Çay üreticisinin işi yıldan yıla zorlaşıyor. Çayı toplamak bir dert, nakliye başka bir dert, satmak ve parasını almak ise dertlerin en büyüğü.
ÇAY-KUR uyguladığı politikalarla üreticiyi zora sokan baş aktör konumunda. Piyasayı ÇAY-KUR belirliyor. Özel sektör ise ÇAY-KUR’un tavrına göre pozisyon alıyor. ÇAY-KUR dönüm başına kontenjanla çay alıyor. Çoğu zaman bu oran dönüm başına on kiloya kadar düşüyor. Bu durumda üretici elindeki çayı zorunlu olarak özel sektöre satıyor.
Özel sektör ise bu fırsatı çok güzel biçimde ganimete çeviriyor. Özel firmalar çok iyi biliyor ki üretici çay bitkisini dalında bırakamaz. Topladığı bitkiyi depolama şansı da yok. Yapacağı tek şey çayını her koşulda elinden çıkarmaktır.
İşte bu noktada özel firmalar ürünü ölü fiyatına ve neredeyse bir yılı aşkın bir vade ile satın alıyor. Hasılı özel firmalar o kadar pervasız ki neredeyse burunlarından kıl aldırmıyorlar.
Bir diğer nokta ise şudur; ÇAY-KUR her yıl kampanya öncesinde taban fiyatı açıklar. Taban fiyatını ise hükümet bakanlık düzeyinde ilan eder. Üretici için taban fiyatı heyecanla beklenir.
Şimdi buraya dikkat edelim! Nasıl bir uygulamadır ki açıklanan taban fiyat sadece ÇAY-KUR için geçerli olur. Özel sektör bu fiyata uymak zorunda değildir.
Geçmişte bu çarpıklık Recep Tayyip Erdoğan’a iletilmişti. Erdoğan bu noktada özel sektöre müdahale edemeyeceğini belirtmişti.
2019 kampanya dönemi giderek derinleşmiş sorunlarla açıldı. Ekonomik kriz özel sektör açısından üretici aleyhine keskin bir kılıç gibi kullanılır oldu. ÇAY-KUR ise pilot bölge uygulaması ile hem üreticiyi, hemde kendisini zarara sokar noktaya geldi.
Pilot bölge uygulaması şöyle işliyor; üretici dönüm başına satacağı çayı randevulu sisteme göre alım yerine ulaştırıyor. ÇAY-KUR ilgili ambardan alacağı çayı biliyor ve bu çayı direk kamyon üstüne koyuyor.
Bu uygulama ciddi sorunlar içeriyor. Biraz açayım; üretici çayını toplayıp çay sergisine sıkıştırıyor, çay ambara geliyor ve tartılıp kamyona yükleniyor. Kamyona yüklenen çay işçiler tarafından iyice bastırılıyor. Yani kamyona yüklenene kadar geçen yaklaşık beş saat boyunca çay bitkisi havasız kalıyor. Yüklenen kamyon fabrikaya geliyor. Elbette diğer alım yerlerinden gelen kamyonlar da boşaltım yapmak için sırada bekliyor. Fabrika ise gelen 18 kamyonun ilk anda 8 tanesini boşaltıp işleme alabiliyor. Diğer kamyonlarda saatlerce bekleyen çay içten içe yanmaya başlıyor. Yanan çayın ise işleme alınması imkansız. Ve bu uygulama ile hergün sadece bir fabrikada ortalama sekiz kamyon çay yanıp imha oluyor. Bir kamyon beş ton yaş çay yüklüyor. Beş ton çarpı sekiz araba kırk ton yaş çay yapar. Yani hergün yaklaşık kırk ton çay çöp oluyor.
Bu uygulamanın yarattığı büyük zarar herkes tarafından açık biçimde görüldüğü halde kimse sesini çıkarmıyor. Sanki bir el ya da eller ÇAY-KUR zarar etsin diye sinsice uğraşıyor.
Yeni atanan ÇAY-KUR genel müdürü “kaliteyi artıracağım” adı altında kurumu da üreticiyi de başaşağı uçuruma sürüklüyor.
Bu yıl yedi bölgede devreye sokulan kamyon üstü randevulu alım sistemi uygulamasının tüm bölgeye yayılmasının yaratacağı kaos üretici açısından endişe ile karşılanıyor. Çay üreticisi karamsar bir ruh haline dönüşmüş psikolojisi ile bir adım önünü dahi göremiyor.
Hasılı iki milyon insanın geçim kapısı olan çay can çekişiyor…