Ankara Hayvan Özgürlüğü İnisiyatifi tarafından Kuğulu Park’taki hayvan sömürüsüne dikkat çekilerek parkın bir açık hava hapishanesi olduğu; parktaki kazlarla ördeklerin aslında birer tutsak olduğu dile getirildi.
Ankara’daki Kuğulu Park’ta geçtiğimiz haftalarda beş kuğu yavrusu dünyaya gelmiş ve bu kamuoyunun merakını cezbetmişti. Sosyal medyada kuğuların dünyaya geldiğinin duyurulmasını ardından dikkat çeken yavru kuğular yurttaşlar pek çok kez paylaşılmış, ziyaret edilmişti. İnisiyatif bu herkesin içini ısıtan görüntülerin arkasında yatan ‘hapishane’ yaşantısına dikkat çekti.
‘Bu kuğular aslında birer tutsak’
Yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Haberini alır almaz hepimiz yeni doğan beş kuğu yavrusunu görmek için Kuğulu Park’a koştuk. Ne kadar tatlı, ne kadar şeker hayvanlar. İzledikçe içimizi ısıtıyor, Ankara’nın kasvetini biraz olsun dağıtır insana yaşam enerjisi veriyorlar. Ama pembe bulutların ardında gizlenmekte olan, bilmeniz gereken bir gerçek var: Kuğulu Park aslında bir hayvan hapishanesi ve sevecenlikle kalbimiz eriyerek izlediğimiz bu kuğular ise -parktaki kazlar ve ördeklerle birlikte- aslında birer tutsak.”
‘Kuğulu Park’ın ilk tutsakları’
Kuğulu Park’ın geçmişe dayanan ve ‘hapishaneyi’ andıran geçmişine ilişkin açıklamada bulunan İnisiyatif, şunları anlattı:
“Kuğulu Park’ın ilk tutsakları, Ankara ile Viyana’nın kardeş şehir olması sebebiyle, 1977 yılında Ankara Belediyesi’ne Viyana Belediyesi tarafından eşyaymış gibi diplomatik bir hediye olarak verilen kuğuydu. Farklı ülkelerden yine diplomatik bir hediye olarak gelen başka kuğular, kazlar ve ördeklerle Kuğulu Park’taki tutsak hayvanların sayısı zamanla arttı. Bu artış üzerine buradaki kuşlardan bazıları Kenan Evren’in emriyle inşa edilen Seğmenler Parkı’na nakledildi. Nakledilen hayvanlardan üçü, daha sonra kaçmaya çalışırken binalara ve ağaçlara çarparak hayatını kaybetti. Tutsaklıktan ölüme doğru olan bu kaçma girişimi, görevlilerin rutin bir uygulama olan kuşları sakatlama işini yaparken dikkatsizlik etmelerinin bir sonucuydu. Çünkü normalde kaçamamaları için kuşların kanatlarının kırılmış ya da dikilmiş olması gerekiyordu.”
‘Tutsak edildikleri hapishaneden kaçmasınlar ve bizi eğlemeye devam etsinler diye’
Açıklamanın devamında ise şu ifadelere yer verildi:
Kuğulu Park’ın artık hayli büyümüş olan yavru kuğularının başına yakında gelecek olan da bu; tutsak edildikleri hapishaneden kaçmasınlar ve bizi eğlemeye devam etsinler diye onlardan öncekilere yapıldığı gibi kanatları kırılacak ya da dikilecek.”
Kuğuların bulunduğu havuz alanının yaklaşık 370 metrekare olduğunun ve havuzun kuğuların sürü halinde yaşayamamasından dolayı teller ile üçe bölündüğünün belirtildiği açıklamada ayrıca şunlara dikkat çekildi:
“Her bir bölümde farklı türler ve kuğu çiftleri bulunuyor. Alanların eşit bölündüğünü varsaydığımız takdirde bölüm başına 120 metrekare düşüyor. Bu alan, ortalama bir apartman dairesine eşit olduğundan biz insanlar için yeterli gibi görünebilir. Ancak elbette kuğuların yaşamlarını sürdürebilmeleri için bundan daha fazlasına ihtiyaçları var. Akan suda, kuğuların bölgesi iki ila üç kilometre boyunca uzanır. Büyük durgun sular birden fazla çifti barındırabilse de gölün yeterince büyük olması gerekir, böylece kuğu çiftleri çoğu zaman birbirlerini görmezler.”
