İşçi Emekçi Miting Bileşenleri adına Kutay Soybil ile 20 Ekim Kartal Meydanı’nda yapılacak mitinge dair Özgür Gelecek Gazetesi’ne konuştu. Soybil ile sınıfın içinde bulunduğu tablo üzerinde konuşurken aynı zamanda işçi emekçi birliği Miting bileşenlerinin işçi ziyaretleri, bildirim dağıtımları ve kurum ziyaretlerini de konuştuk.
Soybil, mitinge 2 hafta kalmasına rağmen toplantıların ve örgütleme çalışmalarının yeni katılımlara açık olduğunu vurgulayarak, “Tavrını sınıftan, işçi direnişlerinden yana koymak isteyen, gerçek gündemi işçi sınıfının birliğinin sağlanması olan her gücü miting çalışmalarının parçası olmaya çağırıyoruz” şeklinde çağrı yaptı.
“Direnişlere devletin yaklaşımındaki makas değişti”
İşçi Emekçi Mitinginin bu yıl dördüncüsü gerçekleştirilecek. dördüncüsünü yaptığınız mitingin arifesinde özellikle yaz başından bu yana sınıf içerisinde ciddi bir hareketlilik var ve bu kendini onlarca direnişle açığa vurmuş durumdadır. Siz Türkiye’nin proletarya hareketini nasıl görüyorsunuz? Tabloyu nasıl okuyorsunuz?
Bir artı parantezle başlamak gerekirse aslında sınıfın eylemlerinde son dönemde bir artıştan bahsetmek mümkün ama zaten bu eylem ve direnişler eylemlerin kesildiği bir sürecin ardından yaşanmadı. Sorudan sonra kısaca bir bakma fırsatı buldum.
Bu sayılar “en az”ı ifade ediyor, tüm karartmaya rağmen elde edilebilen bilgilere göre; bu yılın Ocak ve Şubat aylarında 17’şer Mart ayında 28, Nisan ayında 22, Mayıs ayında yine 17 işçi direnişi/eylemi patlak vermiş. Bu sayı Eylül ayında da 17-20 arasında.
Sayısal olarak ciddi bir artış olmamasına rağmen ne değişti, ne bu direnişleri daha görünür kılmaya başladı belki bunu açmak gerekebilir.
Bir kere son yıllarda burjuva muhalefetin başını çektiği ve solun bazı kesimlerinin yedeklendiği “aman sokağa çıkmayın”cı muhalefet tarzının sınıfa hâkim kılınmaya çalışıldığı âşikar, bununla beraber bu Mart’ta yine bir seçim vardı. Toplumsal muhalefetin “gerçek gündemi” ve çıkışı bir kez daha seçimlermiş gibi bir atmosfer yaratılmaya çalışıldı. Bu aslında projeksiyonu sınıfın alttan alta süren, birbirinden kopuk ama benzer konular için çıkan direnişlerden çekip, burjuva siyasetin süslü, ışıklı ve bir o kadar da kof sahnesine çevirmekti.
Nihayet bu gündem geçtikten sonra, bu eylemler daha görünür olmaya başladı, bir sebebi budur.
İkincisi, TİS kapsamı dışında kalan sınıfın büyük çoğunluğunda asgari ücrete Temmuz’da bir zam beklentisi vardı. Eylemsiz, grevsiz bir bekleme/niyet etmenin herhangi bir iyi değişikliğe yol açmayacağı, yaşanarak bir kez daha deneyimlendi.
Üçüncüsü, bu direnişlere devletin yaklaşımındaki makasın değişmesidir. Son direnişlere saldırıların bazılarını arka arkaya dizelim; Akcanlar Tekstil işçilerine Divan Otel’in önünde polis çok sert saldırdı, Carrefour işçilerine saldıran polis “size Sabancı’nın selamını getirdik” dedi, “Fernas Madencilik işçilerine tekme tokat saldıran polis bu sırada işçilere “oh olsun” dedi, Polonez’de işçiler kaburgaları kırılıncaya kadar dövüldü. Bu, yeni dönemde birbirinden ayrı direnişlere ortak bir saldırı tarzının izlediklerini gösteriyor. Bundan önceki dönemde büyümesini de sağlamamak adına devlet tarafından görece daha yumuşak davranılan işçi eylemlerine önümüzdeki dönemde devletin tutumunun nasıl olacağının göstergesidir.
