Yıllar önce Amerika’da başkanın istifasına yol açan ‘yasa dışı dinleme’ skandalı, bizde rutin vaka sayılıyor. Geçtiğimiz günlerde HDP İstanbul binasında bulunan cihazlar açıkça suç belgesi ama yetkililerden tık yok.
17 Haziran 1972 günü aslında her şey küçük bir beceriksizlikle başlamıştı. O gece, 5 “hırsız” (!) Watergate iş merkezindeki Demokrat Parti ofisine girerken polis tarafından tutuklanmış ama kısa sürede “hırsız” değil, “dinleyici yerleştirmekle görevli elemanlar” oldukları anlaşılmıştı. Soruşturmada bu kişilerin Nixon’un Cumhuriyetçi Partisi ile bağlantılı olduklarını da ortaya çıkacaktı. İlk anlarda kamuoyuna konu o kadar da önemli görünmemişti; hatta soruşturma sürerken Nixon, tarihin en büyük seçim zaferlerinden birini kazanmıştı.
Ancak iş orada kalmadı. Nixon, şımarıkça davranıp soruşturmayı yürüten savcıyı görevden alınca ortalık karıştı. Bu arada Washington Post’un acar muhabirleri Carl Bernstein ve Bob Woodword, FBI’dan bilgi sızdırarak yalanları açığa çıkarınca, yeni başsavcı Beyaz Saray’daki bütün ses kayıtlarını resmen istedi. Nixon reddetti ama bu kez ABD Yüksek Mahkemesi oy birliğiyle kayıtların verilmesine hükmetti. Durum rezaletti! Tapelerde Nixon’un, Watergate’i örtbas etmek için yaptıklarının yanı sıra FBI ve CIA’nin birçok imkânını Demokratların ve şüphelendikleri herkesin, aktivistlerin, gazetecilerin, politikacıların açıklarını aramak ve onları baskı altına almak için kullandığı ortaya çıktı.
Son çare istifa oldu
Amerikan tarihinin en yalancı, en sahtekâr başkanı olarak kayda geçen ve bunun da ötesinde Vietnam Savaşı’nı tırmandırarak milyonlarca insanın ölümüne neden olan Nixon, aslında bu tür pis işleri ilk kez de yapmıyordu. Sorguda, danışman John Dean, ellerinde bir ‘düşman listesi’ olduğunu itiraf etmiş ve Nixon’un kızdığı birçok gazetecinin telefonlarının dinlenmesi emrini verdiğini ortaya çıkmıştı.
Sonunda, Temsilciler Meclisi ve Senato tarafından azledileceğinin neredeyse kesin olduğunu anlayan Nixon, 9 Ağustos 1974’te istifa etmek zorunda kaldı. Nixon yönetiminden 43 kişi yargılandı. Çoğu yıllarca hapis yattı. Nixon ise hapse girmekten halefi Başkan Gerald Ford’un af yetkisini kullanmasıyla kurtuldu.
HDP’deki böcekler ve sessizlik
O günden bugüne dünya daha beterlerini de gördü… Özellikle teknolojik araçların olağanüstü gelişimi sayesinde artık dinleme/izleme faaliyeti politik hayatın neredeyse normal bir parçası oldu. Politik sahnede rakiplerini dinletmeyenleri, muhalif gazetecileri işten attırmayanları (özellikle bizde) artık politikacı bile saymıyorlar!
Geçtiğimiz günlerde Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul İl Binası’ndan çıkan dinleme cihazları, bunun en son örneği oldu. Şu ana kadar yetkili devlet kurumları ve siyasi iktidar sözcülerinin tek kelime açıklama yapmadığı bu skandalın boyutları aslında görülenden daha vahim. Çünkü burada, aksiyon filmlerindeki gibi yüksek teknolojilerle yapılmış bir iş de yok. İl Eşbaşkanlarının açıkladığı gibi cihazların nasıl yerleştirildiği sır değil. HDP ve diğer devrimci kurumlarda yapılan yasa dışı, korsan polis baskınları bunun temelini oluşturuyor. Kurum binasına yöneticiler ya da tanıklar olmaksızın giren polis, saatlerce binada kalabiliyor ve öyle görünüyor ki böylece her türlü cihazın yerleştirilmesi için zaman kazanılıyor. Bu yöntemin bir başka sonucu da söz konusu aramalarda binalara dinleyici dışında ne yerleştirildiğinin bilinmemesi. DTK’nin basılmasında olduğu gibi bu yerleştirilenler, defter, doküman gibi şeyler de olabiliyor ve sonradan bunlar iddianame kanıtları arasına girebiliyor.
Ancak asıl endişe verici olan, bütün kanıtlar ortada olduğu halde, hiçbir resmi kurumun olayı sahiplenmemesi, çoğu kez aynı uygulamaya maruz kalan muhalefet partilerinin de HDP söz konusu olduğunda bu kanunsuzluğu sessizlikle geçiştirmesi.
