9.3 C
İstanbul
28 Kasım Perşembe, 2024
spot_img

Arı kovanının içinde: Cenin Tugayının yükselişi*

Cenin mülteci kampı silahlı direniş grupları tarafından  “özgürleştirilmiş bir alana” dönüştürüldü. Artık direniş Cenin modelinin Batı Şeria’nın diğer bölgelerine yayılmasını umuyor.

“Bakın, biz kendimizi savunuyoruz.” Mondoweiss’a konuşan savaşçı, açık ve sert bir tonda konuşuyor, belli ki bu soruyu bekliyor. “İlk kez iki yıl önce [İsrail’in] arananlar listesindeydim.”

Tabancası her daim elinde, endamı heybeti, yürüyüşü dik. Abu Dabur (28) Cenin mülteci kampının girişinde bekliyor. Ellerinin kahverengi tonu siyah üstü ve koyu eşofman altıyla kontrast içinde. Arkasında, kavşağı geçip de kamptaki barikatlara doğru ilerleyince insanı acemice bir duvar yazısı karşılıyor: “arı kovanına hoş geldin.”

1953’te kurulan 0.42 kilometrekarelik kamp, pek çoğu tarihsel Filistin’in kuzeyindeki Hayfa ve Nazaret yakınlarındaki bölgelerden gelen 12 bin Filistinliye yurt olmuş.

Cenin mülteci kampı İsrail güvenlik aparatı içerisinde yaygın olarak “arı kovanı” olarak bilinir. Bu yılın başlarında bu isim tekrar revaçta, özellikle de Filistin direnişinin kaleleri üzerinde İsrail’in askerî saldırılarının ilk aylarında.

Sabah saat üç civarı, kampın gözcüleri yan sokaklarda devriye atıyor, kampı İsrail işgallerinden korumaya hazırlar. Geç saate rağmen, adamlar yabancı eşgallere karşı tetikte, bunlar suikast görevindeki gizli İsrail özel kuvvetleri olabilir. İsrail’in on yıllar önce uyguladığı “tasfiye” politikasına dönüşünün neticesinde, bu yıl yalnızca Cenin’de 16’dan fazla direniş savaşçısı hedef alınıp öldürüldü.

Filistin gençliği ordu işgalini ve serbest hareketleri yavaşlatmak için geceleri kampın ana yollarına barikat kuruyor. (Fotoğraf: Meryem Barguti/MONDOWEISS)

Cenin’de silahlı grupların işbirliği

Şafak Operasyonu sırasında Gazze’den bilgi veren öğrenci ve aktivist Yara Eid, Ağustos’ta Mondoweiss’a yaptığı açıklamada “İlk defa böyle hedefli saldırılar görüyorum” demişti. Gazze’deki Filistin İslami Cihad liderlerine yönelik İsrail saldırılarını kast ediyordu. 17’si çocuk 51 kişinin katledildiği Gazze’deki İsrail saldırısının temel saiki Batı Şeria’daki silahlı grupların desteklenmesinde İslamî Cihad’ın rolüydü.

İslamî Cihad tarafından kurulan ana gruplardan birisi de Cenin Tugayı’ydı (Arapça’da Katibet Jenin). Tugay başlangıçta Saraya al-Quds’un (Kudüs Tugayları, İslamî Cihad’ın silahlı kanadı) Cenin kolu olarak faaliyet gösteriyordu, şimdiyse daha kompleks ve siyasi olarak iltisaksız bir biçime evrildi. Silahlı grupların ayrı bir takımı için bir şemsiye örgüt olarak çalışıyor, tugaydaki çeşitli savaşçıların siyasi ve hizipsel ideolojileri kampı koruma ve İsrail saldırılarını püskürtme acil görevlerinden daha az önem taşıyor.

Gilboa Hapsihanesi’nden firar eden iki Filistinli kaçağın (Munadel Nufeyat ve Eyham Kamamji) sığındığı bir evde Mondoweiss’e konuşan, kampın El Aksa Şehitleri Tugayı (El Fetih’in silahlı kanadı) sözcüsü Ebu Mücahit (43) “her grubunu kendi başına hareket ettiğini” söylüyor: “Ama ordu saldırdığında hepimiz sahadayız.”

Mücahit “biz” derken, siyasi kampına bakmaksızın silahlı siyasi örgütlerin hepsini kastediyor. Saraya al-Quds ve El Aksa Şehitleri Tugayı beraber çalıştıkları için İsrail artık bir grubu hedef almayla ya da tecrit etmeyle ilgilenmiyor. Filistinliler için bunun etkisi gruplar arası rekabetin yok olması değilse de aşınması olmuş. Ancak bu da hizipsel iltisakların sona erdiği anlamına gelmiyor.

