9.3 C
İstanbul
27 Kasım Çarşamba, 2024
spot_img

Biden, ABD hegemonyası ve liberal ahmaklık – Aysun Sadıkoğlu

Evet belki Biden’ın bir “damat” diplomasisi olmayacak. Bu belli olduğundan, Damat Vezir istifa etti, ama “görevinden affedildi.” Dahası ortadan kayboldu. Kendisi ile birlikte 138 milyar dolar havaya uçtu. IMF devreye sokulmadan önce. IMF, işte size kurumsal ilişki.

Sayıları kabarıktır bizdeki ahmakların. ABD’den gelen haberleri hep “hayra” yorarlar. Oradan gelene inanmak isterler. Birkaç ABD adına kalem sallayan da varsa önlerinde, onlardan duyduklarını, kendi “umut”ları ile birleştirir ve yazar giderler.

Şimdi de öyledir. ABD’de Biden dönemi başladı ve Trump’ın tüm kötülükleri de kendisi ile birlikte alıp götürdüğü fikri, açıktan ya da dolaylı yollarla işlenmeye başlandı. Liberal sol, buna inanmaya çoktan razıdır. Kendileri inanmakla kalsalar sorun yok, bizi de inandırmak isterler.

Bir şeyi kazanmak için mücadele etmeyi yeğlemeyen, her şeyi, “efendi”sinin lütfu ile elde etmeye alışık, “devlet baba” geleneğine bel bağlamış kişilere acaba ne ad verilebilir; “düşkün” olur mu?

Düşkün, aslında fiziksel olarak olmasa da aklen, yardıma muhtaç olmaktan öte anlam taşıyor. O amaçla öneriyorum. Devlete “baba” deme geleneği, aslında güçlüye boyun eğme, zalimlerin masasından artacak bir artık ile hayatta kalabilme, olur da şans yüzüne gülerse o masadakilerin biri tarafından okşanabilmek isteğinin ifadesidir. Devlet “baba”, bu baba ismini çok sevmiştir ve bu nedenle, halkın buna inanması için, bu masanın etrafında tüneyen ve masadan kırıntı bekleyen kalemşörleri beslemekten geri durmaz. Onların kaleminden gelen desteği de ekleyip, kendi “baba”lığını topluma kabul ettirmek için her yolu açmaktadır.

Liberal sol, liberal aydın, “düşkün”dür. Tıpkı uyuşturucu gibi “Batı” vizyonuna bağımlıdır.

Efendilerinin gözüne girebilmek için, efendilerinin aklına bile gelmeyecek o kadar hikâye yazmaktadırlar ki, doğrusu efendilerinin bu çaba karşılığında onlara biraz dolar vermemesi “sanatsal bir zalimlik” olur. Onlar da bu besleme sistemine devam etmekte isteklidir zaten.

Liberal sol, liberal aydın, sığıntıdır. Düşkün ve sığıntı olanlar, insan olmaktan çıkmakta bir hayli mahir olabiliyorlar.

Biden, ABD’de seçildi. Trump gitti.

Doğrusu, ne kötülükleri getiren o dikdörtgen “body”li vücut idi ne de kötülükleri götürebilirdi. Gelişi Facebook-Instagram-WhatsApp-Twitter tekeli ile olmuştu, gidişinde ise Twitter onu “kalıcı olarak askıya” almıştı.

Demek ki, Twitter, Trump’a hiç sadık olmamıştır. Tekeller, ancak kendilerine, sermayeye sadık olurlar.

Şimdi, Trump’ı, önceden cezalandırmak üzere yargıda bulunup “kalıcı askıya alma” uygulaması başlatan Twitter, Biden’a “sadık” olmaya karar vermiştir. Artık Biden dönemi başlamıştır ve “demokrasi” diye sevinç çığlıkları atan liberaller ve liberalleri takip etmeyi çok seven liberal sol, artık Twittercıdır.

