Akbelen Direnişi başladığında “konu 3-5 ağaç değil, 3-5 ağaç için bu ne yaygara” diyerek iktidarın söylemini vurgulayan Gümüşel, “konunun gerçekten de sadece 3-5 ağaç olmadığını, birçok meselenin aynı anda var olduğunu, Akbelen mücadelesinin bir ekoloji mücadelesi örneği” olduğunu belirtti.
Akbelen’de yaşanan durumda “müştereklerin mülkiyet ve kullanım hakkının değiştiğini” söyleyen Gümüşel, devlet tarafından İkizköy mahallesininin kamulaştırıldığını ve sonrasında da Limak Holding’e maden işletme hakkı ile devredildiğini anlattı. 2017 yılında Işıkdere köyüyle başlayan bu süreçte Işıkdereliler yaşam alanlarından uzaklaştırıldı, köyün diğer mevkilerinde yaşayan İkizköylüler ise Işıkderelilerin zorunlu göç haline ve yoksullaşmasına şahit oldular. Bu şahitlik, İkizköylüler için “ne yapmalıyız” sorusunu gündeme getirirken ekolojistlerin ve avukatların dahiliyetiyle birlikte köylere İkizköylülere haklarının anlatıldığını belirten Gümüşel, köylülerin haklarını fark ettikçe mücadeleye daha çok eğildiklerini de vurguladı.
İki yıl boyunca direniş çadırlarında köylüler ve ekolojistlerin birlikte uyuduğunu ve bu yüzden Akbelen’in genel ekoloji hareketlerinden biraz daha farklı olarak kent ve kırın işbirliğini gösterme niteliği olduğunu belirten Gümüşel, mülksüzleştirmeye karşı başlayan sürecin ekoloji mücadelesine dönüştüğünü de söyledi.
Sunumda, İkizköy’de yaşananın yaşam hakkı ihlali olması kadar sağlık hakkının ihlalini de barındırması ile ekolojik krize dikkat çekilirken, açılan bir çok davanın “sermaye lehine bir süreçle” işletilmesiyle hukuk krizini olduğu da ortaya kondu.
Demokrasi ve siyasi temsiliyet krizini “ sol siyasi partiler ekoloji mücadelesinin siyasi bir mücadele olduğunu bu süreçte idrak ettiler fakat İkizköylüler için onların haklarını mecliste ya da siyasi alanda savunan sadece bir avuç insan vardı ve kimse İkizköylülerin hakkını savunmaya talip değildi, İkizköylüler her düzlemde kendilerini temsil etmek zorunda kaldı” diyerek açıklamaya başlayan Gümüşel, solun Akbelen gibi tabandan gelen toplumsal bir hareketle nasıl ilişkileneceğini bilmediğine, tabandan başlayan hareketi üst ölçekli/temsilli bir toplumsal harekete dönüştürmeyi başaramadığına vurgu yaparak “kapitalizmin olmadığı bir dünyada doğayla nasıl ilişkileneceğimizi bilmiyoruz ve bu yüzden geleceğin siyasetini nasıl öreceğimiz de bir soru işareti olarak kalıyor” dedi.
Ayrıca ekoloji hareketinde sürekli olarak “işçiler ve ekolojistlerin” karşı karşıya getirilmeye çalıştığını ifade eden Gümüşel, emek ve ekoloji mücadelesinin birbirini içeren ve birbirinden bağımsız olmayan bir hat geliştirmesi gerektiğini ve aralarında yazgı birliği olduğunu söyleyerek sunumunu bitirdi.