Eskiden beri sürüyor
Aslında Kürt demokratik siyaseti ve HDP açısından bu tür uygulamalar yeni de değil. Biraz geçmişe döndüğümüzde, o zamanlar HDP Eşbaşkanı olan Selahattin Demirtaş’ın 18 Aralık 2014’te Siirt İl Kongresi’nde yaptığı konuşmayı hatırlıyoruz. “Evimde, telefonumda, Meclis’teki, partideki odalarımızda hâlâ dinleme cihazları var” diyordu Demirtaş: “Çıkarmıyoruz, dinleme cihazlarını istiyoruz ki dinlesinler, belki biraz adam olurlar. Meclis’teki odama bırakılan dinleme cihazının nerede olduğunu dahi biliyoruz. Bunlar kendi odalarında hırsızlık, yoksulluk konuştukları için dinlenmekten çekiniyorlar, fakat bizim böyle bir korkumuz yok. Burada ne konuşuyorsak odalarımızda da onu konuşuyoruz.”
Yaklaşık aynı tarihlerde, 4 Aralık 2014’te, Batman’da Demokratik Bölgeler Partisi’nin (DBP) Siyaset Akademisi olarak kullandığı odada bozulan elektrik prizinin onarımı sırasında ortaya çıkarılan dinleme cihazı da aynı çerçevedeydi. O zaman DBP İl Başkanı Ayşe Ağılgat ile parti yönetiminde bulunan avukat Ayşe Acar, Batman Cumhuriyet Başsavcılığı’na giderek suç duyurusunda bulunmuşlardı.
Sadece HDP mi?
HDP ve DBP gibi oluşumlar daha sonraki süreçlerde de defalarca aynı olayla karşılaştı ve hiçbir suç duyurusundan sonuç alınamadı. Ama mesele HDP/DBP meselesi de değil tek başına. Parti binası dinlemek, Türkiye’nin rutini haline gelmiş durumda. Çok önceki bir tarihte, 2008’de, CHP Genel Merkezi’nde de böcek adı verilen dinleme cihazını bulunmuş, o zamanki Genel Sekreter Yardımcısı Algan Hacaloğlu’nun sekreteri Pınar Türker tarafından kamuoyuna açıklanmıştı. Aynı şekilde Şubat 2014’te, yerel seçimlere az bir süre kala Saadet Partisi Maltepe İlçe Başkanlığı binasında da ‘böcek’ tabir edilen dinleme cihazından bulunmuş, İlçe Başkanı Necdet Yıldırım, Polis Merkezi’ne başvuru yaparak suçlu ve suçluların bulunması istemişti.
Daha yakın zamanda, geçen yılın ağustos ayında ise CHP’li Bayraklı Belediye Başkanı Serdar Sandal’ın makam odasında elektrik prizi içerisine gizlenmiş dinleme cihazı bulunmuş, Sandal, belediye personeli ve emniyetten gelen uzman polisler eşliğinde cihazı tutanak altına aldırmıştı. Bu yılın 4 Temmuz’unda ise bu kez İyi Parti’li Tire Belediye Başkanı Salih Atakan Duran’ın odasında dinleme cihazı bulunmuştu.
Sadece partiler de değil. 30 Ocak 2014’te İnşaat Mühendisleri Odası’nda da dinleme cihazı bulunmuştu. Daha önce Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nde dinleme cihazı bulunması nedeniyle binasında özel bir şirkete arama yaptıran İnşaat Mühendisleri Odası’nın (İMO) yönetim kurulu toplantı salonunda bulunan cihaz, tutanak altına alınıp fotoğraflanmış, konu Çankaya Emniyet Müdürlüğü’ne ve savcılığa aksettirilmişti.
Susma sustukça…
Öyle görünüyor ki, bütün bunlar aslında buzdağının görünen bölümü. Özellikle son süreçte birçok HDP-DTK-DBP operasyonunda yapılan usulsüz aramalardan sonra gözaltına alınanların daha önce hiç görmedikleri ‘belgeler’le suçlanmaları, parti binasında yapılmış konuşmaların kanıt olarak önlerine sürülmesi, iktidara bağlı güçlerin yoğun bir dinleme faaliyeti içinde olduğunu gösteriyor. Diğer demokratik kurum ve sendikalarda neler olup bittiğini ise bilmek zor.
Endişe verici olan ise bu tür uygulamaların giderek yerleşmesi ve muhalefet güçlerinin yasa dışı dinleme konusunda ortak bir tavır almaktan kaçınması. Devleti yönetme anlayışı olarak AKP’den esasta farklı olmayan muhalefet partileri, HDP’nin dinlenmesini ‘normal’ buluyor olmalılar ki, ciddi bir ses çıkarmıyorlar. Dahası, son süreçte, kendisinin dinlendiğini açıklayan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da Erdoğan’ın “Savcılığa başvur” sözlerine karşılık vermemesi ve somut kanıtlarla olayı teşhir etmemesi dikkat çekici.