Amerikan solu, mesela Sanders’ler, aslında çoktan Biden’ın kayığına bindiler ve bunun bedelini çok ağır ödeyeceklerini kendileri de seziyor olmalıdırlar. Yakında buna ilişkin açıklamalar duymamız mümkün olacaktır. Trump kötü idi öyle ise daha nazik kötüyü seçelim, sonu hüsran olan bir seçimdir.

Trump’ın “America First” sloganı, sadece kendisine ait değildir. Ve hep birlikte göreceğiz ki, biraz üslup değişikliği ile bu politika devam edecektir.

Pandemi, ama pandemiden çok ırkçılığa karşı yükselen tepki bu denli yaygın olmamış olsa idi, Trump ile devam edeceklerdi, Biden seçilse dahi, bazı geri adımları atmayacaktı. Biden, bir toparlama programıdır.

Trump’ın çizgisi, asla onun çizgisi değildir ve bu çizgi devam edecektir. Ama bir toparlama ile devam edecektir.

Biden yönetimi ile ABD’nin “demokrasi feneri” olması mümkün değildir. ABD yönetimi demokrasi dedi mi, biz bunu hep biliyoruz, bu işgal, bu katliam, bu soykırım vb. demektir. IŞİD, sadece bir örnek olsun, Biden’ın ellerinde, Bayan Clinton’un şahsî e-mail hesapları üzerinden ve Obama döneminde yaratılmıştır. Anası rolünü Clinton almış idiyse, babası rolünü Biden almıştı IŞİD denilen çetelerin doğum sürecinin.

Çözülmekte olan bir ABD hegemonyası var. Bu hegemonya, aslında ekonomik anlamda, kapitalist-emperyalist sistemin liderliğinin kaybedilmesi anlamında 1980’lerde de çözülmekteydi. Ama siyasal anlamda, askerî güç ile bu hegemonya ayakta durabilmekteydi. SSCB çözüldükten sonra, ABD’nin başında oturduğu hiyerarşik emperyalist örgütlenme çözüldü. Artık, gerçek anlamda NATO’ya ihtiyaç da yoktur. Ama NATO, hem ABD’nin tüm Batı’yı kontrol etmesinin aracıdır hem de AB, bu mekanizmaları eline alabilecek kadar siyasal açıdan bağımsız bir güç değildi. Yani, NATO AB’nin eline geçer diye ABD’nin bir korkusu yoktu. Öyle ise, neden ortadan kaldırılsın? ABD, bu gücünü kullanarak, saldırıya geçti ve dünya imparatorluğu oluşturmak için açık hedefler ilan etti. Sır değildir ve her yerde bilinmektedir: Liberaller ve liberal sol, bu hedefleri alkışlamaktan da geri durmadı. Afganistan işgali, Irak işgali böyle sahneye kondu. Her adımlarında sol kisveli liberaller alkışlar tuttular. Ama işler ABD’nin planlarına uygun gitmedi. Hele ki Suriye savaşı ile süreç tamamen ters dönmeye başladı. Bu kez, ABD’nin ekonomik alanda kaybetmeye başladığı üstünlüğünün yanısıra, üstünlüğünü askerî alanda da etkili kullanamaz hâle geldiği ortaya çıktı. Rusya ve Çin’i boyun eğdirme ters tepti. Libya işgaline seslerini çıkarmayan bu iki ülke, Suriye savaşında sahaya indi.

Trump, aslında tüm Batı’yı kendi politikaları altında yeniden toparlamak, ABD’nin üstünlüğünü ve gücünü ortaya koymak için programlar uyguladı. Tutmadı. Bu politikalar, birçok alanda, mesela IŞİD gibi, mesela Rusya ve Çin karşıtlığı gibi, Obama politikalarından çok da farklı değildi. Sadece Trump, damadını daha çok öne çıkartıyor, tweetlemeyi daha çok seviyor, “müesses nizam” ile daha az kendini meşgul ediyordu.