Bu OVP diye açıklanan ekonomi-politikaların nasıl uygulanmaya çalışılacağının tüm topluma gösterilen bilgisidir.
Maddeleri çoğaltmak mümkün ancak son olarak; 2021’deki Ocak-Şubat grev/direniş dalgasından farklı olarak bugün direnişler yine görece bağımsız sendikaların çoğunlukta olduğu şekilde gelişse de eylemlerdeki informal sektörlerin ağırlığı düşmüş durumda. Yine bugünkü direnişlerin önemli bir kısmı ücret zammı talebini içerse de ilk defa TİS imzalamaya çalışan ya da yeni sendikalaşan işyerlerinde gelişiyor. Bu da bize şunu söylüyor, işçi sınıfı bu karanlığın ortasında örgütlenmeye dönük adım atıyor ve örgütlenme hakkına sahip çıkmak için direniyor.
Tablo az çok bunun üzerine oturuyor. Dolayısıyla bugün bize düşen lokal, yer yer birbirinden kopuk bu direnişleri sınıf dayanışmasının öğretici ve kazandırıcı bağıyla birbirine bağlamak.
Mitingimizi de tüm bu direnişleri kapsayan bir şekilde örgütlemeye çalışıyoruz.
“Öncü işçiler sendika asalaklarını defedecek taban örgütlenmesini yaratmak zorunda”
Buradan hareketle onlarca direniş işçilerin daha çok kendi çabaları ya da bağımsız veya mücadeleci sendikalarla ortaya çıkabiliyor, bu bize nasıl bir mesaj içermektedir sizce? Büyük konfederasyonlar bu mesajı nasıl almalı veya diğer sınıf özneleri nasıl okumalı mesajı?
“Büyük” sendikaların buradan nasıl mesaj alacağı kısmı oldukça uzunca cevaplanabilir. Kestirmeden gidecek olursak, bu “büyük” sendikalar mesajı direnişlerden mi alıyor diye bir soru ortaya çıkıyor. Zira üye sayısı bakımından bu en kalabalık üç konfederasyonun yaptığı ortak deklarasyon dahil son dönemdeki tüm çizgisi direnişten değil egemenlerden icazetten beslenen durumda.
Direnişler en çok değiştirmek isteyen, yüzünü direnişe dönenlere mesaj veriyor. Evet bu “büyük” sendikalar sendikal bürokrasi tarafından kuşatılmış durumda, bunun sınıfı güçsüzleştirdiği de çok açık, yine direnişlerde mücadeleci sendikaların ve bağımsız sendikaların öne çıkması da bu yüzden.
Ancak bu bürokrasi tarafından kuşatılmış sendikalar dahi, işçilerin öz örgütlenmeleridir. Bağımsız, sınıf mücadelesinden yana sendikaların güçlenmesi önemli iken sermaye ve devlet güdümündeki sendikalardaki öncü işçiler bu direnişlerden aldığı güçle başlarındaki sendika asalaklarını defedecek tabandan örgütlenmeyi yaratıp, büyütecek bir mücadeleyi önüne almak zorunda.
“Miting günü yaklaştıkça katılacak kurum sayısında ciddi bir artış göreceğiz”
İşçi emekçi mitingi bu yıl nasıl başladı çalışmalara, yeni katılımcılar ile miting bileşenleri olarak neler yaptınız, çalışmalardan nasıl dönüşler aldınız?
İşçi Emekçi Birliği kurulduğu günden bu yana İstanbul’da 3. yılını doldurmak üzere. Bu sene yaz ortasında yaptığı dönem tespitinde Ekim ayında yapılacak bir mitingin sınıfın direnişçi kesimi için bir ihtiyaç olduğunu düşündü.
