4.7 C
İstanbul
24 Kasım Pazar, 2024
spot_img

Birleşik İşçi Kurultayı “Emek Cephesini Büyütelim” şiarıyla 3. kurultayını gerçekleştirdi – Esra Soybir

Birleşik İşçi Kurultayı (BİK) “Emek Cephesini Büyütelim” şiarıyla İstanbul’da kurultay gerçekleştirdi. İstanbul Fatih’te bulunan Su Gösteri Sanatları Sahnesi’nde gerçekleşen kurultayda birçok alandan işçi ve emekçi söz aldı.

Nisan 2018’de ilk toplantısını yapan ve kuruluşunu ilan eden BİK, farklı sektörlerden işçilerin işyerlerinde, sendikalarda ortak bir mücadele hattını oluşturmak için yola çıktı. Aynı yılın ağustos ayında Sapanca’da gerçekleştirilen ikinci kurultayda yönetim organları oluşturuldu ve görev dağılımı yapıldı. Bugün (27 Mart) ise “Emek Cephesini Büyütelim” şiarıyla 3. kurultay gerçekleştirildi.

Birleşik İşçi Kurultayın gerçekleştirdiği kurultay; Hasan Oğuz ve Duran Baysal şahsında iş cinayetlerinde hayatını kaybedenler anılarak başladı.

Direniş yaşamaktır!

Saygı duruşunun ardından Birleşik İşçi Kurultayı adına açılış konuşması yapıldı. Direnişlere ve örgütlenmenin gerekliliğine vurgu yapılan konuşmada “Seattle’dan Davos’a, Sudan’dan Yunanistan’a Lübnan’dan Şili’ye; Sarı yelekli Fransa’dan Gezi’ye yerin altından çıkıp yüzeye vuran direnişler değil midir bugüne gelen. Kâh toprağını savunan köylüden, yaşam biçimini savunanlara; kadınlardan işçilere her kesimden insanın insan olarak kalmasının, onurunu korumasının hatta hayatta kalmasının tek yolu olarak direniş zorunlu ve meşru tek yol olarak ortaya çıkıyor.
Biz bugün burada toplanırken, işçiler direnmeye devam ediyor. Farplas’ta, Pas South’ta, Lila Kağıt’ta, Salcomp Xaomi’de, Yemek sepetinde, Finans merkezi inşaatında işçiler direniyor. Daha geçen aylarda yüzden fazla iş yerinde çoğu örgütsüz işçiler, grev silahını kullanarak taleplerini haykırıp çoğunlukla kazanımla sonuçlanan direnişleriyle ben de varım dedi. Bir kez daha gördük ki, direniş öğretir, kazandırır, örgütler. Yaşanan ve devam eden bütün direnişlerin bize gösterdiği bir eksiklik var. Yeterince örgütlü değiliz. Sendikalı işçi için de böyle, sendikasız işçi için de. Öncü işçilerin çoğu da örgütsüz ve dağınık. Deneyimler birikiyor, bu deneyimlerin suya yazılmasını istemiyorsak, bunun yolu işçilerin daha fazla örgütlü mücadele etmesini sağlamaktır. Örgüt, ortak aklın biricik yoludur” denildi.

Konuşma şöyle devam etti: “Bugün bize sunulan seçenekler, biri diğerinden farksız seçenekler. Bir taraftan saray rejiminin güçlendirilmiş hâli, diğer taraftan güçlendirilmiş parlamenter sistem tartışmaları işçi sınıfına dayatılan, işçileri birer nesne olarak gören, egemenlerin beka tartışmasından başka bir şey değil. Ülkedeki direnişler, Saray Rejimini yenebilecek tek güçtür elbette işçi sınıfının öncülüğünde ve elbette devrimcileşmiş işçilerin öncülüğünde”

