki aşamalarda da benzer teklifleri reddeden Slovik, sonunda askeri mahkemeye çıkarıldı. Ordunun çok kayıp verdiği ve asker kaçaklarının durmadan arttığı koşullarda başladı mahkeme ve Slovik, kendini savunmadı, ifade vermeyi de reddetti. Böylece mahkemenin 9 üyesi, onu suçlu bularak idama mahkûm etti.
9 Aralık 1944’te, Genelkurmay Başkanı Eisenhower’a mektup yazarak af dileğinde bulundu; eşi ve ailesi de ayrıca başvurular yaptılar ama tam da kötü bir zamandı. Firarlar ABD ordusunda büyük bir sorun haline gelmişti ve Eisenhower bir ibret vakası yaratma fırsatını kaçırmayarak kararı onayladı.
EKMEK VE SAKIZ
Böylece 31 Ocak 1945 günü sabahına gelindi.
İdam mangasının önündeki son saniyelerinde söyledikleri, son derece hazindi: “Beni Amerikan ordusunu terk ettiğim için vurmuyorsunuz, binlerce asker bunu yaptı çünkü. Beni başkaları için bir ibret yapmak istiyorsunuz; çünkü ben bir sabıkalıyım. Çocukken bir şeyler çalardım ve o zaman bana ateş ederlerdi ya, şu anda da siz beni 12 yaşımdayken çaldığım ekmek ve sakız için vuruyorsunuz.”
Kurşuna dizdiler er Slovik’i… Sonra da Oise-Aisne Amerikan Mezarlığı’na, tecavüz, cinayet gibi suçlardan dolayı idam edilen askerlerin yanına gömdüler. Mezar taşında ismi bile yoktu; yalnızca bir numaraydı o. Ailesi yıllarca uğraştı mezarının Fransa’dan getirilmesi için. Bütün ABD Başkanlarına mektuplar yazdı ama hep reddedildi. Sonunda, 1987’de, idamından 42 yıl sonra cenaze, Michigan’a getirilerek defnedilebildi.
Eddie Slovik, hiçbir şey değildi, hiç kimse değildi… Tam da dediği gibiydi her şey: “Olan bana oldu. Hayat bana hiç şans tanımamıştı ki.”
Eşine de şöyle yazmıştı: “Hayatımda sahip olduğum tek şans, seninle evlendiğim zamandı. Ama mutlu olmama izin vermeyeceklerini biliyordum.”
Ne siyasal görüşleri vardı, ne de özel bir dini inanışı. Yalnızca korkmuştu o; ölmek istemiyordu ve bunu açıkça ifade etme cüretini göstermişti.
Ama bu çok büyük suçtu! Militarist mekanizma, bu sıradan ve basit adamı bir silindir gibi ezdi.
Ailesi şöyle yazdı mezar taşına sonradan: Onur ve adalet galip geldi…
Ama militarizm, varlığını sürdürüyor hâlâ; binlerce Slovik’in cesetlerinin üstüne basarak!
Özgürlükçü Demokrasi Gazetesi’nde yayımlanmıştır…