Savaşçılar için bir hizbin parçası olmak her zaman ideolojik uzlaşma ya da siyasi bir hat anlamına gelmiyor, daha çok üyelik güvenliği içerisinde iş yapma aracı haline gelmiş durumda. Mücahit “meşruluğunu, korunmasını El Aksa Şehitleri Tugayı’ndan elde ettiğini” söylüyor ve İsrail saldırısı haberi var mı diye telefonunu kontrol ederken ekliyor: “Önderliği silahımızı bırakmayacağımız konusunda doğrudan bilgilendirdik. Silahlı direnişin arkasındayız.”

Direniş savaşçıları yeraltında ya da gizlice çalışmayı reddettiği için siyasi farklılık ve mücadele birliği için alan açan bir şeffaflığa müsaade ediyorlar. Bu yaklaşım direniş gruplarının sokaklarda – dost Filistinlilere ama aynı zamanda da dünyaya – yasadışı İsrail işgaline direnen meşru birer silahlı grup olarak varlıklarını göstermelerine olanak tanıyor.

Özgürleştirilmiş bir Filistin bölgesi

Sabah namazına iki saat kala Cenin mülteci kampının sokakları sakin. Kampın gölgeleri içerisinde hareket eden keşifçilerin başları üzerine çöküyor. Geri kalan herkes evinde, İsrail askeri baskınının bir ihtimalden fazlası olduğunun bilinciyle.

Haziran’da İsrail ordusunun sosyal medya hesabı Cenin’i “dünyanın en tehlikeli terörist gruplarının kalesi” olarak tanımlamıştı. Bu ifade biçimi İsrail’in Filistin şehirleri, kasaba ve köylerine karşı Koruma Kalkanı Operasyonu’nu başlattığı, 2002 Batı Şeria işgalinin habercisi olan dili hatırlatıyor. Cenin ve Nablus şehirleri saldırının en ağır kısmını çekti.

Resmi İsrail ordusu internet sitesine göre operasyonun ilk hedefi “Filistin terörist altyapılarını vurmak ve İsrail vatandaşlarına karşı terörist saldırı dalgasına son vermek”ti. Ancak savaşçı olmayanlara ve özellikle de çocuklara daha çok zarar veren vahşi işgalden hemen hemen yirmi yıl sonra, direniş Cenin’den ve diğer yerlerden doğmaya devam ediyor.

Nablus’un tarihî kısmında bulunan Aslan Yuvası gibi, Cenin mülteci kampı da arananların başının çaresine bakabildiği, İsrail askeri ve özel kuvvetlerinin saldırılarında şehir halkını koruyabildiği bir bölge haline geldi.

Abu Dabur kampın girişinde kolları çapraz duruyor. Genç savaşçı bir an silahını gösterip saklıyor ve coşkuyla ifade ediyor: “Cenin mülteci kampını özgürleştirilmiş bir Filistin bölgesi olarak görüyorum.”

Filistin şehirleri ve kasabalarına yönelik İsrail ordusu operasyonları ve baskınları sırasında bir askerin ordu aracına bağlı hoparlörden alanı “kapalı askerî alan” olarak ilan ettiği sıklıkla duyulabilir.

Bu yasadışı uygulama bölgedeki Filistinliler üzerinde vahşi bir baskı olacağının habercisidir. İkinci İntifada yıllarında ve sonrasında, İsrail askerleri hoparlörden “etrafta dolaşan herkesin öldürüleceği” tehdidine yaygın biçimde başvurdu.

Ancak ilk defa, Cenin mülteci kampı kapalı bir askerî bölgeye dönüştürülemiyor, İsrail askerleri tarafından serbestçe ve engel olmadan işgal edilemiyor. “Cenin kurtarılmış bir bölgedir. Umarız küçük özgürleşmiş bölgeler yayıldıkça Filistin’in geri kalanında da çoğalır.” Abu Dabur’a göre böyle bir strateji aşama aşama “her seferinde bir ısırık alarak” kazanacak. Cenin modelinin başarısıyla olmadığı zaman da, geçmiş başarısızlıklarından öğrenilen derslerle Filistinlilere ilham olma gücü buradan kaynaklanıyor.

Nablus ve Cenin’de Filistin direnişine yönelik vahşi baskının ortasında, Ramallah ve Al Bireh’te yeni bir kargaşa tugayı şekillendi. Bu gelişme Ramallah, Nablus, Beytüllahim ve Batı Şeria’nın başka pek çok bölgesinde Filistin gençliği yeni çatışma araçları bulduğu zamanlarda ortaya çıktı.

Liderliğin burnunun dibinde bir direniş hareketi ortaya çıkıyor

8 Şubat’ta Nablus’tan üç direniş savaşçısının katledilmesinden önce Cenin Tugayı, İsrail ordusunun Filistin silahlı gruplarıyla çatışma korkusunu zaten tetikliyordu.