Kurultay programı BİK konuşmasıyla devam etti. Yapılan konuşmada derinleşen ekonomik krizle birlikte işçi ve emekçilerin yaşamlarının dayanılamaz noktaya geldiği vurgulanarak “İçinden geçilen dönem işçi sınıfı için hayatı yaşanılmaz kılmaktadır. Her yönden saldırı ile karşı karşıyadır. Her gün gelen zamlar işçileri sokağa dahi çıkamaz hale getirmiştir. Fırın önlerinde “ucuza” bayat ekmek satışlarında yüzlerce kişilik kuyruklar oluşmaktadır. Büyük marketlerin çöp konteynerlerinde gıda artığı arayan çokça insan vardır. Meyve sebze pazarları aynı şekildedir. Kahveye oturan bir işçi bir tane fazla çay içmeye ya da arkadaşlarına çay ısmarlamaya çekinmektedir. İşçi Sınıfına Simit-çay hesabı yapanlar, zenginliklerine zenginlik katmaktadırlar. İşçi, emekçiler ekonomik zor altında ezilmekte, işsizlik ile korkutulmakta, düşük maaş ile yıldırılmaya çalışılmaktadır. Fabrikalardaki çalışma koşulları, işçilerin köle gibi çalışmalarını dayatmaktadır. Pandemi nedeni ile hasta olan işçiler bile zoraki çalıştırılmaktadır. Sigara ve çay molası bile tırpanlanmaktadır. Sağlık koşulları kötüdür. İşçilerin sosyal hakları, 12 Eylül’den bu yana sürekli budanmaktadır. İşçi çocukları eğitimden mahrumdur. Sağlık hizmetleri ateş pahasıdır. Kültür ve sosyal yaşamdan kopuktur. Dışarda ailesi ile bir yemek yiyememekte, herhangi bir aktiviteye katılamamaktadır. Bugün bir işçi, evinden çıkarken, akşam eve sağ gelip gelemeyeceği konusunda endişelidir. İşten eve evden işe yorgun argın kafasında bir dolu kaygıyla gelmektedir. Borç altında yaşamaya mahkûm edilmiştir. Hemen hemen tüm işçiler kredi kartı kullanarak yaşamlarını sürdürmekte ve bankalara olan borçları artmaktadır. Sürekli borcu borçla kapatmakta ve daha da borçlanmaktadır. Çünkü kazandığı para (birçoğunun asgari ücret) aybaşında anında erimekte ve cepte nakit para kalmamaktadır” denildi

“İşçi ve emekçilere karşı yürütülen topyekûn saldırıya karşı, topyekûn direniş zorunludur”

İşçi sınıfına karşı yürütülen topyekûn saldırıya karşı, topyekûn direnişin zorunlu olduğunun altı çizilerek “Bugün işçi sınıfı büyük bir cenderenin ortasındadır. Buradan tek çıkış yolu örgütlenmekten geçmektedir. Direniş bunun yolunu açmıştır. Şimdi bu yolu döşemenin zamanıdır. Bu demektir ki işçiler, emekçiler büyük küçük demeden her fabrikada, her atölyede kendi örgütlenmelerini oluşturmalıdır. İster adına meclis denilsin, ister konsey denilsin, ister komite ister başka bir şey denilsin. İşçiler emekçiler bunu yapmalıdır. Başka yol yoktur. Kaldı ki sendikaları geri almanın da tek yolu budur. Bu örgütlülükler ile sendikalar arasında kurulacak bağ sendikaları bir işçi sendikası olarak ortaya koymanın da yoludur. Var olan, gelişen ama parça parça olan, lokal kalan grev ve direnişleri birleştirmenin de yoludur. İşte tam bu noktada Bİ̇k’e çok iş düşmektedir. BİK’in zaten ortaya çıkış nedenidir bu ve BİK önümüzdeki süreçte bu rolü tereddütsüz üstlenmelidir” denildi.

