ABD, Irak’ı İran’ın etkisinden çıkarmak için Kazımi’nin elini güçlendirmeye çalışıyor. Müttefik Arap devletleriyle birlikte Türkiye’yi Irak’ta söz sahibi yapmanın İran’ı oyundan düşüreceğine dair eski Amerikan oyunu yeniden güncelleniyor. ABD ve İran arasında sıkışan Kazımi de bir denge unsuru olarak belki Türkiye’ye ihtiyaç duyuyor.
Mühim komşu Türkiye’ye gelişi epey geciken Irak Başbakanı Mustafa el Kazımi iki tarafın yüzünde gülücükler bırakıp gitti.
17 Aralık buluşmasında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın duymak istediği mesajlar verdi.
“Türkiye bizim için önemli bir ülkedir” dedi. IŞİD’in bıraktığı yıkımı Türkiye ile birlikte imar etmekten bahsetti.
“Irak, Türk yatırımlarına kapılarını açma konusunda ciddidir” diye ekledi.
“Irak üzerinden Türkiye’yi tehdit eden hiçbir oluşuma müsamaha olamaz” diyerek PKK’ye karşı ortak mücadeleye vurgu yaptı.
Bu konudaki kararlılığa geçen hafta Peşmerge’nin Rojava’dan Irak Kürdistan’ına geçen bir grupla çatışmasını örnek gösterdi. Türkiye’nin Bağdat Büyükelçisi Fatih Yıldız’a göre iki taraf da mutluydu.
Pandeminin de etkisiyle ekonomik olarak birbirine muhtaç hale gelen iki komşu için böylesi bir fotoğraf belli ki değerliydi.
Fakat zehirli yıllardan geçen ilişkilerdeki güvensizlik hâlâ temel sorun. Türkiye’nin PKK’ye karşı sınır ötesi hareketlerle yetinmeyip onlarca üsle kontrol alanlarını genişleten stratejisi ilişkileri birkaç kez türbülansa soktu. Hatırlarsanız geçen yaz Pençe-Kalkan operasyonlarının bir nevi işgale dönüşmesini önlemek için merkezi hükümet sınırları kontrol etmeye yönelik sembolik bir çıkarma yapmıştı. Türkiye’nin 11 Ağustos’ta Sidekan’da insansız uçakla düzenlediği saldırıda iki Iraklı komutanın ölmesi Kazımi ile güzel bir başlangıç yapma şansını vurmuştu.
Zaten Irak siyasetinin Şii kanatları Ankara’nın Sünni öfkeye yatırım yapan siyasetine kızgındı. IŞİD’e karşı savaşta öne çıkan Haşd el Şaabi’yi Musul’a sokmamak için Başika üssünde alternatif Sünni güç oluşturma çabası da ilişkileri yormuştu. Son 3 yılda Mahmur Kampı ve Şengal’i hedefe koyması da gerilim hattına ilave yükler bindirdi. Ayrıca Kürdistan’ın gelir kapısı Habur’u baypas edercesine Ovaköy’den yeni kapı açıp Tel Afer’e kadar Suriye-Irak sınırı arasına tampon saplama ısrarı da Bağdat’ı iki arada bir derede bıraktı. Bir tarafta Türkiye’yi yatıştırma diğer tarafta Kürdistan’ı küstürmeme çabası…
“Kazımi niye bu kadar gecikti” sorusunun yanıtı işte bu zincirde.
***
Bir süredir Bağdat ve Erbil’i yeni pozisyonlara zorlayan iki yönlü bir tazyikten söz edilebilir.
Türkiye’nin baskı hattı belli; Suriye tarafında Afrin’den beriye Tel Rıfat’tan başlayıp Menbic ve Fırat’ın doğusundaki Ayn İsa’da tavan yapıyor, Irak tarafında Şengal’den kuzeydeki dağ silsilesine sokuluyor. KDP’yi PKK’yle savaşa iten, Bağdat’ı hem Kürdistan hem PKK’ye karşı pozisyona zorlayan, ABD’yi de Ankara’nın ‘terörle mücadele’ konseptine paydaş yapan bir tazyik. Sonuç aldığı kesin.
