Çayyolu Semt Meclisinin yerel seçimlere giderken her hafta çarşamba günü düzenlediği atölyesi serisinin üçüncüsünün konukları kadın örgütlerinden ve kadın derneklerinden kadınlardı. Açılış konuşmasında “Biz umutlarımızı hiç tüketmedik. Savaşa karşı barışın, özgürlüğün, yoksulluğa karşı eşitliğin ve demokrasinin egemen olduğu bir dünya özlemiyleyiz. Hayatın her alanında mücadeleyi yükselten Batıkent’ten, Mamak’tan, Çayyolu’ndan, Urfa’da sendikalaştıkları için işten atılan Özak işçisi kadınlarla, kız kardeşlerimizle dayanışma ağını örüyoruz. Kız kardeşlik köprüsünü kuruyoruz. Yeni yılda da mücadelenin, dayanışmanın sözünü veriyoruz” denildi. Yerel yönetimlerde kadınların haklarının korunması, toplumsal cinsiyet ayrımcılığının ortadan kaldırılması, kadınların güçlenmeleri ve sosyal hayata daha fazla katılımlarının önünün açılabilmesi, kadın sorunlarının çözümü için yerel düzeyde kadınların siyasete katılımının önemli olduğu, yerel yönetim anlayışının da kadınların beklentilerine yönelik geliştirilmesi gibi konuların önemine vurgu yapıldı.
“Sığınma evi sayısı yetersiz”
Konuklardan ilk olarak sözü alan Kadın Dayanışma Vakfından Avukat Candan Dumrul oldu. Sığınma evleri mevzuatına ilişkin bilgiler veren Dumrul, 1993 yılında şiddete maruz kalan kadınlarla dayanışma için kurulan Kadın Dayanışma Vakfının Altındağ Belediyesi sınırlarında Türkiye’nin ilk sığınma evini açtığını söyledi. Belediye seçimlerinde belediyenin el değiştirilmesi ile birlikte sığınma evinin kapatıldığını ifade eden Dumrul, “Daha sonra açılan sığınma evi de bir gecede alınan karar ile kapatıldı. Şu anda dayanışma merkezi aracılığı ile şiddet mağdurlarına hukuki psikolojik destek sunuluyor. Yerel yönetimler bu faaliyetlerin devamlılığı için çok önemli. Nüfusu 100 bini aşan belediyelerin yasal olarak sığınak açma zorunluluğu var. Ankara’da 50 civarında sığınma evi olması gerekir. Türkiye’de toplam 149 sığınak var ve bu ihtiyacın çok gerisinde. Nitelik ve uygulamada sıkıntılar söz konusu. Yerel yönetimlerin açmış olduğu sığınma evlerinde nispeten nitelik anlamında sıkıntı az olsa da fiziki anlamda yetersizlikler devam ediyor” dedi.
Sığınma evlerinin konukevi olarak isimlendirilmesine de değinen Dumrul, “Konukevi olarak isimlendirilince verilen hizmet de buna göre değişiyor. Sığınma evi son çare barınacak yeri kalmamış olan kadınların gittiği ve barınma, korunma ve yaşama yeniden entegre olmak için talepte bulunduğu, bu anlamda kamuya bir sorumluluk verdiği alanlar. Konuk evi ise adlandırıldığı gibi mola verilen, misafirliğe gidilen alanları tarif etmesinden kaynaklı bu talepler karşılık bulmadığı gibi otel hizmeti dışına çıkamıyor ve ev sahibi misafir ilişkisine denk düşüyor” diye konuştu.
“Kadın şiddet gördüğü eve ya da aile evine dönmek zorunda kalıyor”
Kadın sığınma evlerinde kalma süresinin 6 ay ile sınırlı olduğunu, 12 yaş üzeri erkek çocukların kabul edilmediği bilgisini de veren Dumrul “Kalma süresi sona eren kadın ya farklı bir sığınma evine ya da şiddet gördüğü alana, ki bu genellikle aile evi oluyor, geri dönmek zorunda kalıyor. 12 yaşına gelen erkek çocukların sığınma evine alınmaması da şiddet gören kadının çocuğundan ayrılmak istememesi sonucuyla birlikte şiddet gördüğü alanda yaşamına devam etmesi sonucunu doğuruyor” dedi.