“Birleşik ve beraber yürüdüğümüz zaman her şey olur”

Kurultay programı; sendikaların, devrimci kurumların selamlaması ve işçilerin kendi deneyimlerini anlatması, önerilerini sunmasıyla devam etti. Kurultayda söz alan kargo işçisi şöyle konuştu:

TÜMTİS sendikasına üyeyim ve yaklaşık 2. sözleşmemizi yaptık. 2011’den beri işyerine sendikanın gelmesi için kavga, dövüş, mücadele ettik. Burada işçinin gücünü anlatmaya çalışıyorum. TÜMTİS’teki arkadaşlar bize şunu söyledi: “Birleşik ve beraber yürüdüğümüz zaman her şey olur.” Gerçekten de öyleymiş. İşçi güvende olduğunu hissederse bazı yerlere katılır, ben 40 yaşından sonra böyle bir ortama katılmış oldum. Ama işçiye daha iyi şartlarda yaşamayı öğretmek ve göstermek için de mücadele etmek ve eğitim lazım. Ben de bu mücadeleyi yürütmek için buraya geldim.

“Arkadaşlarımıza sendika dediğimizde sendika ne diye soruyorlar”

Metal sektöründe çalışan işçi fabrikalarda sendikal bilgilendirmenin gerekliğine vurgu yaparak “Tuzlada fabrikada çalışıyoruz. Arkadaşlarımıza sendika dediğimizde sendika ne diye soruyorlar. Aslında bu bizim bilgi eksikliğimiz. Fabrika yaş ortalaması düşük. Bilgilendirmek için bir form, bir metin bile yeterli olacaktır” önerisinde bulundu.

“Birlikte omuz omuza mücadelemiz sürecek”

Dostluk ve Kültür Derneği (DKDER) kurultayı selamlayarak “Emek Cephesini Büyütme şiarıyla yoluan devam eden BİK devrimci duygularımızla selamlıyoruz, devrim ve sosyalizm mücadelesine sunduğu katkıyı önemsiyor ve başarılar diliyoruz. 2 yıldır çeşitli platformlarda birlikte mücadele yürüttüğümüz siz yoldaşlarımıza yolunuz açık olsun diyoruz. Birlikte omuz omuza mücadelemiz sürecek” dedi.

“1 Mayıs’a daha dinamik, daha dolu, daha örgütlü çıkmak için mücadeleyi büyütmemiz gerekiyor”

İnşaat İş Sendikası adına yapılan konuşmada emek cephesini büyütmek ve mücadeleleri ortaklaştırmanın gerekliliğinin altı çizilerek “Çok çetin bir dönemdeyiz. Özellikle 2022’nin başında patlak veren direnişler, sonrasında 8 Mart’ın militan kadın mücadelesiyle sokakları doldurması, sonrasında Newroz günü halkların alanlara inatla akması ve önümüzde 1 mayıs süreci var. 1 Mayıs’a daha dinamik, daha dolu, daha örgütlü çıkmak için, elimizden ne geliyorsa onu büyütmek için mücadeleyi büyütmemiz gerekiyor. Devlet ve sermaye bütün saldırısıyla karşımızda. En yasal haklarını dahi patronlardan alamayan işçilerle yıllardan beri mücadele veriyoruz. Bugün emek cephesini büyütmek de bulunduğumuz noktalarda mücadeleleri ortaklaştırmak da başlıca sorumluluklarımızdan biri” denildi.

“İşçi sınıfının mücadelesini sürdürecek olanlar ve onun üretim ilişkilerini değiştirebilecek cephe ve araçlarının üretilmesi de bizim en büyük görevimiz olmalıdır”

İHK adına yapılan konuşmada ortak mücadelenin önemine vurgu yapılarak “Önümüzde 1 Mayıs var. Biz 2021 ve 2022 yılını dopdolu bir mücadeleyle geçiriyoruz. Her türlü ittifak ve cephenin kurulmasını biz de destekliyoruz. İşçi sınıfının kriz zamanlarında yanında olabilecek olanlar en net şekilde devrimciler, sosyalistler olmalıdır. Herkesin tabi ki de kendine göre çizdiği bir yön var ama bunların ortak bir cephede buluşup ilerlemesi önemlidir. İşçi sınıfının mücadelesini sürdürecek olanlar ve onun üretim ilişkilerini değiştirebilecek cephe ve araçlarının üretilmesi de bizim en büyük görevimiz olmalıdır” denildi.

