Televizyonları izliyorum. Ekranları işgal eden uzmanlara göre savaş bitti. Zafer naraları atıyorlar.
İnanılır gibi değil. Aynı cümlelerle konuşan bunca adamı nasıl bulmuşlar. Ya da ne ara eğitmişler.
Gerçekten en büyük başarı budur.
Haritaların başına geçmişler, ellerinde çubuklar savaşı yönetiyorlar.
Birde spikerler var ki evlere şenlik. Konuşmacı uzmanlar harita üzerinde zaferler kazanırken o zavallıların yüzünde gülücükler açıyor.
Bu zevatı izleyen ekran başındaki insanların yüreği ferah mı ferah.
Oh ne güzel. Koca ordu silahlı bir güce karşı savaşıyor ama ne hikmetse kimsenin burnu kanamıyor.
Hani inansan bir dert, inanmasan iki dert.
Sanki bilgisayar ortamında sanal bir savaş oyunu oynanıyor.
Vurulan ölmüyor. Savaş dışında kalıp sağ salim evine dönüyor. Yani oyun dışı kalıyor.
Diğer taraftan ise allah sadece Türk askerine yardım ediyor. Diğer taraftakiler de müslüman ama onlar allahın korumasından faydalanamıyor.
Bunu anlamak zor.
Karşı tarafta kim var. Kürtler ve araplar.
Kur-an önce araplara indi. Sonra islamı kürtler kabul etti. En son ise türkler müslüman oldu.
Ne hikmetse allah islamı en son kabul edenlere yardım ediyor.
Birde şu milliyetçi hezeyanlar var. Belli ki kafaları pek karışık. Sanıyorlar ki ABD’ye kafa tutuyorlar.
Yahu bir bak hele Türkiye topraklarında kaç adet ABD üssü var.
Sayı saymak o kadar zor değil. Çalıştır kafanı da say…
Biraz daha araştırırsan göreceksin ki seni yönetenlerin derdi ABD ile daha güçlü müttefik olma çabasıdır. Zaten bunu itiraf ediyorlar.
Aklıma 1991 Irak savaşı geldi.
İlk defa o zaman televizyonlarda savaşı film seyreder gibi seyretmiştik.
Acılar ekranlardan içeri girmiyordu.
ABD ordusu üç beş kayıp vererek Bağdat’ a kadar gelmişti.
Şaşırıyorduk. Yahu Saddam’ın ordusu tek bir mermi de mi atmamıştı diyorduk.
Zaman geçti. Gerçek ortaya çıktı. Kazın ayağı öyle değilmiş.
Onbinlerce ABD askeri ölmüş ve Amerikan toplumu Vietnam sonrası travmayı yeniden yaşar hale gelmişti.
Hollywood bu konuya da el attı ve Amerikan toplumunu rehabilite edecek onlarca savaş filmi çekti.
Tam bir çılgınlık hali yaşıyoruz.
ABD kürtleri destekliyor diye kıyameti koparıyorlar. Sana ne kardeşim. ABD seni de destekliyor.
Sınırımızda kürtler devlet kuruyor diye feveran ediyorlar. Bu senin sorunun mu. Bundan Suriye rahatsız olmuyorsa sana ne diye sorarlar…
Bu soruları sorunca derhal şöyle bir savunma yapılıyor. “Sınırımızda kurulacak bir kürt devleti güvenliğimizi tehdit eder.”
Şimdi sormak elzem oldu. Suriye savaşı başladı ve güney sınırı birkaç yıl İŞİD ve diğer radikal islamcı örgütlerin elinde kaldı. Ve bu örgüt militanları sınırı geçerek Türkiye topraklarında birçok kanlı eylemin altına imza attı. Ne hikmetse bu örgütler tehdit olarak görülmedi. Aksine hoşgörü ile karşılandılar.
Kürtler ve diğer halkların kanton tipi örgütlenmesi ise Türkiye’ye en küçük bir tehdit oluşturmadı. Her defasında barış ve diyalog çağrısı yaptılar.
Bu nasıl bir tehdittir anlamak zor…
Açık konuşmakta fayda var.
Tehdit olarak kabul edilen kanton tipi örgütlenmedir.
Ne demek ırkın, dinin, mezhebin ne olursa olsun diğerleriyle eşitsin.
Ne demek seçimlerini özgürce yaparak kantonlarda sınırsız temsil edilebilirsin.
Ne demek kendi kaderini kendi ellerine alabilirsin.
Bu özgürlüğü hiçbir egemen güç halklara vermez.
ABD, RUSYA, SURİYE, IRAK, İRAN ve TÜRKİYE gibi ülkelerin çıkarlarına vurulmuş en büyük hançer halkların özgürleşmesidir.
Bu devletlerin operasyona karşı sessizliği bundandır. Bakmayın siz bir iki cılız sesin çıkmasına. Hepsi timsah gözyaşıdır.
Kantonları yıkmak işi ise Türkiye’ye verildi.
Hatırlayın geçmiş yıllarda Soros Türkiye’ye gelmiş ve iş dünyası ile devlet erkanına seminer vermişti. Ne demişti Soros “ürettiğiniz ve dünyaya satacağınız hiçbir markanız yok. Sadece askeri gücünüz var. Bir tek onu satabilirsiniz.”
Tam böyle olmasa da buna benzer birşey söylemişti Soros efendi.
Soros efendinin sözü gerçek oluyor. Çocuklarımızın kanını satıyorlar. Ve bunu din, iman, vatan millet probagandasıyla halkları uyuşturarak yapıyorlar.
Ne ağır bir bedel…
Bu bedeli ödemeye mecbur değiliz.