Kayyımlardan alınan belediyeler büyük ölçüde yağmalandı ve borç batağına sürüklendi. Karşımızda bir enkaz var. Erdoğan DEM Partili belediyelere merkezi bütçeden sadece kırıntı verecek. Şimşek tasarruf diyor ya, tasarruf kalemlerinde belediye gelirlerinin kısılması başta gelecek.
Seçilmiş DEM Partili belediye yönetimlerinin enkazı kaldırması ve şehirlere hizmet etmesi çok zor olacak.
Zorluğun altından kalkılsa bile, Wan gösterdi ki, DEM Parti’nin kazandığı belediyeler diktatörlük rejiminin saldırı hedefi olacak. Varlığı İçişleri Bakanı’nın iki dudağı arasından çıkacak “el koydum” sözcüğüne bağlı kalacak.
Tablo karanlık gibi görünüyor.
Sadece görünüyor.
Ben bu yazıda bir öneride bulunacağım. Doğrusu sizin, yanlışı benim olsun.
Tek adam rejimine DEM Parti belediyeleri nasıl karşı koyabilir? Ve nasıl halka hizmet edebilir?
Bu sorunun cevabı tek cümleliktir: Seçmenin DEM Parti’ye verdiği belediyeleri, DEM Parti halka devrettiği zaman bütün zorluklar aşılır.
Belediyeleri halka devretmenin bence sihirli sözcüğü “Muhtarlıktır.” Türk idare sisteminin en küçük birimi mahalle ve köydür. Her mahallede ve her köyde bir muhtar ve azaları bulunur. DEM Parti’nin kazandığı il, ilçe ve belde belediyelerinin toplam sayısı 78 iken, tüm Kürdistan’da toplam 7-8 bin muhtarlığın önemli bir kısmı da yurtsever Kürtler tarafından kazanılmıştır. İşte belediyeleri halka devretmeye buradan başlamalıyız. Öcalan’ın kendi sosyolojisini kurarken bilimsel analize toplumun en küçük birimi olan “klandan” başladığını ve bu metodolojik yaklaşımın toplumsal örgütlenme bakımından yol göstericiliğini hatırlatmak isterim.
Amaç ilk önce belediyeleri değil muhtarlıkları “devletten” özerkleştirmektir. Çünkü muhtarlar bildiğiniz gibi “devlet memuru” statüsündedir. Seçildikleri halde devlet onları memur yapmıştır. O nedenle de partiler muhtar seçimlerinde aday gösterememektedir. (Aslında bu uygulama eğer muhtarlar aynı zamanda yetkilerle donatılmış olaydı, olumlu olarak bile değerlendirilebilirdi. Denebilirdi ki, madem mahallenin ve köyün muhtarı seçimle gelen bir devlet memurudur, o halde illerin ve ilçelerin valileri, kaymakamları ve emniyet müdürleri de seçimle gelmelidir. Bunu geçelim.)
Muhtarları devletten özerkleştirmek, onları mahalle ve köy halkının örgütlü gücüne dayandırmakla olur. Bunun da yolu mahalle ve köyün her sokağında muhtarlığa bağlı tüm sokak halkından oluşan “sokak meclislerinin” örgütlenmesidir. Bu meclislerin seçeceği delegeler de “mahalle meclisinin yürütme kurulunu” oluşturur. Yürütmenin başı muhtardır. “Mahalle Genel Meclisi” ise tüm mahallede yaşayan yurttaşlardan oluşur. Bu örgütlü halk gücüne dayanan muhtar devletten fiilen özerkleşir.
Sokak meclisi, belediyenin o sokakla ilgili alacağı bütün kararları devralır. Sokakta ne yapılacaksa buna sokak meclisi mahalle meclisinin başındaki muhtarlıkla, ilçe belediyesi ve il belediyesiyle müzakere temelinde karar verir. Bu kararların uygulanması için sokak halkını imece yöntemiyle harekete geçirir. Bu kararların ve imecenin dışında yetkisini fiilen genişletir. Örneğin sokağın asayişini, uyuşturucuyla, fuhuşla, mafyayla mücadele etme görevini yüklenir. Bu amaçla sokağın gençlerinden “sokağı koruma ve savunma” grupları oluşturur. Depreme ve doğal afetlere karşı sokakta önlemler alır, “arama-kurtarma ekipleri” kurar. Sokaktaki halkın evlerinin inşasından tamirine kadar her alanda gönüllü işçilerle ihtiyaç sahiplerinin yardımına koşar. Sonuçta halk “sokak meclisi biçiminde örgütlü halk” olur. Buna halkın sokak iktidarı diyoruz. Sokak meclislerinin göndereceği delegelerden oluşan ve başında muhtarın bulunduğu “mahalle meclisi yürütmesi” tüm mahalle halkının oluşturduğu “mahalle genel meclisi” biçiminde örgütlendiği için de mahalle halkı da mahalle iktidarını eline alır. Onlar da belediyenin mahalleyle ilgili alacağı tüm kararları aynı istişare ve müzakere yöntemiyle devralmış olur.
Böylece il ve ilçe belediyeleri binlerce mahalle ve on binlerce sokakta “halk iktidarlarına” dayanan muazzam bir adem-i merkeziyetçi demokratik güç haline gelir. İlan etmeye gerek bile kalmadan özerk kurumlara dönüşür. Bu, geleceğin Demokratik Cumhuriyeti’ne ve Kürdistan’ın özerkliğine doğru atılmış büyük bir adım olacaktır.
Her sokak ve her mahalle kendileriyle ilgili kararları kendileri alacağına göre, akla gelen soru şudur: Belediyelerin işlevi ne olacaktır? Belediyeler şehir ve ilçelerin tümünü kapsayan, sokakların ve mahallelerin kendi başlarına yapamayacakları, içme suyu, kanalizasyon, metro gibi işler hakkında karar alacaktır. Aynı zamanda sokakların ve mahallelerin kararlarını uyumlaştıran, onları birbirleriyle bağlayan koordinasyon görevi görecektir. Belediye bütçesinden mahalle ve sokaklarda yapılacak işleri finanse edecektir. Tüm il ve ilçe sakinlerini belediyenin şehircilikle ilgili planlarına onay vermesi için politik faaliyet yapacaktır. Bildiğiniz gibi muhtarlıkların bütçesi yoktur.
Önerim böyledir.
DEM Parti belediyeleri bana kalırsa göreve başlar başlamaz illerinde ve ilçelerinde parti mensubiyetine bakmadan seçilmiş tüm muhtarların ve muhtarlık azalarının katılacağı konferanslar düzenlemeli, demokratik halk belediyeciliğinin stratejisini tartışmalıdır. Erdoğan’ın Saray’daki muhtarlar toplantılarını hatırlayalım. Erdoğan muhtarlara “gaz” veriyordu, DEM Parti “örgüt ve yetki” vermelidir. 78 belediyeyi yıkmak kolaydır, ama binlerce mahalle ve on binlerce sokak meclislerine kimsenin gücü yetmez.
Muhtar sözcüğünün “muhtariyet”le linguistik bağına dikkat çekerek ve özerkliğe belediyeden değil, sokaktan ve mahalleden, üstelik özerlik ilan edilmeden gidildiğini hatırlatarak önerimi noktalayayım.