“Önümüz 1 Mayıs. 1 Mayıs’ta Taksim’de olmalıyız”

Limter-İş Sendikası 1 Mayıs’ı vurgulayarak “Karşımızda sadece AKP yok, patronlar var, sermaye var. Devlet örgütlü bir şekilde duruyor. Bu sürece nasıl müdahale edeceğiz diye birlikte tartışmalıyız. Sendikaların görevi iş yerlerinde toplu iş sözleşmesi yaparak işçinin 3 kuruş fazla alması anlamına gelmez. Sınıf sendikacılığı içinde hareket eden, işçiler içinde mücadele eden, işçiler için dövüşen sendikaları göz önünde bulundurarak iş yerinde örgütlenirken de bunları gözeterek örgütlenmek lazım. Farplas’ta direniş devam ediyor. Migros vardı, Yemeksepeti devam ediyor; sayamayacağım birçok yerde direnişler var. Bu direnişlerin çevresini devrimciler, sosyalistler, ilerici sendikacılar olarak mutlaka örgütlemeliyiz. Eğer biz birlikte mücadele etmeyi görev edinmezsek iş yerinde mahallede kentte örgütlenmediğimiz sürece sermaye ve iktidar bizi sömürmeye devam edecek. Biz mücadele edeceğiz bu mücadele hepimizin mücadelesidir. Sendikal mücadele devrimcilerin, sosyalistlerin, yurtseverlerin görevidir. Önümüz 1 Mayıs. 1 Mayıs’ta Taksim’de olmalıyız diyorum, Newroz’u, 8 Mart’ı coşkulu bir şekilde kutladık. Finali 1 Mayıs’a taşıyarak bu mücadeleyi pekiştireceğiz” dedi.

“Patronlar, bizim gibi sendikalardan şantiyelerde işçilerin asıl sorunlarına değinen, çıkarlarını savunan sendikalardan korkuyor”

Dev Yapı-İş Sendikası adına yapılan konuşmada örgütlü mücadelenin önemini vurgulayarak “Toplumların tarihi sınıf savaşımları tarihi diyor isek karşımızdaki sınıf kendi sınıfsal karakteri gereği elbette bizim emek gücümüzü daha fala sömürebilmek için, doğayı daha fazla yağmalayabilmek için, zenginliğini daha fazla arttırmak için üzerimizde tahakküm kuracak kendi koyduğu yasaları dahi yok sayacak bizi açlığa yoksulluğa sıkıştıracak. Bunun karşısında ise ezilen sınıf olarak işçi sınıfı olarak bizler kendi sınıfsal gerçekliğimizin farkında değil isek çıkarlarımızın nerede olduğunun gerçek anlamda nerede olduğunu bilememişsek, kavrayamamış isek, örgütlü değilsek doğal olarak bu saldırılara maruz kalacağız. Örgütlü bir gücün niteliğini anlatmak için bir örnek vermek istiyorum: 1 milyon 400 bin civarı işçi inşaat iş kolunda çalışmakta. Bunun 52 bini örgütlü; 51 bini Türk-İş’e bağlı sarı sendika Yol-İş’te örgütlü işçiler. Bizim gibi sendikalar şantiyelerde işçilerin asıl sorunlarına değinen, çıkarlarını savunan sendikalardan patronlar korkuyor. Herhangi bir hak gasbı için bize ulaştıklarında biz bu hakları söke söke alıyoruz. Nicelik olarak küçük olmamıza rağmen sınıfsal karakteri, örgütlü karakteri patronlara geri adım attırabiliyor” denildi.

