İlk önce bir kaç istatistik bilgisi vereyim…
Doğu karadeniz bölgesinde 760 bin dekarlık çay bahçesi var. Yaklaşık 205 bin üretici çay tarımı ile geçiniyor. Hemen bir ek yapayım, çay tarımının yoğun yapıldığı bölgede nüfuz aşağı yukarı aynı rakama denk geliyor. Yani bölge ekonomisi neredeyse tamamen çay tarımına dayanıyor.
Devam edeyim; bölgede toplam 197 çay fabrikası var. Bunun 46’sı ÇAY-KUR’a ait. Geri kalanlar ise irili ufaklı özel sektör firmalarının. Son verilere göre yaş çayın % 55’i ÇAY-KUR tarafından işleniyor. Kalan yüzde 45’i ise özel sektör işliyor.
Türkiye yaklaşık 225 bin ton kuru çay üreterek dünyanın beşinci üreticisi konumunda. ÇAY-KUR piyasayı belirleyen ana gücü oluşturuyor. Sezon açılmadan ÇAY-KUR’un açıkladığı taban fiyat tüm üretim sürecini belirliyor. Sadece taban fiyat değil, kurumun alım politikası da özel sektörün tavrınının ne olacağını ortaya koyuyor.
Aslında biraz geriye gitmekte fayda var. 1980’li yıllarda ANAP ile özel sektör piyasaya girdi. O günden bugüne çay üreticisin sorunları sürekli üstüne koyarak büyüdü. Bir kere özel sektör ÇAY-KUR’un belirlediği taban fiyata asla uymadı. Her zaman taban fiyatın altında ürün aldı. Oysa Sadece bu değil, ödemelerde de bir yıl gibi uzun vadeler koydu.
ÇAY-KUR ise uyguladığı kota ile sınırlı çay alarak üreticiyi özel sektörün kucağına itti. Hemen ekleyeyim; dünyanın hiçbir işletmesinde üretim sürecinde hammade girdisinin ödemesi bir yıl sonrasına atılmaz. Sermayedarlar için böylesine kazançlı bir üretim yoktur.
Hasılı henüz özelleştirilmeyen ve devletin olan, şu an için varlık fonuna devredilmiş ÇAY-KUR üreticinin sömürülmesinin ana nedeni olmaktadır. Her geçen gün çay üreticisi büyük bir kıskacın içine itilmektedir.
2019 yaş çay kampanyası da birikmiş sorunlara yenilerini ekleyerek açıldı. ÇAY-KUR yaş çay alım fiyatını 2.90 olarak ilan etti. 0.13 destekleme primi ile fiyat 3.03 liraya geldi. Bu fiyat geçen yılla kıyaslandığında % 24 artışı buldu. Hükümete göre bu oran yıllık enflasyon oranına eşitlendi. Gerçekte ise durum böyle değil. Örneğin temel girdi olan gübreye gelen zam %100’ü buldu. İşçilikte ise bu oran % 45 oldu. Gerisini de siz ekleyin.
ÇAY-KUR fiyatı üzerinden alım yapılsa bir nebze olsun üretici karını yok sayarak sezonu geçirebilir. Ne ki durum böyle değil. ÇAY-KUR hemen acımasız kota işlemini yürürlüğe koydu. Üstelik randevulu sistem adı altında neredeyse çay almaz hale geldi. Üreticilerin parasıyla inşa edilen çay alım yerlerini ise işlevsiz bıraktı. Üretici kotası kadar çayını haftanın belli günlerinde kamyona yüklemek zorunda bırakıldı.
ÇAY-KUR pilot çalışma adı altında üreticiye sadece eziyet ediyor. Gerçek budur.
Özel sektör ise ÇAY-KUR’un bu uygulamalarını her zamanki gibi fırsat bilip kendini dayatıyor. Örneğin açıklanan taban fiyata uymuyor. Üreticiye çayını 2.40’dan alırım, parayı işe altı ay sonra öderim diyor. Bu fiyat şu anda özel sektörün açıkladığı en yüksek fiyat.
Üretici çaresiz bir arayış içerisinde günlerini geçiriyor. Çay bitkisi dalında durmaz, ayrıca saklama süresi de yok. Zamanı gelince kesip satmak zorundasın. Bunu bilen özel sektör fiyatı alabildiğine indiriyor.
Çay üreticisi şunu bilmek zorundadır; özellikle 1980 sonrası liberal politikalar tarımı çökme noktasına getirdi. Ne fındık, ne tütün, ne şekerpancar, ne hayvancılık kaldı. Liste o kadar uzun ki.
Anadolu tarımı uluslararası tekellerin insafına bırakıldı. Sermayenin insafına sığınmak ölümdür. Bunu görmek için kahin olmak gerekmiyor.
Çay üreticisi bilmelidir ki sıra kendisine gelmiştir. Ekonomik çöküş hükümetin elini kolunu bağladı. Çöküşün Sorumlusu hükümettir. O kadar ki merkez bankasının kendine ait kullanacağı rezervi dahi kalmadı. İstanbul seçimini almak için son atımlık barutu dahi kullandılar.
Bu şartlarda ÇAY-KUR’un geleceği de meçhuldür. Büyük bir olasılıkla satışı gerçekleştirilecektir. ÇAY-KUR’u alacak sermaye grubu elbette uluslararası güçte olacaktır. Buna kimse şüphe duymasın.
Üretici küçük ölçekli sermayenin kendisine yaptığı zulmü yıllardır yaşıyor. Bilinmelidir ki ÇAY-KUR’da elden giderse geriye kocaman bir yıkım kalır.
Üretici açısından geriye tek yol kaldı. Örgütlenmek ve hakları için mücadele yürütmek.
Çiftçi Sendikaları Konfederasyonuna bağlı Çay üreticileri Sendikası yaklaşık 10 yıldır bölgede zayıf da olsa etkinliğini sürdürüyor. Hükümet üreticinin örgütlenmesinden korktuğu için yıllarca süren kapatma davaları ile sendikanın büyümesini engelledi. Ne ki sendika yasal kimliğine kavuştu.
Şimdi eylemli örgütlenme zamanıdır. Doğu karadenizi zorlu bir süreç bekliyor. Özellikle son 39 yıldır Ankara’nın sermaye yanlışı hükümetlerine destek veren ve adeta bu hükümetlerin oy deposuna dönüştürülen karadeniz yeni bir yol ayrımına girdi.
Yıllardır sütliman olan asi deniz yakında fırtınalar estirmeye gebedir.
Var olan sessizlik fırtına öncesi sessizliktir…