Ebu Mücahit “Size yalan söylemyeceğim” diyor ve içtenlikle ekliyor: “Burada gerçek bir strateji yok. Dürüst olmak gerekirse akışına bırakıyoruz. Bunun tamamı kolektif yaygın bir dalga.”

Filistin direniş savaşçıları geniş Filistin toplumundan ne ayrılar ne de kendi akranlarından tecrit olmuş durumdalar. Bir elde silah taşırlarken diğer yanda mücadele birliği peşinde koşuyorlar ve yoldaşlık bağlarını tav ediyorlar.

Ebu Mücahit yaklaşımlarının “Filistin direnişini ve ulusal birliği artırmak ve güçlendirmek” olduğunu söylüyor. Ancak Cenin ve Nablus’taki Filistin direniş gruplarının sömürgeciliğe karşı mücadelelerinde siyasi birlik cisimleşirken, siyasi düzeyde birlik daha da mesafeli bir hale geliyor.

Hem Hamas hem de Filisin Yönetiminden liderler ve temsilciler arasında gözlemlenen etkileşimler Filistin’de yaşanan gerçeklikle, bunun yanında liderlerin kendi hizipsel bekalarını, geçerliliklerini ya da denetimlerini sağlamak için içerisinde çalışma yürüttükleri diplomatik çerçeveyle bağlantısız bir tablo ortaya koyuyor.

Yirmili yaşlarında İsrail hapishanelerinde hemen hemen beş yıl tutsak edildiğini hatırlatan Abu Dabur “İsrail hapishanelerinden salıverildikten sonra Filistin yönetimi tarafından hedef alındım” diyor: “Bir buçuk sene önce FY tarafından hedef alındım, beni iki kez öldürmeye çalıştılar.” Abu Dabur’un ses tonu, geçen sene kendisinin hedef alındığı, hareket halindeki bir araçtan ateş ederek yapılan saldırıyı anlatırken acılaşıyor.

Filistin İslamî Cihad Hareketi Askeri Kanadı Kudüs Tugayları militanları Batı Şeria’da Şafak Vakti Operasyonu’nda katledilen Filistinliler için bir anma töreninde yer alıyor, 25 Ağustos 2022, Cenin. (Fotoğraf: Şadi Cararah / APA Images) 

Yasadışı İsrail yerleşiminin yayılmasına karşı Filistin direnişindeki dikkat çeken yükselişten bu yana Hamas ve Filistin Yönetimi direnişe destek mesajları yayınladı.

Ancak iki örgüt de farklı derecelerde, direniş savaşçılarının hedefli suikastlarının gerçekleşmesine olanak tanıdı ve sessiz kaldı. Hamas’ın en son Gazze saldırısında Hamas’ın müdahalede yetersiz kalması böyle bir durumdu – İsrail Gazze’deki İslamî Cihad bürolarını vurduğunda ve örgütün üst düzey kumandanı Taysir El Cabbari katledildiğinde İsrail, İslami Cihad’la paylaşılan binalarda Hamasın bürolarının hiçbirini vurmadığından emindi.

Filistin yönetimi doğrudan direnişi bastırmaya girişerek ve İsrail’in pis işlerini yaparak daha da ileri gitmiş oldu. FY Eylül ayında Nablus’ta Aslan Yuvası’nın iki üyesini tutuklamıştı.

Filistin toplumunun bağımsız biçimde, özgürce ve kendi kaderlerini tayin ederek yaşama istekleri bu silahlı kalkışma döneminin arkasındaki temel etkendir. Ancak şimdi spotlar silahlı gruplar üzerinde olsa da Filistin nüfusu büyük oranda İsrail yetkilileriyle açık bir çatışmanın içindedir. Yerleşimci şiddetinin cezadan muaf olması ve sürekli yerleşimci yayılması sadece ateşe körükle gitmektir, ve yüzeyin altında gizli kolektif bir huzursuzluk denizi giderek büyümektedir.

 

*Mondoweiss Filistin muhabiri Mariam Barghouti’nin bu makalesi Kaldıraç International tarafından çevrilmiştir.

Son Haberler

ÇOK OKUNANLAR

ÖZGÜR BİR DÜNYA İÇİN!

KALDIRAÇ DERGİSİ'NİN KASIM SAYISI ÇIKTIspot_img

ARTIK TELEGRAM'DAYIZ!

spot_img

DÜNYAYI İSTİYORUZ!

İŞÇİ GAZETESİ'NİN 218. SAYISI ÇIKTI!spot_img

Bizi takip edebilirsiniz

369BeğenenlerBeğen
851TakipçilerTakip Et
14,108TakipçilerTakip Et
1,920AboneAbone Ol