“İşçi sınıfının her kazanımı aynı zamanda biz avukatların da kazanımı olacaktır”

Avukat Dayanışması BİK’i selamlayarak başarılar diledi: Bizler sınıfımızın avukatıyız. Ama sadece de sınıfımızın avukatı olmakla da sınırlı değiliz. Evet işçi sınıfının avukatlığını üstleniyoruz bundan onur duyuyoruz ama bir yandan da bizler işçi sınfının bir parçasıyız. Hukuk fakültesinden, ücretsiz stajlardan başlayarak meslek hayatımız boyunca sömürülüyoruz, mobbinge maruz kalıyoruz, uzun mesai saatleriyle çalıştırılıyoruz. Ve bunun bilinciyle de biliyoruz ki işçi sınıfının her kazanımı aynı zamanda biz avukatların da kazanımı olacaktır. Bu vesileyle de BİK’i tekrar selamlamış olalım, başarılar diliyoruz.

“Bu 1 Mayıs’ın tüm direniş odaklarının birleşik emek cephesi için bir adım daha attığı, direnişlerin gücünün gösterildiği bir 1 Mayıs olmasını diliyorum”

Kaldıraç Hareketi adına yapılan konuşmada direnişlerin birleştirilmesi, örgütlenmesi ve yeniden yaratılmasının önemine değinerek “Tarihin daha hızlı aktığını hisettiğimiz bir süreçten geçtiğimizi düşünüyorum. Ay sonunu düşünmek de bu duygunun içinde, 4 çocuğunu doğalgazla ısıtamadığı için yanarak kaybetmek de bu duygunun içinde, Şenyaşar ailesiyle birlikte adalet istemek de bunun içinde, yasaklanan meydanlarda Cumartesi annelerinin sesi olmak da, ısınmaya, elektriğe, suya, barınmaya her gün kafa patlatmak daha fazla sefalet yaşamamak da bunun içinde… Bir yanımız bunu yaşıyor. Tüm bunlara karşı çıkış da; mesela Tuncay Özilhan’ın evinin önünde “,Korkun yeniden geleceğim” demek de bunun içinde, Farplas patronlarının gördüğü yerden pankart sallandırmak, Ankara’ya yürürken “Öyle mi alay komutanı” demek, her işçi direnişinde yeni işçi önderlerinin fiili, meşru, militan, “işgalse işgal, grevse grev, sokaksa sokak” sloganlarıyla yürüyüşleri de bunun içinde. İç içe geçen bir süreçten bahsediyoruz. Bu iç içe geçişte direnişler her gün adım adım gelişiyor. Bu direnişlere karşı da iki yaklaşım karşımıza çıkıyor. Biri tanıdık olduğumuz, bildiğimiz copu, toması, medya karartması, jandarması, tutuklaması… Bir yandan da “Evet açsınız, evet yoksulluk içindesiniz ama bir seçim daha bekleyin” diyenler var. İkisi de bu sınıfın düşmanıdır, ikisi de iç içedir. Dolayısıyla direnişlerin tüm odakları; bugün 8 Martlarda meydanları dolduran kadınlar, Newroz’a milyonlar olup akanlar, öldürülmeye karşı, yok sayılmaya karşı sokaklara akan binler, “Kayyum rektör istemiyoruz” diyen öğrenciler; direnişlerini birleştirmek, örgütlemek, yenilerini yaratmak zorundadır. Ve ocak ayından bu yana 105 tane fiili grevin olduğu bir süreçten geçiyoruz. Böylesi bir süreçte 1 Mayıs’a gidiyoruz. Bu 1 Mayıs’ın tüm direniş odaklarının birleşik emek cephesi için bir adım daha attığı, direnişlerin gücünün gösterildiği bir 1 Mayıs olmasını diliyorum” denildi.