Bunun üzerine kendiyle sınırlı olmayan bir çalışmayı sağlamak, hemen herkesin katılabileceği bir süreci örgütlemek için çağrıda bulundu. Bunun için sendikalardan demokratik kitle örgütlerine, siyasi partilerden devrimci örgütlere neredeyse İstanbul’da bulunan tüm kurumları bir toplantıya çağırdı.
Kimseyi es geçmeden, işçi sınıfının gündemlerini duyurabileceği bir miting için çağrıda bulundu. Gelen örgütlerle beraber bu toplantıda mitingimizin ismi ve sloganı netleşmiş oldu ve hemen çalışmalara başlanmış oldu. Şu an mitingi örgütleyen kurum sayısı 12, bir bu kadar kurum ise mitinge katılacağını ilan etti.
Biz mitingimizin kürsüsünü o veya şu Genel Başkan’a, sendika bürokrasisine vermek yerine doğrudan direnene veriyoruz. Ne diyecekse, eksik ya da fazla direnen söylesin, direnenler birbirini dinlesin, öğrensin ve direnişler büyüsün diye uğraşıyoruz. Dolayısıyla mitingi ilan ettiğimiz basın toplantısının ardından hemen İstanbul’da süren As Plastik ve Polonez direnişlerine kitlesel şekilde giderek hem mitingimize davet ettik hem de eylemlerine dayanışmada bulunduk.
Şu anda da İstanbul’un bir çok havzasında, mahallesinde bildirilerle, afişlerle mitingimizi duyurmaya devam ediyoruz. Bir yandan da hâlâ kurumları miting heyeti olarak gezip davet edip yer almalarını istiyoruz.
Direnişlerden, bildiri dağıtımlarından aldığımız dönüşler sınıfın gündemleri etrafında örülen bir İşçi Emekçi Mitingi’nin bir ihtiyaç olduğunu tekrardan bize gösterir durumda. Kurum ziyaretlerinden de olumlu dönüşler alıyoruz, sanırım mitingin günü yaklaştıkça mitinge katılacak kurum sayısında daha ciddi bir artış da göreceğiz.
“Rekabet böler, eylem birleştirir”
Dördüncü kez yapılan mitingde bu yıl sınıfın birleşik mücadelesinin bir parçası olması bağlamında Kartal’da olmaları için devrimci ilerici öznelere nasıl bir çağrınız olacaktır? Direnişçi işçilerin bir araya getiren bu kürsü ve sözün büyütülmesi için mitinge nasıl bir katkı sunabilirler?
İşçi Emekçi Mitingi, ona katkı sunmak isteyen herkesin katkısına açık. Bunu hangi şekilde yapmak isterse istesin. Mesela hiç ortak bildiriye imza atmayan ama mitinge çağrı için kendi imzasıyla mitinge çağrı yapan bileşenlerimiz de var. Bu konuda çok net bir şekilde diyoruz ki “rekabet böler, eylem birleştirir”. İşçi-emekçilerin gündemlerinin daha görünür kılınmasına yarayacak bu miting için yapılan her çalışmayı ortak çalışmanın bir parçası olarak görüyoruz.
Tüm toplantılarımız yeni katılımlara açık. Sürecin en sonunda dahil olan ya da başından itibaren olan ayrımı olmadan mitingin güçlü geçmesi için her fikir, her eylem önerisi değerlendiriliyor.
Tavrını sınıftan, işçi direnişlerinden yana koymak isteyen, gerçek gündemi işçi sınıfının birliğinin sağlanması olan her gücü miting çalışmalarının parçası olmaya çağırıyoruz.
20 Ekim’de Kartal Meydanı’nda binlerle beraber, “Düşük ücretlere, hayat pahalılığına, vergi soygununa, savaş politikalarına karşı topyekûn direniş!” demek için buluşalım.