“Kamu-sivil toplum iş birliğini esas alan bir anlayış ile önemli”
Belediyelerin sivil toplum iş birliğine yakın olması nedeni ile nispeten daha iyi noktada olduğunu da belirten Dumrul şöyle devam etti: “İş birliği buna rağmen yetersiz. Kurallar çok katı, iletişim, sığınmaevine giriş çıkış saatleri, yaşam alanlarının fiziki yetersizliği sorunlarının yanı sıra her seçim sonrası nitelikli, tecrübeli kadrolarda değişiklik hizmetin sürekliliğinin kesintiye uğratmasına, birikim, hafıza konusunda tekrar başa dönülmesine sebep oluyor. Oysa verilen hizmetin niteliği bu çerçevede önemli. Yerel yönetimler bu konuyu birinci öncelik olarak ele alıp yasal yükümlülük çerçevesinde değil şiddetsiz bir toplum için sığınaklara kolay, ücretsiz erişimi sağlar, kamu-sivil toplum iş birliğini esas alan bir anlayış ile hareket ederse doğru sonuç alınabilir” dedi.
“1 öğün ücretsiz, sağlıklı yemek kadınların hayatını kolaylaştırdı”
İkinci konuşmacı ise Ekmek ve Gül adına Elif Ekin Saltık oldu. Ekmek ve Gül’e dair bilgi veren Saltık daha sonra yerel yönetimlerin kadınlar ve çocuklar açısından yapması gerekenlerden bahsetti. Kadın örgütleri, kadın dernekleri ile belediyelerin iş birliğinin önemine vurgu yapan Saltık, “Milyonlarca kadının ve çocuğun yaşadığı evlerdeki, mahallerdeki her bir hizmet kadınları yakından ilgilendiriyor. Bugün sokağın yanmayan lambasından durak yerlerine, mahalledeki kreşlerden sığınmaevlerine kadar pek çok şey yerel yönetimlerin öncelikli meseleleri arasından olmalı. Çünkü o yereldeki bütün politikalar kadınların hayatlarını etkiliyor. Bir yolun bozuk olması, kaldırımların sıkıntılı olması çocuklu kadınların, engelli kadınların hayatını etkiliyor. Sokağın yanmayan lambası karanlıkta eve dönen kadınların hayatlarını etkiliyor” dedi.
Yoksullukla, şiddetle mücadele konusunda da yerel yönetimlere pek çok şey sorumluluk düştüğünü belirten Saltık, “Ekmek ve Gül olarak başlattığımız, okullarda 1 öğün ücretsiz, sağlıklı yemek kampanyamız buna bir örnek. Bir öğrenim dönemi için bu sağlanmasına rağmen uygulama sonlandırıldı ve deprem bölgesi ile sınırlandırıldı. Ancak bu uygulamayı sürdüren belediyeler var. Belediyelerin bu girişimleri kadınların ve çocukların yaşamlarına önemli bir katkı sunuyor” diye belirtti.
Belediyelerin toplumsal cinsiyet odaklı perspektifle bakmasının ve bu yönde politikalar geliştirmesinin önemli olduğuna da vurgu yapan Saltık, “Toplumsal cinsiyet odaklı birimler oluşturulmalı, varsa aktif hale getirilmeli. 5 yılda bir yenilenen belediye yönetimleri bu konuda devamlılığı sağlayamıyor. Devamlılık sağlanmasının koşulları oluşturulmalı” dedi.
“Yan yana, birlikteysek varız”
Tuzluçayır Kadınları Dayanışma Derneği Başkanı Elif Sancı da derneğin 2016’da 10 kadının bir araya gelerek faaliyetine başladığını anlattı. İhtiyacın boyutunu faaliyetlere devam ettikleri süreçte gördüklerini söyleyen Sancı, “Mamak yoksul bir bölge, bu yoksulluktan payı en çok alan da kadınlar. Kadınların evini terk etmek zorunda kalması ya da eşinin evi terk etmesi durumunda yoksulluk derinleşiyor. Merkezi yönetimin dört aylık kısıtlı desteği yaşamın sürdürülebilir olması için son derece yetersiz. Bu konuda derneğimiz kadınların yaşamsal ihtiyaçlarına dönük çalışmalar yaptı. Deprem dayanışma ağları kuruldu. Mamak bölgesinde yöre dernekleri ile ortak faaliyetler yürüterek çalışma alanımızı genişlettik, bu iş birliği sonucunda yerel derneklerin yönetimlerinde de kadınlar yer almaya başladı” dedi.