“Bizi kurtaracak olan kendi kollarımız, biz bunun farkında olduğumuz sürece bizi yıkmaları mümkün değil”

Bakır fabrikası çalışan işçi şunları söyledi: Aliağa- Bakırı işleyip hayvan yemlerinde kullanılan bir ilaca dönüştürüyoruz. Bakırı asitli ısıl işlemlere tabi tuttuktan sonra çeşitli kimyasallarla birleştiriyoruz. Ağır kimyasal maddelerle çalışıyoruz, vücudumuzun her tarafında yaralar oluşuyor, ağzımızdan burnumuzdan zaman zaman kan geliyor, daha öncesinde kanser olup işi bırakan arkadaşımız var. Bütün bu koşullar altında çalışırken – muazzam bir havalandırma sistemimiz var ama masraf olur diye çalıştırılmıyor- bildiğimiz sokakta kullandığımız toz maskelerden kullanıyoruz, onun dışında hiçbir önlemimiz yok. Son zam sürecinde yaşadıklarımız şu şekildeydi. Bu zamla ilgili bize bir açıklama geldi: “Devletin pisliğini biz temizleyemeyiz, zam mam yok. İstemeyen çalışmasın” Burada aslında onların nasıl bir örgütlü davranış geliştirdiğini görüyoruz. Bu sürecin sonunda bir hareketlilik oluştu, sendika getirme çalışması başlattık. Bu çalışma ok çabuk ve yaygın bir şekilde gelişti, patronların kulağına çabuk gitti. Tek tek bizimle konuşmalar, birtakım teklifler sunmalar başladı. Karşılık da buldu maalesef. Ama bu süreçte arkadaşlarla şunu konuştuk, sendika mücadelemizin bir tarafı ama mücadelemizin kendisi değil, bir araç. Bizim elimizde grev hakkımız var. Biz bugün sendikayı getiremedik ama bu konuşmaların karşılık bulduğu arkadaşlarımız var. Biz bu arkadaşlarla öz örgütlülüğümüz için mücadele etmeye başladık. Bizi kurtaracak olan kendi kollarımız, biz bunun farkında olduğumuz sürece üretimden gelen gücümüzün farkında olduğumuz sürece bizi yıkmaları, bize pervasızca davranmaları mümkün değil. Şu an bu yürüttüğümüz mücadelenin; arkadaşlarla ikişer üçer kişilik görüşmelerimizin her biri bu kurultayın birer komitesidir. Bu şekilde bakarsak çok yol kat edebileceğimizi düşünüyorum”

“Ara ara bölünüp birleşiyoruz ama mücadeleye devam diyoruz”

Koç Üniversitesi temizlik işçisi mücadeleye devam ettiklerini vurgulayarak şunları söyledi: “Bizim direnişimiz 2012’de hocalarımızla, öğrencilerimizle, işçi arkadaşlarımızla başlamıştı. Taşeron İzleme Kurulu kuruldu. İşten atılan, yıldırılan arkadaşlarımız oldu ama biz hala devam ediyoruz mücadelemize. Yine bizim sözümüz geçiyor, yine örgütlenmeye çalışıyoruz. Şeflerden, müdürlerden, Koç’tan baskı görüyoruz. Taşeronda çalışıyoruz ama Koç’un baskısını el altından yine görüyoruz. Biz şu an 4 arkadaş geldik, orada da örgütlü arkadaşlarımız var. Ara ara bölünüp birleşiyoruz ama mücadeleye devam diyoruz.”

“Bugün güçlü bir emek cephesine ihtiyacımız var”

Kamil Kartal, kurultayın işçi sınıfına yeni kazanımlar getirmesini dileyerek başladığı konuşmasına şöyle devam etti:

Alım gücümüzün çok düşük olduğu, son 20-30 yılın ekonomik anlamda en ağır bunalımlı olduğu bir süreçten geçiyoruz. Bu dönemlerde sadece bizim ülkemizde değil dünyada da ekonomik temelli başkaldırıların, isyan hareketlerinin gündeme gelmeye başladığı tarihsel dönemlerden biri. Geçmişle kıyaslayamayacağımız başka bir dönemsel süreçten geçiyoruz. Hem sınıf hareketinin niceliği açısından hem de çok olumlu olmasa da bugün ortaya çıkmaya başlayan niteliği açısından. Bugünkü direnişlere baktığımızda kendiliğinden ve çok cüzi bir taleple ücret- ortaya çıktığını görüyoruz. Sosyalistlere ve devrimcilere çok önemli bir görev düşüyor: Kitlelerin tek başına siyasal ve politik düzlemde örgütlenmesi mümkün olamayacağına göre bu kitlelerin hangi düzlemde ve formatta nasıl örgütlenmesi gerektiğine yönelik yeni yaklaşımları, formatları, örgütlenme modellerine gündeme getirecek bir yaklaşım tarzına ihtiyaç vardır. Biz daha önceki birikimlerden, deneyimlerden ve ortaya çıkmış sonuçlardan dersler çıkartarak yeni bir araya gelişlerin hangi perspektifle, hangi yöntemle, hangi mücadele araçlarıyla ve kitlenin kendi nesnelliğine uygun örgütlenmeler önererek nasıl müdahale edeceğimizi tartışıyoruz. Kurultay da bunlardan biri.