Şimdi, aynı amaçla, ama farklı bir üslup devreye sokulacaktır. Biden budur.

Deniliyor ki, Biden, “daha çok kurumsal ilişkileri sever.” Doğrusu Biden’ın hangi çayı sevdiği, Trump’ın kola bardağını nereye koyduğu gibi farklılıklar olabilir. Ama bunların abartılı ele alınması saçmadır, resmin tümünü örtmeye dönük girişimlerdir. Biden “daha çok kurumsal ilişkileri sever,” aslında bir üslup farklılığıdır. Yoksa Trump tweetlerken de ABD devleti tüm kurumları ile yerinde idi.

Trump, Erdoğan ile damatlar üzerinden ilişkiler kuruyordu. Birçok konuşma, devlet kayıt prosedürünün dışında işliyordu. hadi diyelim bizde Saray var ve Saray ülkeyi kendi mülkü sanıyor. İyi ama ABD’de de bu işler kayıt dışı yapıldı. Yani, aslında efendi ile uşak ilişkisi, çift yönlü olarak işledi.

Evet belki Biden’ın bir “damat” diplomasisi olmayacak. Bu belli olduğundan, Damat Vezir istifa etti, ama “görevinden affedildi.” Dahası ortadan kayboldu. Kendisi ile birlikte 138 milyar dolar havaya uçtu. IMF devreye sokulmadan önce. IMF, işte size kurumsal ilişki. Damat’ın konuşmasından korkuluyor mu, bilmiyoruz. Ama kimlere emanet edildi ise, orada konuşmuş olduğu kesindir. Yani Erdoğan, Biden için vezirini feda etmiştir. Bunu da ABD’nin haber olarak ilettiği ve IMF’nin uluslararası sermaye adına, borçların ödenmesini garantiye almak istediği, kesindir.

Şimdi, Biden, Erdoğan ile ikili ilişkiden kaçınacak mı? Sanmıyoruz. Biden yönetimi, ilişkilerin “kurumlar arası” olması gerektiğini Erdoğan’a açıkça deklare etmektedir. Ama, bu durum, sorunların çözülemeyeceği anlamında değildir. Halkbank davası mesela, ABD’nin elinde, Erdoğan’a karşı kozdur ve istediği zaman bunu devreye sokacaktır. Sanki, Trump bunu yapmadı mı? Elbette yaptı. Biden da bunu yapacaktır ve Erdoğan’ı duruma göre hazırlamaktadırlar.

Bunun ABD’ye demokrasi geldi havası içinde sunulması, aptalcadır, ancak liberal sol için anlamlıdır.

Sanki Saray Rejimi’ni ABD onaylamamış gibi.

Sanki, ABD’den bağımsız Erdoğan’ın tek bir adım atmadığı bilinmiyormuş gibi. TC devleti, ABD’ye bağımlı, onun sömürgesidir. Ekonomik olarak AB’nin sömürgesidir ama siyasal olarak ABD’ye aittir.

Bu nedenle, Erdoğan, hızla ABD yönetiminin yeni isteklerine uygun tutum için hazırlanmaktadır.

S-400’ler, Halkbank davası vb. aslında daha çok NATO’nun toparlanması, AB’nin rahatsızlıklarının bir nebze olsun giderilmesi içindir.

ABD, AB ile müttefikliğini tazelemek istiyor. Her ne kadar bunun o eski soğuk savaş günlerinde, komünizme karşı mücadele bayrağı altında gönüllü-zorunlu toplanmaları günlerinde olduğu gibi olması mümkün değilse de, ABD, bu ittifaka ihtiyaç duymaktadır.

Çin ve Rusya, ana hedefe konacaktır.