Kadınların yaşamın her alanında temsilde yer alması gerektiğini vurgulayan Sancı sözlerini şöyle sürdürdü: “Aday olan kadınların önüne medeni durum, sosyal konum, eğitimi öne sürülerek birçok engel çıkartılıyor. Adayların tanıtımı ve propaganda faaliyetleri için gerekli olan ekonomik kaynaklar da kadınlar için büyük bir sorun. Örgütlü, mücadeleci, sokağa çıkan, halkın nabzını tutabilen kadınlara karşı iktidar da muhalefet de set çekiyor. Adaylığın da sınıfsal olması nedeni ile yoksul veya işçi kadınsan, yarış hiçbir zaman eşit koşullarda olmuyor, engelli bir maraton haline dönüyor. Tüm bunlara rağmen bu dönem iki muhtar iki belediye meclis adayı çıkarttık. Yerel yönetimlerden en çok talep kadınlardan gelir. Evde bakım hizmeti, ev içi hizmetler kadınların hayata karışması için engel durumunda. Bu kadınların kaderi olmamalı. Kreş bakımevi, sığınmaevleri olmalı. Kadınlar olmadan gelecek de demokrasi de olmaz. Yan yana birlikteysek varız, değilsek yok oluruz.”
“Temsillerde bulunmalıyız”
Günebakan Kadın Kooperatifinden Sedef Güngör de kooperatiflerini kurma sürecini anlattı. Kooperatifin 2018’de kurulduğunu belirten Güngör, “Suruç ve Ankara Gar Katliamları sonrası kadınlar sokağa çıkma konusunda tedirgin oldu. Bunu kabul etmeyen 14 kadın tarafından kurulduk. Eğitimi ve kadın çalışmasını öne çıkardık. Yenimahalle Belediyesi iş birliği ile İstanbul Sözleşmesi ile ilgili eğitim çalışmaları yaptık, el emeği ürünleri satış alanları kurduk. Bugün Yeni Batı Mahallesi muhtar adayı olarak kadınları temsil etmeye talibim. Kadınlar olarak temsillerde de bulunmalıyız” dedi.
“Etkin ceza sistemi hayata geçirilmeli”
Konuşmaların ardından soru-cevap kısmına geçildi. Bir katılımcı her yıl yüzlerce kadının kadın cinayetleriyle öldürüldüğünü belirterek kadın cinayetlerinin nasıl engelleneceğini sordu. Avukat Candan Dumrul şu cevabı verdi: “Kadın cinayetleri nasıl önlenecek sorusuna cevap İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmemek ve sözleşmeyi etkin biçimde hayta geçirmek. İstanbul Sözleşmesi’nin etkin olarak hayata geçirilmesi toplumsal yapıyı da zamanla geliştirecektir. Yargının cinsiyetçi yaklaşımdan uzaklaşması, etkin ceza sistemin hayata geçmesi, iyi hal indirimi veya haksız tahrik gibi yargısal teşvik yolunun kapatılması önemli.”
“Tüm mekanizmaların sağlıklı işleyişi şiddeti önler”
Ekin Saltık da soruyu, “Bugün iktidar ‘kadın cinayetlerine sıfır tolerans tanıyoruz’ diyerek kadın cinayetlerinin azaldığını iddia ediyor. Ancak biz, kadınların karakola başvuru sürecinden, yargı mercilerine kadar işleyişteki eksikliği görüyoruz. Bugün kadınlar karakolların kapısından döndürülüyor, şiddet dolu o evlere tekrar mahkum ediliyor ya da hangi merciye başvuracağını bilmiyor, adliye kapılarından dönüyor. Her kadın cinayeti sonrası ‘cezalar yetersiz’ söylemi geliştiriliyor. Aslında cezalar yetersiz değil, uygulamada eksiklikler yaşanıyor. Kadınlar yaşadıkları en ufak bir şiddet olayında kolluk kuvvetleri, yargı, tüm mekanizmalar sağlıklı bir işleyiş içinde olsa kadınlar hem şiddetten kurtulur hem de kadın cinayetleri daha kolay önlenebilir olur. Biz bunun için ‘kadın cinayetleri önlenebilir’ diyoruz” diye yanıtladı.
Etkinlik serbest kürsü bölümüyle son buldu.