1 Mayıs evvelinde AKP’li yıllardaki İstanbul 1 Mayıslarını kronolojik olarak hatırlatmış, bu yıllarda emek hareketinin yükseldiği zeminleri ve izlediği taktikleri değerlendirmeye çalışmış ve yazının sonunda 2023 yılı 1 Mayıs’ı ile ilgili olarak şu hususları belirtmiştim:
Bu yıl 1 Mayıs, emek ve meslek örgütlenmelerinin ‘Emek bizim, gelecek bizim’ çağrısıyla Maltepe Meydanı’nda yapılacak. Çağrının içeriğine bakıldığında ‘14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento Seçimleri’ öncesi emek hareketinin Erdoğan/Saray Rejimi’ne karşı kitlesel bir gösterisi hedefleniyor… Geçen yıl 1 Mayıs evveli bir sendika temsilcisi verdiği röportajda 2023 yılı 1 Mayıs’ı Taksim’de yapılacak demişti. Beklenti erken seçimin olacağı, Erdoğan ve AKP’nin gideceği ve yeni yönetimin Taksim’i emekçilere açacağı yönündeydi. Bugün de aynı beklentilere paralel olarak ‘Taksim’den önceki son miting’ deniyor. Emek hareketi ve sosyalist harekete egemen olan çizgi, işyerlerinde ve sokakta kora kor ‘mücadele’lerle kazandığımız 1 Mayıs Taksim alanının şimdi seçim sonuçlarıyla ‘verilmesi’ umudunu taşıyor. Bu noktada 2023 1 Mayıs’ında ‘birlik’ vurgusu ön plana çıkarılarak 14 Mayıs seçimleri evveli işçilerin ve solun süreç içindeki gücünün (desteğinin) gösterilmesi hedefleniyor…[1]
1 Mayıs 2023
Öncelikle seçim gündemi dışındaki 1 Mayıs’ı değerlendirmek gerekiyor. Maltepe’deki mitingde 30-40 bin işçi vardı ki katılım geçen yıla göre daha fazlaydı. Ancak dört, beş sendika (işçi, kamu emekçisi ve bağımsız) dışında sendikal katılım daha kısıtlıydı. Öne çıkan hususlar 6 Şubat depreminde ‘devletin yokluğu’, hayat pahalılığı, ücret talepleri, sendika ve grev hakkı, tutuklamalar, savaşa ve kadın düşmanlığına, ekolojik yıkıma vb. politikalara tepkiler ve taleplerdi.
Maltepe mitinginde öne çıkan bir husus da devletin sadece miting meydanı baskısı değil ‘çizilen sınırlar içinde’ pankart taşınması ve içerik oluşturulması baskısıydı. Alana girişte yapılan polis aramasında Partizan kortejindeki İbrahim Kaypakkayalı dövizler ve flamaların alınmaması, verilen tepkide 12 arkadaşımızın gözaltına alınması bunun en somut göstergesiydi. Devamında birçok örgütlenmeden arkadaşımızın Partizan flamalarına kortejlerinde yer vermesi, Kaypakkaya flamasının uçurtmaya bağlanarak miting alanının üzerinde uçurulması ‘Direniş ve dayanışma yaşatır’ sloganının somutlaştığı bir tutum oldu. Bu müdahale devletin geleneksel bir saldırısı olsa da özellikle son yıllarda sosyalist solu ‘düzeniçiliği kabullenen’ bir çizgiye çekmeye çalışması ve her direniş sonrasında da o örgütlenmeye karşı bir tutuklama furyasına girişmesi bağlamında değerlendirilmelidir. Nitekim 1 Mayıs sonrası Partizan okurlarına dönük bir gözaltı ve tutuklama saldırısı gerçekleştirildi.
1 Mayıs’taki bu baskıya LGBTİ bayraklarını alana almamak için feministlerin kortejine saldırı, Halkevleri’nin metal flama sopalarının alınmaması, Emeğin Kurtuluşu gazetesi satışının engellenmek istenmesi, Kaldıraç kortejinde yer alan “Mahir, İbo, Deniz” pankartına müdahale edilmeye çalışılması ve Evrensel gazetesinin de bir karikatür nedeniyle alana alınmaması eklenmelidir.
Tam da burada Taksim 1 Mayıs eylemlerine değinmek gerekiyor. Bu yıl da 192 arkadaşımız Taksim civarındaki eylemlerde gözaltına alındı. Ancak son iki yıldır yapılan eylemlerde Taksim iradesi korunuyor olsa da daha çok emek ve meslek örgütlenmelerinin ‘Maltepe kararına tepki’ öne çıkıyor.
