Zonguldak’ın Kilimli İlçesine bağlı Gelik beldesinde bulunan kaçak maden ocağında çalışan Afgan uyruklu maden işçisi Mohammed Vezir Nourtani’nin yakılarak öldürülmesi davasının ikinci duruşması Zonguldak 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Mahkeme salonu koridorunda duruşma öncesi Vezir Muhammed Nourtani’nin eşi Kamergül Maliki Nourtani, eşinin mesai arkadaşı Kasım Barani ile gerçekleri söylemediğini iddia ederek tartıştı. Araya giren polis tarafları güçlükle yatıştırdı.
Duruşmada verdiği ifadesinde, öldürülen eşinin mesai arkadaşı Barani’nin eşinden ve kendisinden para karşılığı böbreklerini istediklerini inkar ettiğini söyleyen Kamergül Maliki Nourtani, “Eşimi yakan katillere benzin veren pompacılar kaç litre benzin aldıklarını biliyorlar da yüzlerini nasıl bilmiyorlar. Tanıkların beyanlarına inanmıyorum. Birini gerçekten yok etmek isteseler tamamen yok ederler. Neden sadece karın bölgesini yakmışlar. Tanık Kasım Barani’nin beyanlarındaki hususları kabul etmiyorum. Tanık Kasım Barani, böbrek meselesini bilmesine rağmen itiraf etmiyor” dedi.
Nourtani’nin mesai arkadaşı Kasım Barani ise duruşmada Enver Gideroğlu’nun Nourtani’yi bıçakladığını ve cesedinin yakıldığını belirterek, “Sanıklardan sadece Hakan ve Enver’i tanıyorum. Celal usta ve Afgan uyruklu işe yeni başlamış adını bilmediğim kişiyle üst ocağa çıktık. Orada Hakan’ı görmedim. Gece saat 23.00 sıralarında aşağı indik ve Vezir Muhammed’i görmedik. Enver’e Vezir’in nerede olduğunu sordum. Enver de çalışmayıp eve gittiğini söyledi. Ben de Enver’den Vezir’in telefonunu isteyip, evini aramak istedim. Enver telefonunu verince ya oğlu ya da eşi açtı telefonu tam hatırlamıyorum. Vezir Muhammed’in evde olmadığını, çalıştığını söylediler. Tahminen Vezir’in Habib adlı arkadaşıyla olduğunu düşündüm. Sabah olduğunda eşi arayıp ‘Vezir dünden beri gelmedi. Sen onu gördün mü’ diye sordu. Ben de ‘dün Vezir’in eve gittiğini söylemişlerdi’ dedim. Ben de Enver’i aradım, ‘Vezir’in eve gitmediğini’ söyledim, o da ‘ben nereden bileyim’ diye cevap verdi. Ben de Habib’i aradım, ‘dün Vezir ile beraber miydin’ diye sordum. Habib kendisinin yanına gelmediğini söyledi. Bir daha Enver’i aradım, ‘Vezir nerede?’ diye sordum. Bunun üzerine Enver çarşıya geleceğini söyledi, ‘sen de çarşıya gel seninle bir şey konuşacağız’ dedi. Son konuşmamızda Enver beni arayıp çarşıya gideceğini söyledi. Ben Türkçe bilmediğim için oğlumu yönlendirdim. Oğluma ne olduğunu sordum. Polis, Vezir Muhammed’i sokakta bulmuş. Tüm bildiklerimi polise de söyledim. Enver’i aradığımda, Türkçe bilmediğimden oğlumu yönlendirdim. Oğlumun anlatmasına göre Enver çok korkmuş, Muhammed’in bıçaklanıp cesedinin de yakıldığını söylemiş” dedi.
Müşteki avukatının, “Bildiğin kadarıyla Vezir Muhammed ile ilgili herhangi bir organının istendiğini duydun mu? Senden ve oğlundan bir şeyler istendi mi peki?” sorularını yanıtlayan Barani, “Hayır duymadım. Benden herhangi bir böbrek istenmedi. Oğlum da okula gidiyor, ondan da istenmedi” şeklinde konuştu.
“Olayın suçlusu Sercan Kayabaş’tır”
SEGBİS üzerinden duruşmaya bağlanan kaçak ocak işletmecisi sanık Hakan Körnöş ise, Enver Gideroğlu’nun kendisi hakkındaki önceki beyanlarını yalanlayarak, “Biz olay olmadan önce içki içtik. Enver’in sorduğu soruyu anlamış değilim. Ocağın önünde 1,5 saat müdahale yaptıklarını kendileri söylüyorlar. Ben olay yerine sonradan geldim. Enver ve Sercan bana telefonda rahmetlinin yaralandığını söylediler. Olayın baştan beri suçlusu Sercan Kayabaş’tır. Ya vagonu elinden kaçırıyor ya da vincin halatını takmayıp bırakıyor. Vagon da hızlanıp rahmetliyi vuruyor. Sercan bunu gizliyor, doğruyu söylemiyor. Rahmetlinin raporundaki kırıkları, kanları öyle düşmeyle, bayılmayla olmaz. Aracın arkasında kazma kürek de vardı. Ben öyle şeyler istemedim” diye konuştu.
Mahkemede 3’ü tutuklu 3’ü tutuksuz olmak üzere 6 sanığın yargılandığı davada Sercan Kayabaş, Alaattin Çayırlı, Hakan Körnöş, Enver Gideroğlu, Eray Demirkol ve Ahmet Aydın beraat ve tahliye talebinde bulunurken, mahkeme sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar verdi.
Karar duruşmasına çağrı
Duruşmaya katılan DEM Parti İstanbul Milletvekili Özgül Saki, tanıkların şişelerin hacimlerine kadar her detayı vererek beyan verdiğini ancak sanıkları teşhis edemediklerine dikkat çekti.
Saki, maden bölgelerinde çalışanların olası bir “sorun”da kolayca ortadan kaldırılabileceği gerçeğinin bu davayla birlikte tekrar gün yüzüne çıktığını ifade etti. Yine ayrımcı politikaların yaygınlaşmasıyla mültecilere yönelik şiddetin doğallaştığını da ekledi.
Duruşmada tutuklu bulunan sanıkların tutukluluk hallerinin, duruşmaya katılmayan üç sanığın da adli kontrolünün devamına karar verildi. Duruşma 18 Eylül’e ertelendi. 18 Eylül’deki duruşmada savcının esas hakkında mütalaasının vereceği düşünülüyor. Mahkeme heyetinin de yine aynı duruşmada karar vermesi bekleniyor.
Saki, göçmenlerin, maden emekçilerinin sesi olmak için karar çıkması beklenen duruşma için 18 Eylül’e bir çağrı yaptı. Saki, davanın kendi haline bırakılması halinde adalet çıkmayacağı konusunda uyarıda bulundu.