Aladağ yurt faciasının duruşmasına katılım çağrısında bulunan SHD avukatlarından Ömer Çelik, yangının adli vaka sayılamayacağını belirterek, “Bu dava; Türkiye’de laik, kamusal, parasız eğitim hakkı ihlalinin yargılandığı bir davadır” dedi.
Adana’nın Aladağ ilçesinde, 11’i çocuk 12 kişinin yaşamını yitirdiği, 22 öğrencinin de yaralandığı yurt faciasına ilişkin açılan davanın 9’uncu duruşması 30 Nisan’da Kozan Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek. Aladağlı ailelerin avukatı Sosyal Haklar Derneği (SHD) üyesi Ömer Çelik, davanın gidişatını Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirdi.
Tutuklu sanık yok
Soruşturma savcılığınca, “taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına sebebiyet vermek” suçlamasıyla sanıklar hakkında iddianame hazırlandığını ifade eden Çelik, “Kovuşturma aşamasındaysa bizler açıkçası savcılığın hatalı değerlendirmesinin mahkeme heyeti tarafından kabul görmeyeceğini düşünmüştük. Ancak 12 kişinin göz göre katledildiği bir davada geldiğimiz aşama itibariyle maalesef tutuklu tek bir sanık yok. Kanunun ve idarenin yap dediğini ısrarla yerine getirmeyen yurt yöneticileri halen serbest. Bir tarafta 12 can diğer tarafta ise tutuksuzluk hali. Bu çelişki dahi mahkemenin, iddianamedeki suç isnadından öte bir bakış açısına sahip olmadığını gösteriyor” dedi.
‘İddialar dikkate alınmadı’
“Dosyanın üzerinin örtülmeye çalışıldığı soruşturma aşamasında, ilk belirtileri verilmişti” diyen Çelik, keşfe imkan tanınmadan yangının olduğu binanın savcılık oluruyla yıkılmasının hukuk tarihine bir kara leke olarak yerini aldığını dile getirdi. Çelik, “Yargı maalesef devlet içerisinde yapılanan cemaatlere, tarikatlara halen sivil toplum örgütü nazarıyla bakıyor, ses çıkarmıyor, görevini yapmıyor. Olayın sorumlularına arka çıkılıyor, haklarındaki vahim iddialar sümen altı ediliyor. Yangından önce olay mahaline bitişik binada sayısı beşten fazla kadının toplantı düzenlediğini, bu kişilerin yangından ilk önce haberdar olduğu ve araştırılarak dinlenilmesini mağdur yakını aileler talep etti. Ancak bu iddia ne soruşturma aşamasında ne de kovuşturmada dikkate alınmadı. Olayın ilk görgü tanığı olabilecek kişiler her nedense dinlenilmedi; ancak yangın söndürme tüpü ticareti yapan kişi sanık oldu. Bu durumu, yargının muğlak hale getirilip gerçeğin sümen altı edilmesinin en belirgin örneği olarak değerlendirmek gerekir” ifadelerini kullandı.
Bilirkişi raporu
Bilirkişi raporlarına da dikkat çeken Çelik, “Şu ana kadar dosyaya dahil edilen raporlarda maalesef ne çocukların işçi statüsünde görüldüğü değerlendirmesi ne de bilirkişilerin görmedikleri yer hakkında ‘yangın aslında kofradan çıktı’ değerlendirmesi eksik kaldı. Artık bu aşamadan sonra katılan vekili olarak bizler üç bilirkişi raporunda yer alan yanlışların arasına sıkışan doğruların mahkemece hakkaniyetle muhakeme edilmesi olayının gerçek sorumlularının cezalandırılmasını beklemekteyiz” şeklinde konuştu.
‘Adli bir vaka sayılamaz’
Aladağ yurt yangının basit bir adli vaka sayılamayacağına vurgu yapan Çelik, “Aladağ yangını davası yoksulun kaderine mahkum bırakıldığı, istismarcısının ise kollandığı bir dava olmamalıdır” diyerek, davayı “Türkiye’ de laik, kamusal, parasız eğitim hakkı ihlalinin yargılandığı bir dava” olarak yorumladı. Çelik, “Sırf belli cemaatlere üye şucu veya bucu olduğuna bakılmaksızın bu ülkenin yurttaşlarının haklarına göz diken, bundan rant sağlayan ve devlet içerisinde devlet olmayı hedef edinen suça meyilli zihniyetin yargılanması olmalıdır Aladağ. Dün Fetullahçılar, bugün Süleymancılar yarın bir başkalarının kirli el izlerini devlet dairelerinde görmemek adına toplum olarak kararlı durmalıyız. Kötülüğü def eden yine toplumun güçlü duruşu olmalıdır. Bu bakımdan tüm duyarlı yurttaşları 30 Nisan’da Kozan’da görülecek davamıza destek olmaya çağırıyoruz” diye konuştu.