“Direnişe yeni katılanların öfkesi çok daha siyasi”
Pandemi kapanmaları sonrası, 4 Ocak 2021’de Boğaziçi Direnişi’mizin başlamasıyla direniş bir kez daha hayatlarımızın her yanını kuşattı ve o günden bu güne öğrenci hareketinde direnişlerin ardı arkası kesilmedi. Biz öğrenciler kendi gündemimizi her geçen gün daha siyasi, daha kararlı, daha ısrarlı, daha sistem dışı eylemlerle buluşturduk. Bunu barınma eylemlerinden, aynı gelişimi son haftada tekrardan ivmelenen Boğaziçi Direnişi içerisinde de görüyoruz; direnişe yeni adımını atan arkadaşlarımızın öfkesi çok daha siyasi.
“Devlet gelişimin farkında”
Devlet de bu gelişimin farkında olacak ki geçtiğimiz aylarda intihar gündemlerinde, KYK’lerdeki ölümler için çıkılan eylemlerde “Öğrencinin katili Saray Rejimi”, Filistin’le dayanışma eylemlerindeyse “İlişkiyi kesmeyen katliama ortaktır!” sloganlarıyla üniversiteleri inleten bizlere müdahalesi çok daha temkinli. Saray Rejimi’nin Boğaziçi’ndeki eli Naci, öğrencilere patlamaya hazır bir bomba hassasiyetiyle yaklaşarak eylemlerin belli bir sınırda tutulması için konuları siyasileştirebilecek öğrencilerin okula girişini yasaklamak dahil her şeyi yapıyor. Bu belli sınırlar içerisinde de eylemlerimiz görüntüde hiçbir engelle karşılaşmıyor. Buna rağmen direnişimiz, sınırları aşmaya ve görüntünün arkasındaki öze vurarak Saray’ın Kayyumu Naci’nin korkularını gerçeğe çevirecek şekilde daha militan ve muhatabına yönelik eylemliliklere gebe.
Eleştiriyoruz: Devrimcinin görevi kitlenin öfkesini yatıştırmak değildir
Bu eylemlerde direnişimizin başat talebi olan bileşenler yönetimini gerçek kılmak, özgür üniversitelere doğru bir adım atmak bugün ellerimizde! Boğaziçi’nde başta öğrenci meclisi olmak üzere bir bileşenler meclisini kurabilir ve Boğaziçi’ni biz yönetebiliriz. Bu olanağı görerek eylemlere müdahale etmenin üniversitelerde faaliyet gösteren bütün sol kurumların hak ve sorumluluğu olduğunu düşünüyoruz, tam da bu yüzden öğrenci kitlesinin daha ileri eylem biçimlerine yönelik taleplerini bazı söylemlerle geçiştiren ve eylemleri kendi çizdikleri sınırlarda tutmaya çalışan dostlarımızı eleştirmek zorunda hissediyoruz. Konu kitle eylemlerine geldiğinde devrimcinin görevi kitlenin öfkesini yatıştırmak değil, bunu siyasileştirerek haklı öfkeyi devrimin kaldıracı haline getirecek eylemlere ve örgütlenmelere öncülük etmektir. Yirmili yaşlarında bir kitlenin karşısında kitleye bu yaşların heyecanıyla hesapsız eylemlere girişmemeyi salık vermeyiz. Bizler için Deniz’dir, Mahir’dir, İbo’dur yirmili yaşların hesapsızlığıyla mücadeleye atılmak. Arkadaşlarımızın kayyumluğa yürüyüşe geçme talepleri karşısında polis ve gözaltı korkusunun örgütlenmeye çalışılmasını ise olsa olsa gülümseyerek karşılıyor ve eylemlerimize bu suni sınırı çekmeye çalışanlara basitçe eğer kendilerinin bir korkuları varsa 2021’in ilk üç ayında bine yakın gözaltı ve on bir tutukluya rağmen direnişi ısrarla sürdüren arkadaşlarımızdan öğrenmelerini öneriyoruz.
“Kendi idealleri için savaşmayanlar, başkalarının idealleri için ölürler”
Forumlardan birinde artık yetmişli yıllarda olmadığımız söylenerek işgal gibi “radikal” eylem biçimlerinin gerçekçi olmadığı söylendi. Artık yetmişlerde olmadığımız bir gerçek, tıpkı yetmişlerde sosyalist bir devrimin gerçekçi olmadığını söyleyenlerin çığırtkanlığına rağmen hem o dönemde hem de şu an bölgemizde bir sosyalist devrimin olanaklı olması gibi. Eylemlerde herkesin kendi fikirlerini özgürce savunma ve örgütleme hakkının olduğunu da söylüyoruz. Arkadaşlarımıza “siz kendi fikrinizi propaganda ediyorsunuz” diyenlere de hatırlatıyoruz, “kendi idealleri için savaşmayanlar, başkalarının idealleri için ölürler.” Bugün aynı ezber eylem biçimlerinin “güvenli” sakin sularında hareket etmek yeterli değil. Bugün yaptığımız birçok eylem biçimini dün Boğaziçi direnişinde beraber yarattık. Şimdi de eskiyi aşmak yeniyi yaratmak için öne atılmalı, yeni ve ileri eylem biçimleriyle kazanmak mümkün. Örnek olsun diye söylüyoruz: okula girişi yasaklanan içlerinde üç okurumuzun da bulunduğu on arkadaşımızla alakalı olarak kayyumun yasakları ile okula girişlerinin yasaklandığını yalnızca teşhir etmek bugün artık geri bir biçim olacaktır. Arkadaşlarımızın alınmaması direnişimize yönelik bir saldırıdır ve bu saldırıları püskürtmenin yolu, kendi hukuklarında bile yeri olmayan bu yasakları tanımadığımızı göstermek, buna uygun eylemler gerçekleştirmektir.
“Söz, yetki, karar bileşenlere”
Bütün bunlarla beraber Boğaziçi Direnişi’nin barındırdığı bütün olanakları gerçek kılmak üzere bütün arkadaşlarımızı, üniversitelerde fakülte fakülte örgütlenecek meclis biçiminde yapılarda buluşmaya davet ediyoruz. Boğaziçi Direnişi’nin otuza yakın üniversitede dayanışma kurulmasını sağlayan, yaprak kımıldamadığı günlerde ülkenin her yerinde öğrencileri sokağa döken yol açıcı niteliğini hatırlatarak sesleniyoruz: Söz yetki karar bileşenlere!