Bugün güçlü bir emek cephesine ihtiyacımız var. Güçlü bir emek cephesinin sosyalistler ve devrimciler dışında kimsenin gündeme getirmesi ihtimali yok. Çünkü böyle bir emek cephesinin yaratılması sınıfın içinde onlarla beraber yaşayarak hayatı soluyarak yeniden birtakım üretim ilişkilerini gündeme getirerek emek cephesini güçlü bir şekilde oluşturabilir. Bu emek cephesinin oluşması siyaseten önümüzdeki dönem açısından da emekçilerin iktidar yürüyüşünü gündeme getirebilecek farklı ve güçlü bir siyasal yapılanmanın da önünü açar diye düşünüyorum.”

“Nerede, ne mücadelesi varsa ben de orada yer alacağım”

Tuzla Tersanede çalışan işçi kendi deneyimlerini şöyle anlattı: Tuzla- 1500 kişilik tersanede ana firmadan 300-500 kşi gerisi taşerondur. Birçok taşeron şirket faaliyet yürütür, yevmiye usulü çalıştırılar. Pazar günleri dahil 60-70 günde bir izin yapılan yerler tersaneler. Biz bugün 2 kişi gelebildik aynı tersaneden, diğer arkadaşlar çalışmak zorunda kaldı. rahatsız olduğumdan kaynaklı formenim izin verdi, diğer arkadaşım gece vardiyasından çıkıp geldi. Kimyasalların, tozun yoğun olduğu, ağır bir sektör.

Asgari ücret arttırıldıktan sonraki süreci aktarmak istiyorum. Ocak ayında Whatsapp grubundan “Ücretlerinizi 110 TL’den 150 TL’ye çıkardık. 1 yılın altındakiler 145, bir yılın üstündekiler 150 TL.” Biz bunu arkadaşlarımızla tartıştık. O gün 8’e kadar mesaiye kalacak arkadaşlarımızla toplanıp işe çıkmama kararı aldık. Ertesi gün de bir araya gelerek müdürle görüştük, ancak bir gün sonra müdür geldiğinde kabul edildiğini söyledi. Hepinizim yevmiye olayını kaldırıp 4250 TL maaşlı yapıyorum. Toplamda biz 23 kişi çalışıyoruz, 18 kişi biz birlikte hareket etmeye başladık. Bu olaydan sonra arkadaşlarımız sendikalı oldular. Pazartesi tekrar işe çıkmayacağımızı söyleyince formenle konuştuk ve bize tekrar bir görüşme ayarladı. Şirketle görüşmemizden sonra bir maaş skalası koydular, en yükseği 175 TL. Biz bunu kabul ettik, otalama taşeron İSG firmalarının verdiği en yüksek rakamlardan biri.

İlk defa mücadele eden, ilk defa kazanım elde eden ve “Arkadaşlarımla gurur duyuyorum” diyen arkadaşlarım oldu. Bu haklara sahip olduğunu bilmiyoruz, diyen arkadaş nerede ne mücadelesi varsa ben de orada yer alacağım diyor. Bu bizim için ve arkadaşlarım için bir kazanımdır.”