Öteki tazyik Amerikalılardan geliyor. ABD, Suriye tarafında YPG ile işbirliğine öfkelenen Türkiye’yi dindirmek için iki yakada tezat şeyler deniyor. Suriye’de KDP çizgisindeki Suriye Kürt Ulusal Konseyi’ni (ENKS) siyasi ve askeri olarak özerk yönetime ortak ederek Kürt birliğine oynuyor. Yanıltıcı da olsa PKK’nin Suriye’den boşandığına dair bir görüntü çıkarmaya çalışıyor. Irak tarafında ise Kürtler arası çatışmaya yol veriyor. Bir tarafta Kürtler arası birlik diğer tarafta Kürtler arası çatışma! Bu siyasetle Pentagon’un Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile ortaklığına öfkelenen Türkiye’yi bir şeylere razı etmeye çalışıyor. Bu çelişkili siyasetin bir de ekonomik teşvik boyutu var: Amerikalıların üzerine oturduğu Suriye petrolü Kürdistan’a akıyor. Bunun alıcısı da belli: Türkiye.
ABD’nin Türkiye’nin elini güçlendiren tercihleri Şengal’e de yansıyor. PKK çizgisindeki Ezidilerin oluşturduğu Şengal Direniş Birlikleri (YBŞ), Şengal Kadın Birlikleri (YJŞ) ve Şengal Demokratik Özerk Meclisi’nin kontrolüne son vermek için 9 Ekim’de Irak ve Kürdistan hükümetleri arasında imzalanan anlaşmada ABD’nin parmağı vardı. “Aksi halde Türkiye alana daha fazla girecek” korkusu hem Erbil hem Bağdat üzerinde işe yarıyor. 2014’te Peşmergelerin IŞİD’in önünden çekilmesiyle Ezidiler nezdinde bütün iddiasını yitiren KDP kontrol edemediği Şengal’i bu anlaşmayla merkeze bırakıyor. Hedeflenen yeni statüko, ABD’nin bölgede Haşd el Şaabi’nin varlığına son verip Irak-Suriye sınırlarını İran’a kapatma hedefiyle de bağlantılı.
ABD’nin de işin içinde olduğu ikinci önemli gelişme kuzeyde Kürt’e karşı Kürt tamponuna geri dönülmesi. KDP’ye bağlı Peşmerge güçleri son aylarda Haftanin, Metina, Gare ve Behdinan taraflarında PKK’nin hareket alanlarını daraltacak pozisyonlar aldı. Peşmerge, Şengal anlaşmasından sonra da Suriye sınırlarındaki geçişleri önlemek için çok sayıda yerde konuşlandı. Dicle hattındaki bu durum Amerikalıların baskıları sayesinde bir yere kadar gelmiş olan Kürtler arası birlik çalışmalarını da dinamitliyor.
YBŞ’nin seçeneksiz bırakılması, PKK-KDP çatışmasının tetiklenmesi ve Suriyeli Kürtler arasında diyalogun dinamitlenmesi Ankara’nın net olarak görmek istediği üç sonuç. Bu çelişkiler merkezi hükümet için de kullanışlı; sonuçta kuzeye doğru etki ve kontrol kanalları açıyor.
Kürt cephesindeki bu tablo Ankara-Bağdat ilişkilerinde yeni bir tutunma noktası olarak öne çıkıyor. Bunun arkasında itici bir diğer faktör ABD’nin İran’ı kuşatma stratejisi. ABD, Irak’ı İran’ın etkisinden çıkarmak için Kazımi’nin elini güçlendirmeye çalışıyor. Müttefik Arap devletleriyle birlikte Türkiye’yi Irak’ta söz sahibi yapmanın İran’ı oyundan düşüreceğine dair eski Amerikan oyunu yeniden güncelleniyor. ABD ve İran arasında sıkışan Kazımi de bir denge unsuru olarak belki Türkiye’ye ihtiyaç duyuyor.
***
Bu minvalde çok yönlü tazyik Ankara, Washington, Erbil ve Bağdat arasında çakışma noktalarını bir araya getiriyor. Ancak verilen görüntü çok fazla çatışma faktörünü içinde barındıran sorunların üstesinden gelmeye yetmez. Üzerini hafif toprakla kapattıkları krizler olduğu gibi duruyor. Sınırların ötesinde büyüyen sorunların önemli bir kısmı, Türkiye’de Kürt sorununu askeri yollarla çözme inadının neticesi. Erbil ve Bağdat’la ilişkilerdeki pek çok tuhaflık bundan kaynaklanıyor. KDP’nin PKK’yle savaştırılması Türkiye’nin ‘ulusal tehdit’ saydığı bir sorunun coğrafi olarak genişlemesine yol açabilir. Irak ve Suriye’de farklı aktörlerle çatışmalar hep bu sonucu doğurdu.
