Akbelen Ormanı’nda sermaye devletin rant politikaları için sürdürülen ağaç katliamının 8. gününde ekoloji aktivisti Levent Büyükbozkırlı ile sürece dair röportaj yaptık.
Valiliğin kesimi durdurduk kararı bizi etkilemez, nöbeti bırakmayacağız
“Merhaba, adım Levent Büyükbozkırlı. Ekoloji aktivistiyim. Bugün Akbelen Direnişi’nin 8. günü. Akbelen’e yapılan müdahale, kesime başlanması ve buraya akın akın insanların gelmesinin 8. günü. Biz kararlı bir şekilde mücadelemizi günler boyunca verdik. Ağır ve orantısız bir şekilde müdahaleye maruz kaldık. Cop yedik, yerlerde sürüklendik, biber gazı yedik, basınçlı su yedik, darp edilen arkadaşlarımız oldu. Gözaltına alınan arkadaşlarımız oldu ama bu bizi kararımızdan yıldırmadı, aynı kararla son ağaç kalana kadar savunmaya devam edeceğiz. Diğer taraftan baktığınızda kesime maalesef engel olamadık. Çok büyük oranda Akbelen Ormanı kesilmiş durumda. Aldığımız bilgilere ve gelen kayıtlara göre çok büyük oranda orman kesilmiş durumda. Valiliğin kesimi durdurduk kararı da bizi etkileyen bir şey değil, buradaki nöbeti bu tür kararlarla bırakacak değiliz. Buradaki nöbet yine aynı kararlılıkla devam edecek. Çünkü biz bunu sadece ağaçların kesilmesine indirgemiyoruz.
Maden ocağı açılmadığı sürece buradaki orman vasfını yitirmeyecektir
Akbelen Ormanı büyük bir ekosistemin parçası. Burada yaban hayatı var, çalılıklar var, burada hala canlı bir hayat var. Geceleri yaban hayvanlarının haykırışlarını duyuyoruz, köpekler o hayvanlara havlıyorlar. Bu hayvanlar büyük bir çaresizlik içindeler. Dolayısıyla olay sadece ağaç kesimine indirgenemez. Onların gözüyle kerestelere, ağaçlara indirgenemez. Onlar kereste ve ağaç olarak görüyorlar bunu. Dolayısıyla bütüncül olarak ekosistemi tekrardan canlandırabilmek için biz savunmamıza devam edeceğiz. Kepçelerin çalışmasına engel olmaya çalışacağız. Özellikle maden ocağının açılmasına engel olmak için elimizden geleni yapacağız. Maden ocağı açılmadığı sürece buradaki orman vasfını yitirmeyecektir. Dolayısıyla buradan tüm ekoloji aktivistlerine ve demokrasi mücadelesi veren çevrelere, kişilere seslenmek istiyorum. Buraya gelin, kitleler olarak buraya akalım. Buradaki mücadelemizi, dayanışmamızı sürdürelim ve Akbelen Ormanı’nın maden ocağına dönüşmesine, bir ölüm çukuruna dönüşmesine hep birlikte engel olalım.”
Bölge halkının ve Muğla dışındaki illerden gelen kişilerin bu direniş sürecine katılması nasıl gerçekleşti?
“Bu sürecin öncesinde özellikle Muğla bölgesinde ve tabi ki civardaki köylerdeki halka yoğun bir bilgilendirme akışı organizasyonuna girdik. Akbelen’den hemen sonra sıra Karacahisar ve Çamköy’e gelecek. Bu ölüm çukuru böyle ilerleyerek 10 binlerce hektarlık alanı yok edecek. Kapı kapı dolaşılarak buradaki köylüler bilgilendirildi, çok olumlu geri dönüşler alındı. Ancak buradaki mücadelede yine de İkizköy direnişini başlatan İkizköylü halkın daha baskın olduğunu görüyoruz. Civar köylerden maalesef yeterince alana ve direnişe katılım görmüyoruz.
1000 kişi olsaydık barikatı geçebilirdik, 10 bin kişi olsaydık kesimi durdurabilirdik
Aynı şekilde Muğla özelinde ekoloji aktivistleri ve demokratik kitle örgütleri bu mücadeleye sahip çıkarken, Muğla halkının bilgilendirilmesine karşın, Milas, Ören ya da Muğla merkez ilçelerindeki halktan yeterince katılım olmadığını görüyoruz. Burada biz aslında 1000 kişi olsaydık barikatı geçebilirdik, 10 bin kişi olsaydık kesimi durdurabilirdik ama maalesef bu niceliğe, bu rakamlara ulaşamadık. Dolayısıyla, direniş hem civar köylerden katılım hem de kente inme anlamında eksik kaldı.”
Birçok ilde Akbelen Ormanı’ndaki kesim için eylemler yapıldı, yapılıyor. Bu eylemlerin buradaki direnişe nasıl bir etkisi oldu ve siz bu eylemleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Bu eylemler sesimizin yankılandığı gördüğümüz için bir yandan bize moral oldu bir yandan da kamuoyu oluşmasına çok etkili oldu. Biz elimizden geldiğince buradaki çatışmaları, çabalarımızı, kesim görüntülerini, çağrılarımızı sosyal medyada yaygınlaştırmaya çalıştık. Bu eyleme katılan arkadaşlar bir yandan bunu yaygınlaştırmaya yardımcı oldular bir yandan da kendi yaptıkları eylemlerle yaşadıkları illerde, bölgelerde bunu çok güzel duyurdular. Sesimizin daha iyi duyurulmasını ve buraya iyi bir akışın gelmesine çok destek oldular.”
Son olarak çağrınız var mıdır?
“Hep yinelediğimiz gibi son ağaca kadar savunacağız. Son ağacı kestirmeye engel olamasak bile ormanı madene açtırmayacağız, bu konuda kararlıyız. Çağrım, bizim bu çabamıza tüm Türkiye’nin ses vermesi. Özellikle demokrasi mücadelesi veren ki ekoloji mücadelesi bir demokrasi mücadelesidir.
Ekoloji doğaya indirgenemez, insanla birlikte toplumsal bir bütündür
Ekoloji sadece doğaya indirgenemez, insandan ayrılamaz, insanla birlikte toplumsal olarak bir bütündür. Dolayısıyla demokrasi mücadelesi veren herkesin buraya akın akın gelmesini ve bize destek vermesini, bu madeni, bu ölüm çukurunu engellemesini öneriyorum. Akbelen Ormanı kömüre karşı Muğla’daki son kale olarak görülebilir. Akbelen Ormanı düştükten sonra bu ölüm çukuru 200 bin dönüm kadar daha ilerleyecek. 10 üzerinde köyü yok edecek.
30 bin civarında insan göç etmeye zorlanacak, geçmişlerini, kültürlerini, tarihlerini yitirecek
Yapılan araştırmalarda hesaplanan 30 bin civarında insan göç etmeye zorlanacak, topraklarına el konulacak, geçmişlerini yitirecekler, kültürlerini ve tarihsel geçmişlerini yitirecekler. Bu Muğla için çok ağır bir travma. Bu maden ocağının yıllarca çalışması kömür/termik santrallerinin yıllarca çalışması demek, on binlerce kanser vakası demek. Yani Muğla için hava kirliliğinin, kanser vakalarının, zeytin kaybının artması demek. Muğla çok ağır bir bedel yaşadı bugüne kadar. Bu bedel katlanarak artacak. Dolayısıyla Akbelen Ormanı’nı, son kaleyi yitirmememiz lazım. Herkesi Akbelen Direnişi’ne katılmaya davet ediyorum.“