‘Uçarak parkı terk etmemeleri için kanatları ya kırılıyor ya dikiliyor’
Çoğu kuğu türünün göçmen olduğunun da hatırlatıldığı açıklamada “Genellikle kış vakti, koşulların zorlaştığı dönemlerde, daha elverişli alanlara göç ederler. Kuğulu Park’taki kuğuların ise böyle bir şansı yok, çünkü yukarıda da söylediğimiz gibi, uçarak parkı terk etmemeleri için kanatları ya kırılıyor ya da dikiliyor. Ankara’nın sert geçen kışı, zaman zaman parktaki kuğuların buz tutmasına sebep oluyor. Anlaşılacağı üzere, bizim içimizi ferahlatan Kuğulu Park, kuğular, kazlar ve ördekler için bir açık hava hapishanesi görevi görüyor. İnsan türünün seyir zevki için bu hayvanlar tutsak ediliyor” denildi.
‘Hayvanlar her gün soykırımdan beterini yaşıyor’
Hayvan sömürüsünün binlerce yıldan bu yana normalleşerek artık görünmez hale geldiğinin altının çizildiği açıklamada “Bir hayvan hapishanesine ve tutsak hayvanlara bakarken karşımızda sevimli ve sevgi dolu bir tablo koyabilmemizin sebebi bu. Hayvanların biz insanları eğlesinler diye sergilendikleri hayvan hapishaneleri, hayvan sömürüsünün pek çok biçiminden sadece biri. İnsanın insanı sömürmeye başlamasından da eskiye dayanan bu sömürü, her yerde” denilerek şunlar aktarıldı:
Çiftliklerde, mezbahalarda, laboratuvarlarda, sofralarımızda… Hayvanlar, her gün soykırımdan beterini yaşıyor. Çünkü durmadan öldürüldükleri halde, biz yararlanalım diye yine durmadan yeniden üretilmeleri sebebiyle katliam ve sömürü döngüsü asla sona ermiyor. Bu döngüyü kırmak; insan harici hayvanların insan çıkarları için sömürülecek kaynaklar olarak muamele gördüğü türcü-kapitalist düzeni yıkmaktan ve hayvan özgürlüğü bilinciyle vegan bir dünyayı inşa etmekten geçiyor.”
Ayrıca veganlığa da dikkat çekilen açıklamada veganlığın sanıldığı gibi bireysel bir seçim ya da beslenme biçimi olmadığının, etik-politik bir tutum olarak insan harici hayvanlara kaynak olarak muamele edilen eylem ve pratiklerin bilinçte ve yaşayışta reddedilmesi olduğunun altı çizildi.
‘Veganlığı ve hayvan özgürlüğü bilincini örgütlemek…’
Veganlığın odağının veganlar değil, insan harici hayvanlar olduğuna dikkat çekilen açıklamada son olarak şunlara yer verildi:
“Veganların ‘yaşam tarzlarına işteş saygı’ bekleyen naveganlar, veganlığı özel alana iterek kişinin vicdanına ve tercihlerine kalmış bir mesele olarak ele almakta asla taviz vermeyeceğimiz hayvan özgürlüğü mücadelesini anlamamaktadır. Hayvan özgürlüğü mücadelesinin başarıya ulaşması için, tek başına vegan olmak yetmeyecektir. Ancak, temel ve ilk adım, hayvanlara her günkü pratiğimizle eşya ve kaynak olarak muamele ettiğimiz yaşayışımızı dönüştürerek vegan olmaktır. Zira, vegan olmadan hayvan özgürlüğünden bahsetmek tutarlı ve anlamlı olmayacağı gibi, değişmeden değiştirmek de mümkün değildir. İhmal etmememiz ve geciktirmememiz gereken ikinci adımımız ise; hayvan sömürüsünü teşhir etmek, veganlığı ve hayvan özgürlüğü bilincini örgütlemek olmalıdır.”