Aynı şekilde Ankara, Bağdat’ı ‘terörle mücadelede’ kararlı bir ortak olarak görmek istiyor. Bir kere Irak’ın derdi başından aşkın. Bağdat’ta yeşil bölgeyi bile korumakta zorlanırken, IŞİD ile hâlâ tam olarak baş edememişken Irak merkezi yönetimi onlarca yıldır uzak kaldığı kuzeyde her hangi bir savaş yürütemez. Kazımi’nin yaklaşımı Ankara’nın istediği şekilde bir çatışma değil. Kazımi, Şengal’de de Ezidileri örseleyecek bir bastırma yerine YBŞ’yi Haşd el Şaabi içine almayı tercih edebilir. Yine Türkiye’nin Ovaköy’den kapı açıp Musul’a kadar koridor oluşturma planı, belki Bağdat’a tartışmalı bölgeleri Kürdistan’a kapatma ve Türkiye sınırına yeniden ulaşma şansı olarak cazip gelebilir. Fakat Kürdistan Irak bütünlüğü içinde kaldıkça Bağdat’ta herhangi bir hükümetin ayakta kalması Kürtlerin desteğine bağlı. Kazımi’nin Kürtlerle ilgili hassasiyeti tüm seleflerinden daha ileride. Bu tercihlerde İran da etkili bir faktör. Tahran, Türkiye’nin Amerikan çıkarlarına koşut olarak Irak’ta stratejik derinlik kazanmasını önlemek için Bağdat’ta nüfuzunu kullanacaktır. Kazımi de İran’la etkileşimi olan siyasi aktörleri görmezden gelerek koltuğunu koruyamaz. Irak’ta bir iki Türkmen ve Sünni grup dışında Türkiye’nin Başika’daki askeri varlığını, Mahmur ve Şengal’i bombalamasını, kuzeyde üsler kurmasını meşru gören siyasi aktör kolay kolay çıkmaz. Sessizlikleri çaresizlikten kaynaklanıyor. Eski bir istihbarat şefi olarak Kazımi de Türkiye’nin elinin nerelere kadar uzandığını biliyor. Beştepe’deki sarayda Bağdat ve Kerkük havasıyla yakalanan neşenin ilişkilerde mutluluk garantisi yok.
ABD’nin izlediği siyaset de her açıdan hatalar vermeye mahkûm. Daha geniş pencereden bakıp uzun vadede Suriye ve Irak Kürtlerini birlikte düşünmek isteyenler bile sıra Türkiye’yi kazanma önceliğine gelince kendi çelişkilerinin altında kalıyor.
Ankara, ABD’nin İran karşıtlığı üzerinden Türkiye’ye açacağı kanalların hayrını göremeyebilir. 2003 sonrası Amerikan aklıyla Sünniliğin hamiliğine soyunan siyaset günün sonunda Sünnilere de zarar verdi. Körfez blokuyla yaşanan kavgalar yüzünden Irak’ın Sünni blokları da artık yekpare Türkiye’nin yanında değil. Hatta tablo o kadar hızlı değişti ki Türkiye’nin Şii dost bulması Sünni dost bulmasından daha kolay hale geldi.
***
Türkiye uzun vadeli dostluk ilişkileri için iki şey yapmak zorunda:
Kendi çizgisini, ister etnik ister mezhebi olsun komşuların iç çelişkileri ve dış aktörlerin nüfuz savaşlarından uzak özgün bir bağlama oturtmalı.
İkincisi, içeride kendi çelişkileri ve ayağına attığı lanet bağlardan bir an önce kurtulmalı.
Bu çerçevede Irak ve Suriye’deki durum her seferinde bize komşularla barışmanın en kestirme yolunun Kürtlerle iç barışı ve ‘demokratik bütünlüğü’ sağlamaktan geçtiğini söylüyor.
Maalesef bunlar yerine zorbalık Türkiye’nin sınırlarından köpüre köpüre taşmaya devam ediyor. ‘Zor oyunu bozar’dan gayri bir parola kalmamış gibi.