Seçim gündemini öne çıkaranlar: Kürsü ve siyasi partiler
Maltepe mitinginde kürsüde yukarıda ifade ettiğim hususlar dışında (deprem, enflasyon, ücret vd.) esas olarak öne çıkan tema ‘Emek bizim, gelecek bizim’ çağrısında vurgulandığı üzere 14 Mayıs seçimleri oldu. “14 Mayıs’ta da yan yana omuza olacağız. Bu son yasaklı 1 Mayıs, seneye Gezi Parkı’nda olacağız. Hep birlikte söz verelim, haramilerin saltanatını yıkacak mıyız?”… “Kazanmak için herkesi seçim çalışması yürütmeye davet ediyorum”… söylemlerinin temsilciler tarafından ifade edildiği program, “1 Mayıs 2024’te Taksim Meydanı’nda buluşmak üzere hoşça kalın” denilerek bitirildi. Diğer yandan TİP başta olmak üzere siyasi partiler mitinge kitlesel bir katılım sağladılar. Burada da atılan sloganlarda ve taşınan pankartlarda ana gündemi seçimler oluşturdu. Tabii bu noktada iki hususun altını çizmek gerekiyor:
Birincisi, sınıf hareketinin ‘sermayenin ve devletin her kesiminden bağımsızlık’ olan temel ilkesi seçim süreciyle birlikte tamamen aşındı. Bunun bir sonucu olarak kendi gündemiyle mücadele eden ve bu mücadeleler üzerinden 2010 yılında 1 Mayıs Taksim alanını kazanan sınıf hareketi yerine ‘kötülük düzeni, ‘istibdat rejimi’ gibi tanımlamalar yapılan iktidara karşı ‘seçim konumlanması’ üzerinden gelecek sene 1 Mayıs alanının açılması hedefleniyor.[2]
İkincisi ise Maltepe mitingine siyasi partiler kalabalık katıldı. Bu durumun altında yatan en önemli neden 10 Ekim sonrası düşen kitlesel eylemlilikler ve üzerine ataletin hakim olduğu pandemi döneminde özellikle beyaz yakalı işçilerin düzene karşı tepkilerini TBMM’de yapılan kürsü konuşmalarıyla özdeşleştirmesidir.[3] Ancak sola giderek hakim olan bu parlamentarist eğilim işçi sınıfını ‘ücretli ve seçmen’ olarak gören bir anlayışa sahip. Bu noktada işçi sınıfının öz örgütlülüklerini ‘partiye bağlı meclis ve ağ adını verdikleri’ yapılanmalara, öz savunma eylemlerini ise ‘Meclis temsiline, önerge vermeye’ ikame eden bir anlayışı örgütlemeye başladılar.
2023 1 Mayıs’ını değerlendirirken seçim sürecine dair de bazı hususlara değinmek gerekiyor. Sosyalistlerin tutumuna dair çok şey söylenebilir. Ancak bu tartışmaları seçim sonrası yapmak daha sağlıklı ve doğru olur. Diğer yandan şöyle bir gerçeklikle de karşı karşıyayız. Türkiye’de 2019 yılı sonundan beri geniş katılımlı basın açıklamaları ve mitingler dahi yapıl(a)mıyor. Bunda en büyük etken Millet İttifakı’nın muhalefet yapma tarzının[4] sola da egemen olması. Ülkemizde 2021 yılında doların/enflasyonun artışıyla birlikte başlayan sokak hareketleri Kılıçdaroğlu’nun sokağa çıkmayın açıklaması sonrası sönümlendi. Deprem sonrası başlayan sokak eylemlerine yüklenilmedi ya da bu eylemler devletin müdahaleleri sonucu daha başlamadan kuşatıldı. Yani bu ‘eylemsiz çizgi’ ile birlikte işçi sınıfı savunmasız, örgütsüz bırakıldı. Oysa seçim sonucu ne olursa olsun işçi sınıfının sermayeden bağımsız çıkarlarını ya da Kürt halkının siyasal taleplerini örgütleme görevi her geçen gün daha da büyüyerek önümüzde durmaktadır.
Dipnotlar
[1] AKP’li yıllarda 1 Mayıs eylemleri, direnişleri… https://sendika.org/2023/04/akpli-yillarda-1-mayis-eylemleri-direnisleri-683296/
[2] Seçimi Erdoğan/AKP/Cumhur İttifakı kazanırsa da gelecek sene Taksim denecek değil mi?
[3] Aynı dönemde başlayan başka bir özdeşleştirme çizgisi daha var. İşçi sınıfı virüs ve işsizlik cenderesi altında iken geleneksel sendikal merkezlerin kendi üyelerini koruyan ya da sosyalist örgütlenmelerin atıl eğilimi karşısında kolunu, gözünü madende bırakan ve sağlık durumları iyi olmayan maden işçilerinin salgın koşullarında Ankara’ya yürümesi, jandarma baskısı altında kalması; evde kalan veya pasif haldeki işçi kitleleri (özellikle sanayi işçileri) gözünde yürüyüşün hak ve demokrasi talebi olarak görülmesine neden oldu. Emekçi kitleler Somalı madencilerle kendilerini özdeşleştirdi. “Öyle mi alay komutanı” meydan okumasında sembolize olan itidale ve atalete karşı çıkış isyanı, militan işçi direnişleri çizgisinde karşılık buldu.
[4] Millet İttifakı kendince bir çizgiyle (Erdoğan karşıtı, seçim odaklı pasifist sistem içi bir muhalefet çizgisi) seçim sonucunda devletin ‘temsil’ alanının kavgasız gürültüsüz kendisine verilmesini bekliyor. Ancak daha evvelki pratikler ülkemizde toz pembe seçimler olmadığını da gösteriyor. 2017 ve 2018 yılındaki seçimler 2,5 milyon mühürsüz oy, “adam kazandı” denip kenara çekilmelerle şaibeli bir şekilde yapılmıştı. Benzer bir şekilde 14 Maysı akşamı YSK “yüzde 53 ile Erdoğan kazandı” diye açıklama yapsa şaşırtıcı olmaz. Ancak sonuçlar ne olursa olsun bu muhalefet tarzının sola egemen olması sonucu, Erdoğan’ın kazanması halinde kaçış ve geri çekilme eğilimlerinin, Kılıçdaroğlu’nun kazanması halinde ise yeni iktidara eklemlenme eğilimlerinin tetiklenmesi sürpriz olmayacaktır.