Sonuçta, bir zamanlar Amerika’da başkan deviren ‘dinleme skandalı’, tek adam rejimiyle yönetilen Türkiye’de artık sıradan bir olay haline gelmiş durumda. O kadar ki, konunun sorumlusu İçişleri Bakanı, HDP’deki cihazlar konusunda, “Hayır yok öyle bir şey” deme zahmetine bile katlanmış değil.
Ecevit’in masası, Özal’ın odası
Dinleme suçlarından biri de geçmişte Bülent Ecevit’e karşı işlenmişti. Ecevit’in Meclis odasındaki telefonunun doğrudan MİT’e bağlı olduğu anlaşılmıştı. Daha sonra, teknolojinin gelişmesiyle siyasette kullanılan ilk ‘böcek’ ise Turgut Özal’ın başbakan olduğu 1984’te, yatak odasından çıkmış, saksı içlerinde, tablo kenarlarında beş ‘böcek’ bulunmuştu.
HDP İstanbul İl Eşbaşkanı Erdal Avcı: Bugün bize yarın size
“Aslında biz biliyoruz ki devletin kimi kurumları bu tip işleri sürekli yapar. Ve hatta çoğu kez siyasi iktidarlar bu işlere göz yumar ve kimi dönemler yargı bile bu işlere yol verir. Örneğin, basın açıklamasıyla kamuoyu ve ilgili kurumların dikkatini çektik, Meclis’in gündemine geldi, bazı siyasi partilerin vekilleri açıklamalar yaptı, basında ve sosyal medyada yaygın bir şekilde haber oldu. Kısacası duymayan kalmadı. Fakat tek bir savcı konuyla ilgilenmedi. Diğer yandan sadece yargı değil, muhalefet partileri ve siyasetçiler de duyarsız davrandı. Devlet ve iktidarın bu gibi gizli işleri fazlasıyla kanıksanmış ve kabullenilmiş. Oysa bu tip yasa dışı işler oligarşik bir yapının oluşmasına, kurumsallaşmasına hizmet eder. Sadece örgütlenme ve fikir özgürlüğü değil, özel hayatın gizliliği kalmadığı gibi, şantaj ve benzeri çeteciliklere zemin sunar. Demokratik bir sistem isteniyorsa eğer, birinci şart ilkeli ve tutarlı olmaktır. Türkiye siyaseti ve yurttaşların bir bölümü, HDP ve sosyalist parti ve kurumlarına dönük bu tip hukuksuz ve yasa dışı kirli işleri tolere ediyor. Oysa bu işlere tevessül edenler bugün bizlere yapıyorken, yarın kendi karşılarına çıkacak kendi içlerindeki arkadaşlarına da yapacaktır ki; zaten yakın tarih de bu örneklerle doludur. Alınacak tutum bellidir. İlkeli ve dürüst olunacak, hukuksuz ve gayrı ahlaki yol yöntemlerle yapılan bu tip kirli işlere, kime ve nasıl yapılırsa yapılsın karşı çıkılacak. Kamuoyu ve ilgili bütün parti ve çevreleri bu tip konularda daha duyarlı olmaya davet ediyoruz.”
Kendi ofisine de konulmuştu
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başbakanlık döneminde çalışma ofisinde prizlere yerleştirilen dinleme cihazları bulunmuştu. Başbakanlığın onayı ile MİT ekibi, 28-30 Aralık 2011 arasında, Erdoğan’ın Keçiören’deki ikametgâhında, AKP Genel Merkezi’nde, Başbakanlık Merkez Bina’da ve Başbakanlık Resmi Konut’taki çalışma ofislerinde, teknik arama çalışmaları gerçekleştirmiş, Keçiören’deki ofiste, 6 girişli priz içinde telsiz verici bulunurken, Başbakanlık Resmi Konut’ta da yine çoklu priz içerisinde telsiz verici tespit edilmişti.
Watergate skandalından geriye Nixon’un o günlerde söylediği ama Türkiye’deki ‘başkanlık’ tartışmaları açısından çok anlamlı olan şu muhteşem cümle kalmıştı: ‘Bir şeyi Başkan yaparsa, bu, artık bu o işin yasa dışı olmadığı anlamına gelir.’ Güzel ve fiyakalı bir cümle. Tanıdık da geliyor. Ama Nixon’u kurtaramadı o cümle. Kurtaramadı, çünkü yasal sınırları bu kadar bariz şekilde çiğnemek, bir iktidar için sonun başlangıcı anlamına da geliyor.