“Biz işçiler emekçiler olarak bir olmadığımız sürece zaten kaybetmeye mahkumuz”

Yemeksepeti işçisi birlikte mücadele etmenin önemine değinerek “1.5 senedir Yemeksepeti Banabi kuryesi olarak çalışıyorum. 2 Şubat’tan beri eylemdeyiz. Şu anda maalesef meydanlara çıkamıyoruz, sayımız çok çok azaldı. Ama çalıştığımız depolarda, bulunduğumuz alanlarda belli bir kesim olarak kontak kapatmaya devam ediyoruz. Bu süreç Trendyol Expres ile başladı, bizle devam etti.

Ne kadar dirensek de günümüz ekonomisi bizi zor durumda bıraktı. En büyük kırılma noktamız buydu. İstanbul’da şu an 100’e yakın direnişçi arkadaş kaldı, Türkiye genelinde de 400-500 kişiyiz. Biz işçiler emekçiler olarak bir olmadığımız sürece zaten kaybetmeye mahkumuz” dedi.

“İşçi sınıfına birlikte mücadelenin büyüyebileceği sloganıyla yapılmış kurultayı devrimci coşkuyla selamlıyorum”

Yeni İşçi Dünyası adına yapılan konuşma: “İşçi sınıfının açlık ve kıtlık içinde olduğu, emperyalistlerin savaşları üzerinden bölgesel savaşların yürüdüğü, halkların birbirine karşı düşmanlaştırıldığı, 3.Emperyalist Paylaşım Savaşının adım adım koşullarının yaratıldığı bir dünyada bir işçi kurultayında işçi sınıfına birlikte mücadelenin büyüyebileceği sloganıyla yapılmış kurultayı devrimci coşkuyla selamlıyorum.

İşçi sınıfının bugünkü örgütlü-örgütsüz ama çoğu örgütsüz, kendiliğinden gelişen; açlık, kıtlık, yoksulluk, işsizlik, hayat pahalılığı koşullarındaki direnişlerini yaşadık, yaşıyoruz. Önümüzdeki dönemde de yoksulluğun, açlığın arttığı oranda da yer yer bu tür direnişleri yaşayacağız, göreceğiz. Peki bu direnişlere karşı biz sınıf bilinçli işçiler olarak neler yapmalıyız, nasıl müdahale etmeliyiz? Her işyerinde, işletmede önce devrimciler olarak, komünistler olarak işyeri gruplarını oluşturarak işçi sınıfının oradaki görevinin, hak mücadelesine verimli bir tarzda önderlik yapmamız lazım. Sınıf bilinçli işçileri devrimci işçi mücadelesinin bir fraksiyonunu oluşturmalıyız. İdeoloji, siyasi görüş ayrımı yapmadan, sendikalı-sendikasız işyeri ayrımı yapmadan bir fraksiyon oluşturulmalıdır.

Bugün Türkiye ve Kürdistan’da işçi sınıfı Türk ırkçılığı, şovenizmi ile zehirlenmiş durumdadır. Eğer sınıf mücadelesi gelişmiyorsa en temel nedenlerden bir tanesi budur. Bütün sınıf bilinçli işçiler ve komünistler bu duruma karşı çok ciddi bir şekilde mücadele yürütmelidir.”

Selamlama ve işçi deneyimleri aktarımından sonra 2. kısımda “Ne Yapmalı?” başlığı tartışıldı. Karar önerilerinin alınması ve karar oylamalarından sonra yürütme kurulu seçildi. Emek cephesini büyütme, çağrısıyla kurultay sonlandırıldı.

Son Haberler

ÇOK OKUNANLAR

ÖZGÜR BİR DÜNYA İÇİN!

KALDIRAÇ DERGİSİ'NİN KASIM SAYISI ÇIKTIspot_img

ARTIK TELEGRAM'DAYIZ!

spot_img

DÜNYAYI İSTİYORUZ!

İŞÇİ GAZETESİ'NİN 218. SAYISI ÇIKTI!spot_img

Bizi takip edebilirsiniz

369BeğenenlerBeğen
851TakipçilerTakip Et
14,108TakipçilerTakip Et
1,920AboneAbone Ol