İçeride, biraz olsun rahatlama sağlamak isteyecekleri kesindir. Bu rahatlamada, ırkçı çetelerin halkın üzerine sürülmesi uygulaması devreye sokulacaktır. Giderek, ABD için içişleri bakanlığı, daha önemli olmaya başlayacaktır. Ve bu, hiç de beklendiği gibi “demokrasi” uygulamaları olmayacaktır.

Elbette TC devletini, Saray Rejimi’ni yeni görevler beklemektedir. İçerik olarak aynı tetikçilik, bu kez daha başka noktalara odaklanarak gelişecektir. Görünen o ki, Ege’de, Akdeniz’de, Libya’da işler değişecektir. Bu adımlar AB ile ilişkiler için gerekli gibidir. Ve belki bu alanda Saray Rejimi, uygun manevralar yapmakta bir hayli zorlanacaktır. Ama bu durum, Biden ile Erdoğan arasında ilişki kurma sorunu değildir. Öyle gösterilecek ise, bu da bir bahane demek olacaktır.

Görünen şudur: ABD ekonomik olarak Çin ile açık bir savaştadır, askerî-siyasal olarak ise Rusya ile. Ama bu görüntünün ardında başka gerçekler vardır. Ne Rusya ve ne de Çin, bir emperyalist paylaşım savaşımının tarafları değildir. Bugün var olan gerçek, yeni emperyalist paylaşım savaşıdır. Bu savaşın ABD dışındaki tarafları, Japonya, Almanya, İngiltere ve Fransa’dır. ABD, Rusya ve Çin gerçekliğini, diğerleri ile olan savaşımını ertelemek, onların üzerindeki eskiden gelen ve kaybolmaya başlayan denetimini daim kılmak için kullanmaktadır. Paris iklim anlaşmasına dönüşü de bu nedenledir. Bu süre içinde ABD, bir “çözmesi gereken işler” listesi ile çalışacaktır.

İşte üslup farkı dediğimiz şey tam da budur. Trump’ın buyurgan ve kaba üslubu gidecek, yerine, Biden’ın “soft” ama zorlayıcı buyurgan üslubu gelecektir.

Google ile Avustralya arasındaki sorun bunun açık ifadesidir. Google, Avustralya’nın taleplerini, yasal düzenlemelerini açıkça tehditle karşılamaktadır. İletişim-reklam alanında bir tekel olan Google, açıkça Avustralya devletini tehdit etmektedir. Bu “buyurgan” tehdit dili Biden’ın üslubu olacaktır. Bu, “soft” buyurganlık olarak isimlendirilebilir.

Doğrusu ABD’nin yeni yönetiminin Erdoğan ile “kayıtdışı” ilişki kurma metodu, başka kanallardan sürmeye devam edecektir. Bundan rahatsız oldukları bir uydurmadır.

Yani liberal solcularımızın, Biden’ın bizi Erdoğan’dan kurtaracağı hayali, hem ham bir hayaldir hem de saflık olarak nitelendirilemeyecek kadar ABD politikalarına destektir. Yani, bizim liberal solcularımız, buradaki zorbayı, efendisine şikâyet etme geleneklerini sürdüreceklerdir.

İşçi ve emekçilerin bu yalanlara, bu hayallere, bu numaralara artık karnı toktur.

Aynı hikâye, demokrat Biden hikâyesi, Kürt halkına da satılmaktadır. Biden’ın Kürtlerin koruyucusu olacağı politikası, bir açıdan Kürt direnişini de hafife almaktır. Trump geldiğinde de aynı yalan pazarlanmıştı. Şimdi Biden’ın neredeyse Kürt kökenli olduğu yalanı da buna eklenmektedir. Kürtleri olsa olsa ABD kurtarır fikrinin farklı dönemlerde, farklı tonlamalarla işlendiğini hep görüyoruz. Göreceksiniz, Biden gidip yerine mesela Bush yeniden gelse, o da Kürt dostu olarak sunulacaktır. Biden’ın Kürt kökenine kadar iniliyorsa, demek ki, Kürtlere yeni katliamlar dayatılacaktır ki, gelin ABD’ye sığının denecektir.

Karga ile tilkinin hikâyesinin ilk versiyonu, tilkinin güzel sesli olduğunu ilan ettiği karganın şarkı söylemeye başlayarak peyniri kaybetmesi ile sonuçlanır. Tilki kargaya sen ormanın en güzel sesli varlığısın, bir şarkı söyle ne olur demesi ile karga kanar ve şarkı söylerken ağzındaki peyniri düşürür, tilki peyniri kapar. Bunun ikinci versiyonu da var. Tilki yine kargaya, senin güzel tüylerin, güzel sesin eşsizdir, bir şarkı söyle der. Karga, dala konar, peyniri dala bırakır, sağlama alır ve sonra ötmeye başlar. Tilki, iyi ama bu böyle değildi, sen ötecektin ve ben peyniri kapacaktım, der. Karga, peyniri tekrar ağzına almadan, “onu benim dedem yaptı, babam yaptı, ama ben artık yapmıyorum” der ve peynirini alıp yoluna devam eder. Kürtlerin, bu bölgenin en güzel sesli insanları olduğu söylencesi ile her seferinde peyniri kaptırma dönemi artık son bulmalıdır.

ABD, bu nedenle üslup değiştiriyor. Kargaya kendisi seslenmiyor, liberal solcularımızı devreye sokuyor. Bize diyorlar ki, siz artık mücadeleyi, direnişi bırakın, Biden efendi sizleri kurtaracak. Ama biz biliyoruz ki, işçi ve emekçiler, bu kazığı birkaç kere yediler. Bu kez olmaz diyeceklerdir. Çünkü biz biliyoruz ki bu liberal güruh, aslında efendisinin sesidir ve efendisi saklanmış beklemektedir.

Bu üslup tutmazsa, Trump gibileri ABD’de rol almaya hazırdır ve devreye sokulacaklardır. Hatta bu politikanın tutmama ihtimaline karşı, Biden’ın yanında Kamala Harris yer almıştır. Yani, bir sonraki seçimleri bile beklemeden bu politika, bu üslup farkı değişmeye adaydır. Amerikan işçi ve emekçilerinin de bu numaraya karınlarının tok olduğunu düşünmek için epeyce neden vardır. Bu nedenle, Sanders ve arkadaşlarının bıraktığı boşluğu, işçi ve emekçiler gerçek liderleri ile daha sağlam doldurmaya adaydırlar.

Önümüzde, sınıf savaşımının tüm açıklığı ile daha öne çıkacağı, daha açık çatışmaların yaşanacağı bir dönem uzanmaktadır. Gözleri buraya dikmek gerekir, yoksa ABD’deki nüans değişikliklerine değil. Bırakın, onu Saray Rejimi düşünsün. Biz, çürümüş ve insanı yok ederek yaşamaya çalışan bu sistemi nasıl yıkabileceğimiz üzerine düşünelim. Biz, işçi ve emekçilerin cesaretle örgütlenmelerinin yollarını bulalım.

Kaynak: Özgür bir dünya için Kaldıraç / Mart 2021 / Sayı 236

https://kaldirac.org/biden-abd-hegemonyasi-ve-liberal-ahmaklik/

Son Haberler

ÇOK OKUNANLAR

ÖZGÜR BİR DÜNYA İÇİN!

KALDIRAÇ DERGİSİ'NİN KASIM SAYISI ÇIKTIspot_img

ARTIK TELEGRAM'DAYIZ!

spot_img

DÜNYAYI İSTİYORUZ!

İŞÇİ GAZETESİ'NİN 218. SAYISI ÇIKTI!spot_img

Bizi takip edebilirsiniz

369BeğenenlerBeğen
851TakipçilerTakip Et
14,108TakipçilerTakip Et
1,920AboneAbone Ol